Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Olayları doğru değerlendirebilmek için her zaman geniş açıdan bakmak gerekir. Bütün bir sezonu en son olayla değerlendirmeye kalkarsak, yanlış çıkarımlarla karşı karşıya kalabiliriz.

        Beşiktaş’ın son hafta Akhisar’daki puan kaybıyla yeni bir süreç başladı. F.Bahçe’nin tekrar yarışın içerisinde olduğunu hissetmesiyle de rekabet yeniden kızıştı.

        Beşiktaş’ın son maçtaki pozisyon hataları, defanstaki sıkıntıları, kalesinde yaşadığı problemler yeniden konuşulmaya başlandı. Oyun içerisinde ve kulübede futbolcuların davranışları kamuoyunda seslendirilir hale geldi. Bu durumun bundan sonraki maçlarda takıma nasıl etki edeceği, Akhisar karşısında yaşanan problemlerin takıma nasıl yansıyacağı, baskının takım üzerindeki negatif etkisinin devam edip etmeyeceği herkesin en çok konuştuğu konular haline geldi..

        Bu haftalarda bunlar gayet normal olsa da Beşiktaş’ın durumunu ve bundan sonraki yapabileceklerini yalnızca son maç özelinden konuşmaya kalkarsak, büyük yanlış yapmış oluruz. Final süreçlerinde F.Bahçe’nin kaybettiği gibi Beşiktaş’ın da puan kayıpları olabilir. Bu tür sıkıntılı maçlar da oynayabilir.. Fakat sezonun tamamına bu noktadan değerlendirip, sonrası için bir şey söylemeye kalkmak doğru olmaz. Yalnızca son Akhisar maçının negatif tarafından bütün sezonda yapılan bir çok güzel işi görmemek olur.

        Beşiktaş bu sezon ligin en iyi takımı... En göze hoş gelen futbolu oynayan ekibi, en çok gol atan, en fazla pozisyon üreten, herkesten daha fazla puan toplayan takımı... Son maç üzerinden yapılan yorumlar veya endişeyle ortaya konulan sözler, Beşiktaş’ın takım olarak hak ettiği yorumlar değil. Birçok maçı geriden gelip çevirebilme iradesini ortaya koymuş, maçlarda yaşanan bireysel hatalara rağmen ayakta kalabilmiş ve her maçta şampiyonluğu istediğini ortaya koymuş bir oyuncu grubunun mesajı çok açıktır. Önümüzdeki maçlarda da sezonun tamamında yaptıkları gibi bir kez daha en iyinin kim olduğunu göstereceklerdir. Kimsenin şüphesi olmasın.

        HOŞGÖRÜ SINIRI

        Trabzon’da yaşanan olaylardan sonra yine aynı şeyleri konuşmaya başladık: Kime ne kadar ceza verilecek, ceza az mı, çok mu olacak, suçlu neden bırakıldı? Konuşulanlar hep aynı. İşin merkezine ve problemin kaynağına bir türlü inmiyoruz.. Sorunu biliyoruz. Tedbirleri, tedbirlerin uygulanış şeklini biliyoruz ama tedaviye geçmiyoruz.

        Bu yalnızca Trabzon’la alakalı bir konu değil, Türkiye’nin genel bakış açısıyla ilgili bir problem... Devletin genel uygulamadan ziyade, öteleyerek götürmeye çalıştığı felsefeyle alakalı... Normalde sokakta, herhangi bir ortamda kişilerin kişilere söylememesi gerekeni, yapmaması gerekeni, fiili durumları hepimiz biliyoruz. Fakat bunlar statlarda yapılınca normal karşılıyoruz. Statların dışında birbirimize yapamayacağımız şeyleri, sahanın içinde teknik direktöre, yöneticiye, oyuncuya ve hakeme yapılmasına göz yumuyoruz. Hakaret etmeyi, fiziki darpta bulunmayı, sanki olabilirmiş gibi kabul ediyoruz. Futbolun içinde yer alan futbolcuların, teknik adamların, hakemlerin, yöneticilerin kendilerine özel ne adli kolluk, ne de silahlı gücü var. Karşı karşıya kalınan tüm bu vakalarla muhatap olan aktörlerin bunlara karşı koyabilme veya önleyebilme gücü de yok. Bunların durdurulabilmesi, önleminin alınabilmesi için başvurulabilecek makamlar ve uygulanacak kanunlar belli...

        Fakat yıllardan beri bu kadar artan ve tekrar eden futbol terörünü görmemize, bilmemize rağmen bunun önüne geçemedik..

        Bu konunun, bu noktalara gelmesinin bir bölümünde devletin vatandaşına olan hoşgörüsü var. Olmalıdır da. Elbette bunu belli bir noktaya kadar normal karşılıyoruz. Ancak her hoşgörünün bir sınırı ve ‘dur’ noktası da olması gerekiyor. Kanunlar herkes içindir. Bu olaylar ülkenin futbol yapısını, futbolun saha içinde yer alan tüm aktörlerini tehdit eder noktaya gelmiştir. Artık gerçek yaptırımların uygulanma zamanıdır. Yolu da bellidir.

        Diğer Yazılar