Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DEĞİŞEN futbol endüstrisi ile beraber taraftarlar da farklı bir hale geldi. Daha örgütlü, daha organize ve daha çok birlikte hareket edilen yapılar ortaya çıktı. Bu yapı dönem dönem güzel örnekler verse de bazen karşımıza hiç hoş olmayan görüntülerle de geliyor. Maalesef geçen hafta bunların yine bir çok kötü örneğini gördük. Yayıncı kuruluşun sesini kısmak zorunda kaldığı iki tane maç var... Nedeni; tribündeki bütün seyircilerin, oyuncunun ismini vererek annesine çok ağır bir şekilde küfür etmesi? Bunları kimsenin vicdani anlamda bir yere koyabilmesi mümkün değil. En sevdiğimiz varlık olan annelere kim, hangi konumda, hangi sevginin arkasına saklanarak bunları yapabilir? Ligi, takımı ve rengi ne olursa olsun taraftar kimliği altında da olsa bu tür eylemlerin affedilir bir yanı yok.

        Kendi takım otobüsünü taşlayanlardan tutun da, rakip taraftarlara karşı hoşgörü göstermeden her türlü terör olayını yapabilen, deplasmana giderken yolda girdikleri alış-veriş merkezlerini ve uğradıkları yerleri yağmalayanlar... Rakip takımları havaalanında baskı altına alma düşüncesiyle terör estirenler... Kendi tesislerini basıp oyuncusunu dövenler... Statlarda adam

        bıçaklayanlardan, stat dışında takım sevgisi adına (!) rakip taraftarı doğrayanlar...

        Statların içerisinde her türlü hakareti ve küfrü yapabilenler gibi sayabileceğimiz bir çok olayın içerisinde olan bu grupların ve kişilerin bunları yapmalarını eleştirmenin ötesine geçemiyoruz.

        Taraftar yapılanmalarının içine gizlenip terör uygulayanların geldiği nokta hoşgörü sınırını fazlasıyla aştı.

        Statlarımız milattan önceki dönemlerde olduğu gibi kan isteyenlerin doldurduğu arenalara döndü. Maalesef futbolumuzda devlet ve hukuk, statların kapısından içeri giremiyor. PKK teröründen sonra Türkiye'nin en büyük ve en örgütlü suç yapılarından biri haline gelen futbolu yalnızca kulüplerimize bir kaç saha kapatma cezası vererek geçiştirmeye kalkıyoruz. İşin geldiği noktada Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarının yerini 'Orman Kanunları' almış durumda. Futboldaki bu vahşi durumu görmesi için siyasetçilerimize yumurta atılmasını beklemekten başka bir çözüm de şimdilik göremiyoruz.

        Kaçılamayan gerçek

        Beşiktaş camiasından yükselen “Hesap sorsana” söylemlerinin başkanı neden rahatsız ettiğini merak ediyorum. “8 yıl Demirören’den hesap sormayanlar, bizden şimdi bunu niye istiyor” şeklinde enteresan bir açıklaması var.

        Demirören başkanlık döneminde bütün mali kongrelerde onun yönetimlerini ibra etmeyen bir çok insan var. Başkan ve şu an yönetimindeki bir çok kişi de bunların içerisinde.

        O dönemde bu imkan yoktu çünkü hesaplar ve defterler ellerinde değildi. Bugün Demirören’i ibra etmeyen kişiler olarak kendileri o mevkideler. Geçmiş dönemli ilgili yapılan tüm icraatları denetleme ve bu kulübün her kuruşuyla ilgili hesap sorma şansları ellerinde. Onlardan beklenen, bu camianın çıkarları ve menfaati için bunların gün yüzüne çıkartılması. Burada yanlış anlaşılacak bir şey yok. Nasıl iyi niyetli olarak Beşiktaş’ın menfaatleri doğrultusunda çalıştıklarını düşünüyorlar ve bunu dile getiriyorlarsa bunun yapılmasını isteyen insanların da niyetlerinden şüphe etmemeleri gerekir. Başkan kulübe yeni mali imkanlar sağlamak adına kulübün adını ve itibarını korumak düşüncesinde olabilir. Veya Demirören ailesiyle bu konularla ilgili Beşiktaş’ın çıkarları doğrultusunda bir takım pazarlıklar da yapabilir. Bu süreci kamuoyuyla paylaşmadan daha sessiz bir şekilde gerçekleştirmek de istiyor olabilir. Ancak bunların karşılığı kamuoyunun önüne çıkıp “8 yıl sorulmayan hesabı bizden mi istiyorsunuz?” demek şekliyle olmaz. Şu çok net; geçmişin hesabını soramayan yönetimler Beşiktaş’ta bugünün iktidarı olamazlar. Ne amaçla olursa olsun sorulmayan hesabın kendilerine bir gün sorulacağı gerçeğinden de kaçamazlar.

        Aybaba duruşu

        Önyargıyla bir çok taraftar göreve gelmesini istemedi. Göreve getirilirken yönetim tarafından iki ay Beşiktaş'ın kapısında bekletildi ve yıpratıldı. Göreve getirilirken dahi yönetim kurulu kararı alınamadı, ikinci başkanın ofisinde zoraki bir fotoğrafla göreve getirildiği açıklandı. Transferle ilgili hiçbir talebi olamadı. Önüne konulan tüm oyuncularla çalışmayı kabul etti.

        Çok ağır eleştiriler altında görev yaptığı özellikle ilk bölümlerde sükunetini bozmadan sağduyulu bir şekilde açıklamalar yaptı. Hiçbir zaman kadrosundan şikayet etmedi ama her defasında bu kadroyla oluşturulan kötü görüntüden daha iyi işler yapabileceğini söyledi. En önemlisi de teknik direktör olarak değil, bir Beşiktaşlı olarak, Beşiktaş'ın içerisinden gelen tüm sıkıntılarını ve problemlerini bilen birisi olarak elindeki kısıtlı her şeye "Beşiktaş'ındır" diyerek sahip çıktı.

        Beşiktaş takımı sahada Türkiye'nin en etkili atak yapabilen gol yüzdesi en yüksek takımlardan biri haline geldi. Normal dönemlerde Beşiktaş'ta forma giyebilmesi zor olan bir çok oyuncuyla verimli bir takım ortaya çıkarttı. Bugün Beşiktaş'ın geldiği noktada en büyük katkıyı yapan kişi olarak tebrikler Samet Hoca'ya...

        Kadro derinliği

        Galatasaray'ın cuma ve salı Karabük ve Manchester United maçlarını izledik. İki farklı Galatasaray vardı. Birinde bir çok soru işareti ortaya koyan birtakımken diğerinde etkili ve daha üst seviyede bir takım gördük. Galatasaray kadro derinliği olarak Türkiye Ligi'nin en alternatifli takımı. Elinde etkili ve tecrübeli oyuncular var. Bu önemli bir avantaj. Bunu Galatasaray'ın sonuç alma ihtiyacı ve mecburiyeti olan maçlarda daha net bir şekilde görebiliyoruz. Karabük karşısında tartışılan oyuncuların M.United maçında gerçek performanslarını ortaya koyduklarında neler yapabileceğini daha iyi gördük. Bu kadro avantajı Galatasaray'a ligin ikinci yarısında şampiyonluk baskısı ve stresi yaşanmaya başladığında önemli avantajlar getirecektir. Birikimli ve yetenekli oyuncuların farkı, bu tür süreçlerde çok daha fazla ortaya çıkar. Bir örneğini Manchester karşısında izledik.

        Diğer Yazılar