Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İngiliz ajan filmlerine klasik bir bakış yerine dış görünüşe vurgu yapan, “Kingsman” şık olmanın farklı kapıları açtığını belirtiyor. Aslında buradaki şıklık kavramı İngilizlerin yaşam biçimi ile ilintili… Giydikleri kıyafetlerin eleganlığı ile dikkat çeken “Kingsman” isimli terzihane değişik türde kıyafetler tasarlayarak farkını ortaya koyuyor. Ama terzihane o kadar köklü ki, geçmişten kalma! Onu hem gizli geçit, hem de terzihane olarak kullanan İngiliz ajanları, kendilerini özel hissetmek istiyorlar. Hissediyorlar da! Şık kıyafetlerin altına giydikleri kundura ayakkabılar ise üzerinde durmamız gereken önemli bir detay…

        Hem şık kıyafetler giyen, hem de gizli ajanlık yapan kaç kişi gördünüz? Sayılarının az olduğuna eminiz. Şunu belirtmek gerek, kıyafetleri oldukça özel! Özellikleri ise şu: her kıyafetin kendine göre bir işlevi var, yani kıyafetler gizli silah olarak kullanılıyor. Mesela ayakkabıların altından aniden fırlayan bıçak, bunun güzel bir örneği!

        Kingsman aslında yıllar önce kurulan ve yolu terzihane ile kesişen sıkı bir organizasyon, yegâne görevleri ise organizasyona gençleri dâhil etmek… Onları kendi sistemlerine göre yetiştiren Kingsman yöneticileri, organizasyonu ayakta tutmak için, her yolu deniyorlar ve pahalı kıyafetler giymekten de asla vazgeçmiyorlar. Bir taşla iki kuş vurmak bu olsa gerek! Kingsman’e katılabilmenin yolu; öncelikle iş adamları gibi görünmek, sonra da ajanlığın sırlarını öğrenmek, aksi takdirde kimliklerini ele verirler. Soylu İngilizlere gönderme yapan film, geçmişle bağ kurarak, geçmişin bugünkü yaşamımız üzerindeki etkisini araştırıyor. Bugün halen Kingsman’deki gibi kıyafetler tercih ediliyor. Kapitalizme uygun olan film, zengin ajan prototipini hikâyenin beline yerleştirerek, bu zenginliğin sadece gösteriş amaçlı olmadığına dikkat çekip, fark yaratmanın peşinde koşuyor.

        ŞEMSİYEYE DİKKAT İÇİNDEN SİLAH ÇIKABİLİR!

        Ajanlar ellerinde tabanca ile sürekli savaşmıyorlar, yaratıcılıklarını kullanıyorlar, esasında Kingsman organizasyonu Mason’lar gibi işliyor, çünkü belli başlı kuralları var. Nasıl ki, Masonlara kapağı atmak zorsa, Kingsman’e de kapağı atmak zor! Her organizasyonda olduğu gibi, bu organizasyonda da bazı dümenler dönüyor, ama o dümenleri anlamak için zeki olmak gerekiyor. Her şey göründüğü gibi değil! Klasik ajan filmlerine benzemeyen “Kingsman”in çok ilginç bir tarafı var, bu konudan kısaca bahsedelim. İngiltere’nin yağmurları meşhurdur, bunu simgelemek için kullanılan şemsiye istenildiğinde çok güçlü bir silaha dönüşüyor, izlerken onun silah olduğunu kestirmeniz bir hayli zor…

        Eşsiz tekniklere sahip Kingsman organizasyonu, güçlü ve korkusuz ajanlar yetiştirmenin yanı sıra, onlara özgüven telkin ederek, onların her türlü kötülüğe karşı mücadele edebileceklerini ileri sürüyor. Burada önemli olan, gözü karalık! Tabi bir de uyum sağlama hikâyesi var, sonuçta ajanlar belirli sınavlardan geçiyorlar, eğer sınavlardan kalırlarsa başarısız bir ajan olarak damgalanıyorlar. Ama içlerinden sadece bir kişi ajan olabiliyor, eh ne de olsa öğrendikleri yanına kar kalır diye düşünüyorlar. Teen-action film türüne doğru yelken açan Kingsman, sadece nasıl ajan olunur sorusuna yanıt aramıyor, aynı zamanda hayatın kurallarını sıralıyor. Yani organizasyonu bir okul gibi düşünmek mümkün… Abartı ve şiddeti geri plana itip, kendi ahlaki değerlerini ön plana alan film, başarılı yaşam felsefesine hoş geldin diyor ve 60’lı 70’li yılların albenili ajan filmlerine selam gönderiyor.

        ESKİ JAMES BOND FİLMLERİ İLE KURULAN İLİŞKİ

        Zaman zaman eski tarz James Bond filmlerinden beslenen film, bazı klişelerle dalga geçerek önemli bir parodi oluşturuyor. Oyunlu eğitim sürecini bazı komik sahnelerle bezeyen yönetmen Matthew Vaughn, ajanların ne kadar ileri gidebileceklerini ortaya koyarken, onların yapabilirlik düzeylerini ölçüyor ve kendilerindeki farkındalığı keşfetmelerine yardımcı oluyor. Tabi bunu biraz egzotik yollarla yapıyor. Onların iç dünyalarına yolculuk ederek, bazı mizahi detayları araya sokuyor ve buna ek olarak kahramanlık olgusuna ironik bir bakış fırlatıyor. Neo-klasik bir anlatım tarzı benimseyen film, ilginç mekânlarıyla ‘kibar’ ve ‘beyefendi’ kelimelerine vurgu yapıyor. Sanki ladylik okulundan mezun olan bayanların, erkek versiyonları gibi… Ajanlık ve beyefendiliğin bir arada yürümesi filme karşı olan bağımızı güçlendiriyor. Terzihaneden özel dünyaya açılan geçit, nedeniyle filmi ‘ezoterizm’ (içe yönelik anlam) ile özdeşleştiriyoruz. Şöyle ki; ezoterizm kişilerin içselliğini baz alan felsefi açılımlardır. Temelinde ise şu yatar: bazı derin bilgiler ve sırlar açıklanmamalıdır, çünkü onları sadece erk sahibi olanlar bilmelidir. Erk sahibi olanlar, nam-diğer belirli bir yetkinliğe ulaşmış üstatlar, sırları sadece kendi gibi olanlarla paylaşırlar ve onlara metotlarını öğretirler. Yani bu kişiler belirli aşamalardan geçerek, sırları öğrenmeye hak kazanırlar. Tıpkı filmdeki genç ajanlar gibi… Tabi buradaki ezoterizmi farklı bir şekilde yorumlamak lazım. Filmde alt metinlerde anlatılan düşünce; insanın taşıyamayacağı bilgi, insana yarar değil, tam tersine zarar verir.

        USTA-ÇIRAK ARASINDAKİ ZİHNİYET

        Filmi şu açıdan da bakabiliriz: usta-çırak ilişkisini sağlam bir ray üzerine oturtmaya çalışan hikâyede, genç ajanlar işin püf noktasını öğreniyorlar. Fantastik motiflerle desteklenen film, hem gerçek, hem de iç dünyayı orta noktada birleştiriyor. Bu kadarla sınırlı kalmayıp, insanın korkularından arınıp, neler yapması gerektiğine ağırlık vermesinin doğru olduğunu savunuyor. Yetiştirilen genç ajanlar hiyerarşik yapının nasıl işlediğini kavradıklarında, kendilerini hazır hissediyorlar, bu şu demek oluyor: yedi katlı piramidin en üst basamağına yerleşmek için, büyük bir mücadele veriyorlar. Bu argümanlar doğrultusunda, bildiğimiz ajanlığa çarpı atan film, kendine yeni bir temel inşa ederek, o temelin içini ajanların deneyimleri ile dolduruyor. Çoğu filmde ajanlar eline tabancayı alıp kötüleri öldürüyorlar, yani sürekli yinelenen eylemler var. Buradaki durum eğitim üzerine kurulu… Aynı kökten yetişen ajanlarda birlik ve beraberlik ilkesinin önemine değiniliyor, zira bazı teknikleri beraber öğrenmek ve uygulamak zorundalar. Sonuçta yollarını bulmaları için, bazı şeyleri içselleştirmeleri gerekiyor, sebebi de ajanlık görevlerini tam anlamıyla yerine getirmelerinin başlı başına yeterli olmayışı. İlk önce hayat okulundan mezun olacaklar ki, diğer ajanlardan farklı olduklarını kanıtlayabilsinler.

        “Hanna”, “Hunger Games”, “Maze Runner” ve “Jack Ryan” gibi filmlerle de akrabalık zinciri kuran film, çizgi romandan uyarlandığı için, çizgi romanlardaki bazı teknikleri filme yaftalıyor. Sanki kare kare çizgi romanda meydana gelen olayları seyrediyoruz. Açıkçası; bazı yanıltma amacı güden özel efektlerle filme renk katan yönetmen, filmi eski okul havasına sokuyor. Mesela fotoğraf makinasından elde edilen çok sayıda fotoğraf kullanılması ve belirli bir hız akışına bağlanıp araya CGI efektlerinin eklenmesi gibi…

        Sonuç olarak; “Kingsman” lezziz bir yemeğe dönüşen, aksiyonu yerinde kullanan, tebessüm ettiren, bazı olayları irdeleten, teorilerle ya da gürültülü ses efektleriyle, kafa şişirmeyen başarılı bir ajan filmi… Yalnız filmin çok cezbeden bir yanı var, o da şu: terzihanedeki kıyafetler keşke bizim olsa, ya da onları bir günlüğüne kiralayabilsek diye düşünmenize fırsat veren film, bizi şaşalı dünyaya karşı imrendiriyor. O terzihaneyi unutmak imkânsız! Yolumuz terziye düştüğünde, filmin o sahneleri gözümüzün önünde canlanacak. Şu günlerde değişik bir film arayışınız varsa, Kingsman’e şans verin!

        Diğer Yazılar