Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        80’lerin popüler kültürüne vurgu yaparak, ciğerlerimizi “retro” havasıyla dolduran ve onu da başarıyla günümüze uyarlayan Gloria, Film Ekiminde izlediğim en enteresan ve en trajikomik filmlerden biriydi. Karakterin içsel yolculuğunun ve sıkıntılı günlerinin doğal yöntemlerle aktarılması da filmin en büyük artısı…

        Yaşını başını almış bir kadının, gençlerin yaptıklarını yaparak eğlenmeye çalışması herhalde çok komik olurdu, ya da onlara benzemeye çalışması… Düşünsenize ne geçmiştesiniz, ne de bügünde… Geçmiş ve bugün arasında pestil gibi ezilmiş olmak sanırım çok acı. Gençlik yıllarına geri dönmek isteyen milyonlarca kadın, çoğu zaman yaptıklarının farkına varamadıkları için komik duruma düşüyorlar. Kimbilir belki de birçok kişi onlara bıyık altından gülüyordur… En iyisi yanıtı Gloria versin!

        Buradan hareketle; geçmişe sünger çekerek yaşamlarını idame ettiremeyen günümüz kadınlarına atıfta bulunan yönetmen Sebastián Lelio, gençlik ve yaşlılık arasında gidip gelen Gloria karakterinin maceralarını ustalıkla filme yaftalıyor. Kafası karışmış Gloria karakterini bugünün geleneklerine göre formülize etmek hakikaten zor bir iş. Olayları hem kameranın vizöründen, hem de Gloria’nın gözünden görebilmemiz, algımızı farklı bir odak noktasına doğru yönlendiriyor. Karakterin inişleri, çıkışları filmin gidişatına yön verirken, alt-metin okumaları da filmin içini dolduruyor. Hem de öyle bir dolduruyor ki; bazen perdeye aktarılanların gerçek olduğunu sanabiliyoruz. Çünkü Gloria’nın orta yaş bunalımını iç hesaplaşmalarla beraber özgürce aktaran film, değişim-dönüşüm rüzgarını öyle bir estiriyor ki, neredeyse çarkın dişlileri tersine dönmeye başlıyor.

        İsmiyle müsemma olan Gloria (zafer), zafer kazanmak için ters köşe yapıyor ve Gloria’nın bu davranışı belli ki çevresi tarafından da hiç hoş karşılanmıyor. Eh ne de olsa Gloria bu, ondan herşey beklenir… Gloria’yı sorgulamamak gerekiyor. O bile bazen ne yaptığını bilmiyor. Sanki kimliğini kaybetmiş bir göçmen gibi… Çoğu zaman “neredeyim ben…” diye iç geçirebiliyor. İşte o an Gloria’nın bulutların üzerinde uçtuğunu varsayabiliyoruz. Hatta günümüzde bile aynı Gloria gibi orta yaş kadınlarının sayılarının çok fazla olduğunu biliyoruz. Maalesef gençlik bir daha geri gelmiyor!

        ÖZGÜR KADIN GLORIA

        Sözün özü; kafasına göre hareket etmeyi seven Gloria’ nın sürekli aşkı araması, çılgınlar gibi kulüplerde dans etmek istemesi, ot çekmesi ve aşırı alkol tüketmesi tüm bu yazılanları doğruluyor. Gloria kazanmak için oyunu kuralına göre oynaması gerektiğine inanmıyor ama birşeyi unutuyor o da: oyunu yanlış kişilerle oynadığı… Acaba Gloria tüm bunları ülkesi Şili’nin baskıcı kurallarıyla yüzleşmemek için yapıyor olabilir mi? Aklımıza böyle bir soru gelince ona yanıt vermek de zorlaşıyor. Belki de 80’lerde ülkesinde cereyan eden sorunlar nedeniyle hissettiklerini yaşayamadı ve içinde ukte kalan şeyleri şimdi yapmak istiyor. Her ne kadar yaşını görmezden gelse de…

        58 yaşında dul ve çocuklu olan Gloria artık ne kimsenin annesi, ne kimsenin eşi, ne de büyükannesi olmak istiyor. Onun yüreğinden geçen tek şey; kimseye hesap vermeden hayatını idame ettirmek. Ona çoktan özgür kadın lakabını taktık bile! İfratları yüzünden kimseye biat etmeyerek şuursuzca hareket eden Gloria beyninde yaşadığı çatışmalar nedeniyle yolunu kaybediyor. Bazen de hiç birşeyi düşünemeyecek kadar pervasız olabiliyor.

        Gloria’yı Gloria yapan asıl unsur 80’lerin kıyafetlerini, 80’lerin disko müzikleriyle harmanlaması, karakterin geçmiş ile olan bağlantısını en üst mertebeye taşıyor. Hele ki; filmin son sahnesinde Gloria’nın, Gloria isimli şarkıyla dans etmesi zaten herşeyin kanıtı. Tüm bu detayların bir araya gelerek birleştirilmesi seyircinin ilgisini canlı tutmak için tercih edilen yöntemlerden bazıları…O kadar çok detay var ki, o detayların anlaşılması için mutlaka filmin izlenmesi gerekiyor. Sıradan bir orta yaş hikayesinin alabora edilerek perdeye aktarılması kolay değil. İnce espirilerle donatılmış romantik bir filmin, tüm söylemek istediklerini yarattığı karakterler aracılığıyla seyirciye aktarıyor oluşu takdire şayan.

        Ancak; başta biraz yavaş ilerleyen film sonradan hareketlenerek gözlerimizi adeta pinpon topu gibi yuvalarından fırlatıyor. Durum komedisini Peter Sellers-vari bir biçimde ele alarak kendi metotlarıyla yoğuran yönetmen Lelio nabza göre şerbet yapmayı iyi biliyor. Bazı sahnelerde kendimizden geçiyoruz. Gülmenin dozajını yerine göre ayarlayan Lelio seyirciler ile empati kurma konusundaki yeteneğini ortaya koyuyor. Tek olumsuz yanı bazı gereksiz sahnelerin arada sırıtması… O kadar kusur kadı kızında da olur.

        TAK TAK TAK BEN GELDİM!

        Genel olarak değerlendirdiğimizde; belli bir yaşın üzerindeki sıradan kadınları frenetik sosa bulayan ve onların özgürlük mücadelelerini, kendi teknikleriyle perdeye yansıtan yönetmen Sebastián Lelio harikulade bir hikaye örgüsü oluşturuyor. Hikayede, “aşk” ve “yalnızlık” kombinasyonundan türeyen, kendini bilmezlik hali Gloria’nın aşık olduğu Rudolfo’yu etkilerken, Gloria’nın kendine olan güvensizliği de ortamı oldukça kızıştırıyor. Rodolfo da az değil ama! Rodolfo kadınların dikkatini çekebilmek için bir hayli çabalıyor. Saman altından su yürütmeyi seven Rodolfo’nın niyeti aslında biraz farklı. Çünkü Rodolfo yeni heyecanlara sürükleniyor. Bu nedenle Gloria kendini güvensiz hissetmekte haksız değil. İnsan bir kere güvenini yitirmeye görsün...

        Kandırıkçı Rodolfo, Gloria’dan köşe bucak kaçıyor. Ta ki Gloria ona ağır bir eşek şakası yapacağına değin… Daha önce de bahsettiğim gibi oyunu kuralına göre oynamayı sevmeyen Gloria “yalnızlık ilkesini” benimsiyor. Diğer bir ifadeyle; “Ben hep yalnızım” imajını yansıtan kaderci Gloria aradığı mükemmel ruh eşini hiçbir zaman bulamıyor. Bana kalırsa bulmak için de fedakarlık yapmıyor. Gloria’yı biraz narsist olarak tanımlayabiliriz. Tabi Gloria bunları farkındalık sağlamak için de yapıyor olabilir. Ancak karşılaştığı beklenmedik zorluklar her zaman kendi karanlık sırlarıyla baş başa kalmasına neden oluyor. Sonuç: yine hayal kırıklığı…

        HOLLYWOOD YILDIZI GİBİ…

        Bu kadar Gloria’dan bahsedip durduk. Gelelim Gloria karakterine can veren oyuncunun kim olduğuna… Şili tiyatrosunun en aktif isimlerinden biri olan Paulina Garcia Berlin Film Festivalinde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü alan başarılı bir tiyatrocudur. Daha önce kimsenin adını bile duymadığı Paulina Garcia adeta bu filmiyle şaha kalktı. Bana kalırsa Garcia en az Hollywood starları kadar sükse yapıyor…

        Yazıyı toparlayacak olursak; romantik-komedi filmlerinin kitabını yeniden yazan film, bağımsız İspanyol-Şili sinemasını önemli bir yere taşımakla kalmıyor, aynı zamanda Amerikan sinemasıyla bile rekabet edebileceğini gözler önüne seriyor.

        Netice itibariyle film boyunca izlediğimiz psikosomatik karakterin yaralarına parmak basan yönetmen Lelio, günümüz kadınlarına da gönderme yapmayı ihmal etmiyor. Çünkü günümüzde halen Gloria gibi karakterler mevcut. Bu nedenle film izlenmeyi hak ediyor.

        NOT: Film 10 Ocak’ta vizyona girecek

        FİLMİN NOTU: 7

        Künye:

        Gloria

        Yönetmen: Sebastián Lelio

        Oyuncular: Paulina Garcia, Sergio Hernandez, Marcial Tagle, Antonia Santa Maria, Coca Guazzini, Fabiola Zamora, Hugo Moraga

        Süre: 110 dk.

        Yapım yılı: 2013

        Diğer Yazılar