Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Antalya Altın Portakal Film Festivali” ile tarihi çakışan 11-17 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek “Film Ekimi”nde görülecek çok önemli filmler var. Her biri altın değerinde… Bağımsız sinemanın tozunu attıran “Film Ekimi” bu yıl çok dolu geçecek. Öyle görünüyor ki; 2014 yılının festivali geçen yıla nazaran daha fazla baskın çıkıyor. Dünya sinemasından seçkin örnekler izleyeceğiz.

        Bağımsız dünya sinemasından film toplayan “Film Ekimi”, festivallerde yarışan ve ödül kazanan filmleri tercih ediyor. Yurt dışında ilgiyle karşılanan filmlerin “Film Ekimi”nde yer alıyor oluşu hiç şaşırtıcı değil, çünkü festival nabza göre şerbet dağıtıyor. Derdi olan filmleri izleğine yerleştiren festival gerçeklerle oluşturuyor sarmalını… Gündelik sorunlar, toplumsal baskılar, ergenlik sorunları, değişen düzen, ekonomik baskılar, siyasi rejimler ve kapitalizm filmlerin ortak yapısını oluşturmakta. Tabi bu filmlerin bazılarının “Adana Altın Koza”dagösterildiğini de belirtelim.

        Şu bir gerçek ki, festivale katılım büyük… Programa şöyle bir göz attığımızda çok önemli yönetmenler gözüme çarptı. Jean-LucGodard, David Cronenberg, Dardenne Kardeşler, Kim Ki-Duk, Xavier Dolan ve KenLoach ile güzel bir halka oluşturabiliriz. Bağımsız sinemanın kralı olanisimler, bu yıl festivalin baş tacı olacaklar belli ki…Bu ustalar için kortej mi hazırlasak acaba? Belki de ‘yönetmen geçidi’ hazırlarız. Bu yönetmenler kırmızı halıda yürümeyi kesinlikle hak ediyorlar. Çok önemli bir detayı da paylaşmadan geçmeyelim, ayıp olur sonra! James Franco’nunda oyuncu kadrosunda yer aldığı “Palo Alto” filmini hem çekip hem yöneten GiaCoppola (Francis Ford Coppola’nın torunu), bize önemli bir sürpriz yaptı. Tüm aile filmci oldu desenize… Artık o aileyi kimse tutamaz. Yalnız filmden çok umutlu değiliz. Umarım film beklentimizi karşılayacak ölçütte olur, yoksa GiaCoppola’nın eli iyice ayağına dolanır. Bunu da biz istemeyiz zaten. Lafı fazla uzatmadan geçelim kelamımıza… Festivali takip edebilmeniz adına sizler için önemli filmleri sıraladığımız listeye göz atmanız rica olunur.

        İşte seçki listemiz:

        1-İki gün ve Bir Gece(Un Jour, DeuxNuits / OneDay, TwoNights) (2014): Dardenne Kardeşlerin ‘Altın Palmiye’ için yarışan son filmi “İki Gün ve Bir Gece” işçi sınıfına ait ana egemen sistemi, parçalara ayırıp onu güzel bir prologla önümüze koyuyor. Bozuk sisteme karşı anarşist bir tavır takınan Sanda karakterinin çerçevesini çizen,Dardenne Kardeşler, toplumsal dramla sarmaladıkları hikâyelerini, psikolojik alt-metinlerle güçlendiriyorlar. Hayatını tarumar eden Sandra karakterinin, ağır sancılarını perdeye yansıtan Dardenne Kardeşler, gündelik hayatı aynen hikâyelerine akıtıyorlar ve hikâyede cereyan eden kötücül olaylar nedeniyle devrilmeden ayakta durmamız gerektiğini de dramatik tonlamalarla aktarıyorlar. Hayata karşı meydan okuyan bir karakter profili oluşturan,Dardenne Kardeşler, her zaman olduğu gibi bizi yenilip yutulmayan acı gerçeklerle baş başa bırakıyorlar. Zincirleme bir tamlama niteliği taşıyan film ve yaşadığımız hayat, bir kez daha bize kazık atıyor, belki de çelme takıyor… Artık nasıl düşünmek isterseniz öyle olsun. Filmin genel tablosu hakkında bakalım yönetmenlerimiz ne söylemiş: “Performans takıntısı ve çalışanlar arasındaki vahşi rekabet. Bunu her yerdeki işyerlerinde görüyoruz.” Patronları ve diğer iş arkadaşları tarafından egosal oyunlara maruz kalan çalışanların, böyle bir filmi kaçırmaması lazım… İç savaş izlemek istiyorsanız, buyurun size kralını getirdik.

        2-Mucizeler (Le Meraviglie)(2014): İtalyan taşra yaşamını konu alan “Mucizeler”, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan ataerkil düzeni savunan bir babanın, kızlarıyla olan yanlış ilişkisine vurgu yapıyor. Eski köye yeni adet getiremeyen bir babanın taşra yaşantısını perdeleyen film, sabit ve idefiks düşüncelerle beslenen taşra insanlarına gönderme yapıyor. Nasıl mı? Hayallerinizi ertelemeyin ve onları gerçekleştirin mesajını veren “Mucizeler”, bazen kendi kurallarımızı koymamız adına, var olan kuralları yıkmamız gerektiğini savunarak, güç ve mücadele dengesini değiştirmemizi istiyor sanki… Aileyi bir arada tutan bazı katı gelenekleri çatırdatan hikâye, eğer kendimizi doğru ifade edersek bu tabloyu bir nebze de olsa değiştirebileceğimizin, olanak dâhilinde olduğunu ileri sürüyor. Hayatlarımıza yapılan baskının getirisinin çok ağır olduğunu dile getiren yönetmen Rohrwacher, özgürleşmemizin ancak boyun eğmediğimiz zaman kolay olacağını, didaktik anlatım biçemiyle net bir -şekilde ortaya koyuyor.

        3-Yıldız Haritası (Maps To The Stars)(2014):Tür kırması filmlerle başarısını garantileyen kült yönetmenlerden biri olan David Cronenberg’in, dünya prömiyerini‘Cannes Film Festivali’nde yapan son filmi “MapsToThe Stars”, Hollywood hayat biçimi ile batı kültürünü birbirine yedirerek, ‘bilgi kuramı’na ait ince detayları elekten geçiriyor. John Cusack’ın “fazla renkli, yüksek ateşli bir Hollywood rüyası” diyerek tarif ettiği film için Cronenberg ise şu yorumu yapıyor: “Bence tüm filmlerim eğlenceli. Bu filmim de istisna değil”. Filmin kadrosundaki isimler ise şu şekilde yer alıyor: JulianneMoore, MiaWasikowska, Olivia Williams, John Cusack ve Robert Pattinson. Ayrıca filmde Havana Segrand rolünde gördüğümüz JulianneMoore, 67. Cannes Film Festivali'nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalında ödül almıştır.

        4-İnsan Sermayesi (Human Capital)(2014): “Adana Altın Koza Film Festivali”nde gösterilen “İnsan Sermayesi”, İtalya'nın Oscar'ı olarak kabul edilen David DiDonatello Sinema Ödülleri’nde ‘En İyi Film’ dâhil 7 dalda ödül aldı. Peki, nedir filmi bu kadar özel yapan? Her şeyin iç içe geçtiği olaylar zincirinde yer alan, karakterlerin hayatlarını yerle yeksan eden kaza, kaderin en büyük oyunlarından biridir. Ama bu kader oyununun gerçekleşmesindeki neden ise, para takıntısı yüzünden, kapitalist ticari sistemin boyunduruğu altına giren karakterlerin verdikleri amansız mücadeledir. Para para ve para… Başka şeylere karşı kapalı olan karakterlerin başına gelen kaza, hayata karşı bakış açılarını değiştirecektir belki de… Aşkı, sınıf farkını ve para hırsını gerçek bir öyküden esinlenerek eleştiren filmin İtalya’daki ekonominin çöküşünü resmediyor oluşu da realizmin simgesi! Esaretin ve anamalın tezatlığından oluşan filmi kaçırmayalım.

        5-Çocukluk (Boyhood) (2014): “BeforeMidnight” filmiyle çıkış yapan Richard Linklater'ın senaryosunu yazıp yönettiği “Çocukluk”, bir çocuğun latent ve ergenlik dönemlerinde başına gelen olayları esneterek anlatıyor. Tabi anne ve baba arasında yaşananları da unutmamak lazım… Anne ve babanın bir arada yaşamıyor oluşları, çocuğu demoralizeediyor veçocuk bu gerçeğe alışmak için anne babasını bilmeden suçluyor dolayısıyla da bilinçaltında bununla ilgili bazı kötücül imgeler oluşuyor. Çocuğa zarar veren bu imgeler, çocuğun yalnızlığıyla arkadaşlık kuruyor. Bir çocuğun iç dünyasını yansıtan Richard Linklater, derin ve dokunaklı bir insanlık macerasını, kurmaca olarak birleştiriyor. Söz gelimi; Anne’yi canlandıran PatriciaArquette’in“Daha fazla olacağını düşünmüştüm” repliği bize kendi aile yaşamımızı hatırlamamızın yanında bizim değişmez bir akışın parçası olduğumuzu öne sürüyor. Gerçek yaşamın izdüşümü bu filmde!

        6-İnsanları Seyreden Güvercin(A Pigeon Sat On A BranchReflecting On Existence) (2014): “Venedik Film Festivali”nde‘Altın Aslan’ ödülünü kucaklayan RoyAndersson’ın“İnsanları Seyreden Güvercin” filmi halkanın son üçlemesi. “İkinci Kattan Şarkılar” ve “Siz Yaşayanlar’dan sonra dikkatleri üzerine çeken RoyAndersson bu kez iki gezgin satıcının hikâyesini anlatıyor. “İkinci Kattan Şarkılar” filmi geçen yıl “Adana Altın Koza Film Festivali”nde gösterilmişti. Daha o zamandan itibaren böylesi bir başarı elde edeceğine dair kanaat getirmiştik. Stilize, sıradışı, ve sınıflandırılması güç bir film olan “İkinci Kattan Şarkılar” absürtlüğü mizahi tonlarla vurgulayan ve klasik estetiği yıkan bir yapıya sahipti. Nihilizm’den yola çıkan filmin, karakterlerin benlik kurgusundaki çatlakları imgesel tatminle ortaya koyuşu ise oldukça çarpıcıydı. Eminiz ki Andersson’ınson filmi de aynı etkiyi yaratacak.

        7-Bire Bir (İl-Dae-İl / One On One) (2014):Güney Kore Sinemasının en ünlü yönetmenlerinden biri olan Kim Ki-Duk, her zaman olduğu gibi intikam olgusuna, sert bir şekilde parmak basıyor. Kaçırılan liseli genç kızın hunharca katledilip, tecavüze uğruyor oluşunu anlatan film, aynı notaları işliyor sanki… İntikam, bazı şeylere karşı duyulan öfke ve iç sarsıntılar, Kim Ki-Duk’un çizgisini oluşturan duyguların bir kaçıdır. Kanın yerde kalmaması gerektiğini vurgulayan yönetmen, Gölgeler Tarikatı adı verilen tarikata müdahil olan 7 kişinin 7 gölge gibi hareket ederek, korkunç cinayetin yedi ayrı zanlısını tek tek öldürüyor oluşlarını aktarıyor. Film, zaten “Venedik Film Festivali”nin göz bebeklerinden biriydi. Bakın Kim Ki-Duk filmini nasıl tanımlamış: “Bu film yaşadığım ülke, Güney Kore hakkında. Eğer kendinizi öldürülüyor gibi hissetmiyorsanız, bu filmi seyretmeyin” diyor ve Kim Ki-Duk ekliyor: “Sıradan, fakir insanların sırtına yüklenen baskıyı ele almak istedim bu filmde. Bir şekilde, şiddete karşı, şiddetle mücadele etmenin bir yolunu bulmaya çalıştım.” Ne ilginç bir yönetmenmiş bu Kim Ki-Duk…

        8-Kök (İOrigins) (2014): İnsanlığı yerin dibine geçirecek olan göz deneylerine ait ipuçları bulan moleküler biyoloji uzmanı ile onun ekip arkadaşlarının başından geçenleri konu alan, bilim kurgu türüne destek veren “Kök” oldukça delici bir film… Filmdeki her şey göz ile başlıyor ve göz ile bitiyor. Filme mevzubahis olan göz, aslında filmin önemli bir kilit noktası… Film;göz deneylerini ortaya koyuyor. Örneğin karakter İan’ın cam mercekleri bazı sekanslarda (özellikle Hindistan’dayken) değişiklik gösteriyor. Hatta bazı sekanslarda bu cam merceklerin çerçevesiz olduğunu görüyoruz, şunu da belirtelim. Filmin ilginçliklerini say say bitmez o nedenle en iyisi filmi görmek.

        9- Mommy(2014): Kanadalı genç yönetmen XavierDolan’ın“Mommy” filmi, dul kalmış bekâr bir annenin sorunlu oğlunu tek başına büyütüyor oluşunu ele alıyor. Anne sorunsalını işleyen film, yalnızlığın altını çizerek öyküsüne nokta koymuyor, tam tersine öyküsüne sadece virgül koyuyor ki filmin gidişatını biz tamamlayabilelim diye… Çocuğunu büyütme yetisine muktedir olan annenin, hayatının aniden topyekûn değişiyor oluşunu iyi gözlemleyen Xavier Dolan, anne karakterini kutsallaştırırıp, onun anaç taraflarını yansıtıyor perdeye…

        10-Whiplash(2014): Başarısını kanıtlamaya çalışan genç bir müzik öğrencisinin, en üst mertebeye çıkabilmesi adına, verdiği mücadeleye şahit oluyoruz. Genci zorlu bir konservatuar sınavı beklemektedir, bu sınavı eksiksiz tamamlayabilmesi, ancak alacağı özel müzik dersleri ile mümkündür. Yalnız ders aldığı usta, gence öyle bir kök söktürecektir ki, bu yüzden genç müzisyen adayı tüm kapasitesini sergilemek zorunda kalacaktır. İradesi sınanan gencin, psikolojisinin bozulup bozulmayacağı da ayrı bir merak konusu…“Sundance Film Festivali”nde birçok ödül toplayan “Whiplash”, öğretmen ve öğrenci ilişkisini enine boyuna işleyerek, başarıya giden yolun zorlu bir süreç olduğunu anımsatıyor bize…

        Diğer Yazılar