Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Berlin'de yapılan 12. Dünya Atletizm Şampiyonası geçtiğimiz Pazar günü sona erdi. Kimimiz tek yarış kaçırmadan soluk soluğa izledik, kimimiz popüler yarışları izlemekle yetindik. Dokuz gün boyunca az veya çok atletizm konuştuk. Özellikle orta yaş üzerindekiler okul yıllarında katıldıkları yarışları hatırlayıp çocukları ve torunlarına bir zamanlar ne kadar hızlı ya da dayanıklı olduklarını anlattılar. Genç kuşağın ise maalesef atletizme, ya da en basit söylenişiyle koşmaya-atmaya-atlamaya dair hiçbir anısı yoktu.

        Bir avuç istisna dışında atletizm sporu gençlerimiz için iki yılda bir (Olimpiyatlar ve Dünya Şampiyonaları) sadece televizyondan izlenebilen, insanların renkli taytlar ve paytak yürüten parlak ayakkabılar giyerek yarıştıkları, televizyonda "Metalik sesli, çok şey bilen, muhtemelen ileri yaşlı bir adam"ın (Nejat Kök) yorumladığı, bilim kurgu filmi gibi bir şeyden ibaret.

        Çocuklar-gençler haklı, bir tür "gerçek yaşamda var olmama durumu" bu. Ne yerli diziler ve yarışma programlarında rastlıyoruz atletlere, ne Alaçatı-Bodrum sokaklarında, ne de İstinye Park veya Harvey Nichols'da. İkoncanlar ve selebritilerle düzeyli ilişkilerini ise hiç duymuyoruz.

        Ne yapmalı?

        Türk atletizminde işlerin yolunda gittiğini söylemek çok zor. Ancak atletizmi tanımayan, sevmeyen, destekleyip kayırmayan toplumumuzda, bu işe emek veren bir avuç insanı acımasızca eleştirmeye de hakkımız olmadığını düşünüyorum. Türk atletizmi pek çok açıdan masaya yatırılıp günlerce tartışıabilir ama analizler yapıp çözüm önerileri sunmak ancak bir koşulun gerçekleşmesi durumunda işimize yarar: atletizm yapan sporcu havuzunun genişlemesi durumunda.

        Annesi babası biraz uzun her çocuğu daha anaokulu yaşında basketbol okuluna yönlendiren spor sistemimiz, 100 metre finalinde en kısası 1.95m'lik sprinterlerle rekabet edecek sporcuyu nasıl yetiştirecek? Kalan kısalardan hızlıları futbola diğerlerini de ebeveynlerin ideolojisine göre mücadele sporlarından birine kaptırınca atlet havuzu nasıl büyüyecek? Hangi anne baba iri yarı çocuğunu "Zayıflasın diye" basketbola, voleybola yazdıracağına atletizmde iyi atıcı olabilir mi diye merak edecek?

        Küçük yaşta başladığı branş antrenmanlarıyla tek yönlü yetişen takım sporu oyuncuları gün gelip "Atlet olmadıkları için" elit düzeye yükselemediğinde hesabını kim verecek? Okul-kulüp işbirliği adı altında bu çelişkiyi daha da derinleştiren sisteme kim dur diyecek?

        Ne zaman eleştireceğim?

        17 yıldır sporcu sağlığı ile uğraşıyorum. Bütün çabama rağmen tek bir genci bile fiziksel yapısı ve yeteneklerine daha uygun olduğu için atletizme yönlendirmeyi başaramadım. Bu nedenle pek çok aksaklığın farkında olduğum halde atletizm eleştirisi yapma hakkını kendimde bulmuyorum.

        Diğer Yazılar