Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir palmiyeden ideolojik tartışma çıkar mı? Çıkar. Milano’da çıktı. Hani şu kahve zinciri şaheser katedralin önüne palmiye ağaçları dikiverdi, aşırı sağcılar da karşı çıktı diye, palmiye nefreti ırkçı damgası yedi ya. Peki, yerel kültüre yabancı unsurlara direnmek ille de ırkçılık mıdır

        Milano’ya harikulâde güzellikle bir bahçe armağan ettiğimiz için gururluyuz...” İşte Starbucks, espresso diyarı İtalya’ya girişini bu şuursuz cümleyle yüzüne gözüne bulaştırdı. İtalya’daki ilk şubesini gelecek yıl açmayı planlayan Amerikan kahve zincirinin Milano Belediyesi’yle anlaşmasında yeşillendirme maddesi vardı, onlar da tuttu Dom Meydanı’na palmiye ve muz ağaçları konduruverdi. Çok isabetli zannettikleri bu hareket fena halde ters tepti. Millet katedralin doğal ortamını bozan ağaçlardan nefret etti. Hatta vandallar çıktı, ağaçları kundaklamaya kadar götürdü işi.

        Zaten İtalyan kahve kültürüne global sataşma olarak algılanıyordu zincirleme kahve işi. Kitlesel kahve tüketimini boykot hareketi çoktan başlamıştı. Kahveden önce tropik bitkilerin gelişi tuz biber ekti. Önceleri kültürel çatışma gibi görünen olayın siyasi kavgaya dönüşmesi fazla zaman almadı. Başta aşırı sağcı Kuzey Ligi karşı çıkıp protesto gösterileri düzenleyince, kültürel dokuyu koruma güdüsü ırkçı nefret ve yabancı düşmanlığı olup çıktı.

        Aşırı sağın tepkisi sapına kadar ırkçı, ana tema Afrikalılaşma üzerineydi; Kuzey Ligi Lideri Matteo Salvini, “Bir maymunlarla develer eksik. Afrika’yı İtalya’ya kadar getirdiniz. Yasadışı göçmenler aramızda” diyordu. O ağaçları kastediyordu ama malum Milano, Avrupa’nın kuzeyine yönelen göçmenlerin önemli geçiş noktası. Aşırı sağın savaştan, Afrika’nın yokluğundan kaçan sığınmacılara layık gördüğü tanımlama ise “yasadışılık”.

        Radikal sağ Casa Pound hareketi “Palmiye dikmek, İtalyan kültürüyle alay etmektir” diye çıkıştı. Forza Italia üyeleri ise Belediye Meclisi’ne şişme muzlarla girerek protesto ettiler olayı.

        Ama belki de sıradan insanların tepkisi sahiciydi. Twitter’daki ankete göre yüzde 76’lık bir kesim palmiyelere “Hayır” diyordu. Tweet’lerden biri şöyleydi: “Dom Meydanı’na palmiye dikmek, Ferrari’ye portbagaj ve karavan takmaya benzer...”

        BUZ PİSTİ OLUNCA...

        O meydanda 18’inci yüzyılda da palmiyelerin bulunduğu bilgisi yayılsa da, kimseleri teselli etmeye yetmedi. Milano’dan yükselen ırkçı kokular üzerine sol liberal eğilimli La Repubblica; “Birkaç yıl önce aynı yere buz pisti yapıldığında, ‘İskandinavlaşıyoruz’ kıyameti koparmadınız ama” diye yazdı. Kimse tınmadı.

        Belediye Başkanı Giuseppe Sala ortamı yatıştırmak için “Şikâyetlerinizi sosyal medyada bana yazın” dedi. Demez olaydı; Milano ahalisinden “iğrenç, çirkin, kitsch”, “Dünyanın en güzel meydanlarından birini maskaraya çevirdiniz” mesajları yağdı. Acaba o yüzde 76’lık muhalif kesim, o palmiye düşmanı mesajların tamamı ırkçı nefreti mi temsil ediyordu, yoksa kent dokusu bozulsun istemeyen hakiki kentliler miydi onlar? Mesela “Miami Vice” dizisine atfen “Milano Vice” yazanlar da mı yabancı düşmanıydı?

        Kaldı ki, Milanolunun tuhaf ağaç karşıtlığı tecrübeyle sabit. 2010’da ünlü mimar Renzo Piano ile La Scala’nın efsanevi orkestra şefi Claudio Abbado ortaklaşa bir ağaç projesi hazırlamıştı. Yeşili kıt olan kente yıllar içinde aşamalı olarak 90 bin ağaç dikilecekti. Ancak muhalif sesler nedeniyle plan suya düştü.

        Peki ama bir kent halkının kültürel dokusundan taviz vermemek için gürültü koparması en doğal hakkı değil mi? Mesela Roma, yılda 10 milyon turist uğruna panayır yerine dönmüş durumda. Kahvesi de kahve olmaktan çıkmış, turisttir anlamaz diye. Vatikan da öyle. Geçen yıl Sistina Şapeli’nde tanık olduğum manzarayı unutamıyorum. Yazmıştım da... Pusetlerde ağlayan bebekler, yasak olmasına rağmen yere yayılanlar ve “Silencio... no photo, no film” anonsunu takmayanlar. Oysa aynı şapele çocukken gittiğimde, mekânın kutsallığına yaraşır derin bir “silencio” hâkimdi.

        İstanbul mu? Hiç sormayın. Arap turistlere ilginç gelsin diye, Sultanahmet’in çay bahçesinde semazen döndürmekten, Kabataş’tan kalkan yemekli tur teknelerine mehter takımı yerleştirmeye, kahveden lokantaya her mekâna nargile kondurmaya varıncaya kadar, hepsine karşıyım.

        Diğer Yazılar