Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pandemi kapanmalarında saçını beyazın özgürlüğüne bırakan çok kadın oldu. En yakın arkadaşım yaptı mesela; yeşil gözlerine, çilli beyaz tenine öyle yakıştı ki. Burada aramızda, dünyanın her yerinde trend oldu. Silme ak saçlardan tutun, ağarmış teller çıkınca serbest bırakılmış daha genç saçlara hepsi instalarda tiktoklarda paylaşıldı.

        Kadına yönelik yaş ayrımcılığı, cinsiyet ayrımcılığının peşine takılmış koştururken cesaret işi. Estetik ve kozmetik sektörünün medya ve sosyal medya katkısıyla dayattığı idealize güzellik kalıbını takmayan Helen Mirren, Diane Keaton, Glenn Close, Andie MacDowell beyazdan gümüşe çalan saçlarıyla zarafetle yaşlanmanın manifestosu. İspanya Kraliçesi Letizia iki yıldır saçına düşen beyazları boyamıyor, memlekette trend. Salma Hayek de üç beş gümüş telini “Bilgeliğin beyazı” diye pohpohluyor.

        Kanada’nın ünlü anchorwoman’ı Lisa LaFlamme de öyle yapmış. CTV News kanalının yüksek reytingli akşam haberlerinin sunucusu, yaşı 58. Pandemi modasına uymak için saçları müsait, salmış beyazları. Sonuç: Artık haberleri sunmayacak. Sunamayacak, çünkü geçen haziran ayı itibariyle yol verilmiş. Sözleşmesinin sona erdiği bildirilmiş ama yeni yayın dönemine kadar gizli tutması tembihlenmiş. Yerine 40 yaşındaki haberci Omar Sachedina getirilmiş. Erkek.

        REKLAM

        Geçen hafta Twitter’dan “Bazı haberlerim var” diye bir video paylaşıp, kanalda muhabir, editör ve anchor olarak geçen 35 yıllık kariyerinin sona erdiğini duyurdu LaFlamme; “Yaz başında iş akdimin feshedildiği bildirildi, hazırlıksız yakalandım” dedi. “Hala şoktayım ve çok üzgünüm. 58’imde, gündelik hayatlarımızı etkileyen daha nice haberi sunmak için hayli zamanım var sanıyordum” dediği video o günden bu yana 4.5 milyon kez izlendi.

        Videonun yayınlanmasıyla o dakika hayret ve tepkilerle birlikte dedikodu dalgası da başladı. LaFlamme saçını beyaz bıraktığı için kovulmuştu!

        Bu iddia, iş yerinde kadına yönelik yaş ayrımcılığına dair öfke seline yol açtı Twitter’da. Globe and Mail gazetesine göre, Bell Media’ya bağlı CTV News’un yeni yayın yönetmeni Michael Melling, “Lisa’ya saçını beyaz bırakması için kim izin verdi” diye söylenmişti. Bir kadının kendi başına saç rengine karar veremeyeceğini düşünüyordu herhalde. Aralarında zaten dış haberciliğe harcanan para konusunda da anlaşmazlık vardı, sonunda kadını kanaldan uzaklaştırdı.

        Bell Media “değişen izleyici alışkanlıkları nedeniyle akşam haberlerine farklı bir yön vermek için” bu kararın alındığını açıkladı. Ancak Prens Harry’den Bill Clinton’a sayısız ünlü ve politikacıyla röportajlar yapmış, çatışma ve afet bölgelerinden bildirmiş başarılı ve ödüllü bir gazeteciye neden yol verildiğini izah etmekten uzak kaldı. Neticede ekran yüzü kadınların kariyerinin doruğunda olsa bile erkeklere göre daha genç yaşta emekli edildiği görüşü ağır bastı; 70’li yaşlarda ayrılan nice anchorman ismi sayıldı döküldü. Örneğin LaFlamme’nin postu devraldığı Lloyd Robertson görevi bıraktığında 77 yaşındaydı.

        Lisa LaFlamme’nin beyazlayan saçları kadına yönelik ayrımcı zihniyete payanda oldu. Konuya ilişkin görüş açıklayan bir takım sosyologlara göre kamusal alanda bu tür pozisyondaki kadının yaşlandığını kimseler görmek istemiyor. Yaş alıp saçı ağarmış erkekler ise olgun bir karakter olarak güven ve rahatlık hissi uyandırıyor.

        ABD’de bu çifte standardı gözler önüne seren çarpıcı bir dava yaşanmıştı. New York’ta yayın yapan kablolu haber kanalı NY1’de çalışan beş kadın gazeteci, yaş ve cinsiyet ayrımcılığı suçlamasıyla ana şirket Charter Communications’tan davacı olmuştu. Yaşları 40-61 arasındaydı ve iddiaya göre yaş aldıkça giderek ekrandan siliniyor, yüksek profilli haberlerden kesiliyor ve şikayetleri asla dikkate alınmıyordu. Ayrıca erkeklerin ücretleri aynı işi yapan kadınlara göre daha yüksekti. Davacı kadınlardan 40 yaşındaki haber sunucusu Roma Torre, “Erkekler ekranda yaşlandıkça itibar ve güven kazanıyor, biz kadınların ise raf ömrü var” diyordu.

        Dava iki yıl önce karşılıklı uzlaşmayla sonuçlandı; kadınlar kanalla yollarını ayırdı. Ancak anlaşmanın maddi ve manevi içeriği konusunda bir açıklama yapılmadı.

        YAŞLILAR ÖTEKİ DEĞİL, HEP AYNI KİŞİ

        Kadına yönelik yaş ve cinsiyet ayrımcılığı pop kültürden kurumsal yapılara her yerde var. Fakat şunu teslim etmek lazım; “ageism”, yani yaş ayrımcılığı cinsiyet farkı gözetmeksizin, etnik-dini veya dezavantajlı gruplara yönelik bütün ayrımcılıklar arasında toplumsal olarak en kabul edilebilir görüneni. Yaşlı insanlara, yaşlanma sürecine ve yaşlılığa karşı kalıplaşmış önyargıların tetiklediği ayrımcılık erkekleri de kapsama alanına alıyor ama “Yaşlı hayatlar önemlidir” gibi bir dalga yayılmıyor toplumlara.

        Tam tersine yaşlıları yoksul, aciz ve toplumdan soyutlanmış varlıklar olarak gören bir damar bulunuyor. Aslında burada sorumluluk yaşlı düşmanı yapılarda. Hayatı boyunca çalışmış bin insanı yoksul kılan yaşlılığın kendisi değil, politik tercihler. Esas korkmamız gereken yaşlılığın kendisi değil, içinde yaşadığımız toplumun sosyal koşulları.

        Yaşlıları hayattan izole eden de aslında genç kuşakların yaşlılık korkusuyla araya mesafe koyması. Simone de Beauvoir’ın deyişiyle insanın kendi geleceğinden kaçışı.

        Yaşlanmanın bireyi başka bir kişiye dönüştürdüğü algısı da var. Aslında yaşlanma belirtileri başladığında o kişileri başkalarına dönüştüren toplumsal algının ta kendisi. Efsanevi Maya Angelou’nun “On Aging” şiirinde dediği gibi, “Ben aynı kişiyim, biraz daha az saç, çok daha az akciğer, çok daha az hava ama şanslıyım hala nefes alıyorum…”

        Gündelik yaşamda şu sözlere sıkça rastlıyoruz: Maşallah çok iyi görünüyor, yaşını hiç belli etmiyor… Sanki bazıları hatalı bir yaşlanma sürecine sapabilirmiş gibi. Yaşlanmadan bir başarı ya da başarısızlık hikayesi çıkarıyoruz. Sağlıklı yaşlanan dedem bu tür komplimanda bulunanlara hep aynı cevabı yapıştırırdı; ne yani sürünmem mi lazım!

        İnsanları hücresel metabolizmalarının hızına göre sınıflandırmak çok absürt değil mi? Bir kadının hatalı yaşlanma yoluna sapmaması için anti-aging sektörü her daim tepemizde. Sadece günümüze dair değil, asırlardır pompalanan, hemen her kültürde çok derin kök salmış ve fakat ayrımcılık tarafı görülememiş bir hakikat yaşlılara karşı duyulan korku. Pamuk Prenses’in gençlik ve güzelliğine haset eden kötü kalpli kraliçe üvey anneden tutun da (Grimm masalının Disney versiyonunda) Rapunzel’in uzun ve tılsımlı saçları sayesinde ebedi gençliğe erişmek için kızı kuleye kapatan cadıya varıncaya kadar motif hep aynı: Yaşlanmaktan korkan kadın, genç kızlara kötülük etmeye sürüklenir; varoluşun bedeli canavarlıktır.

        Yaşlı insanları ürkütücü varlık sınıfına indirgemek de kültürlerin bir parçası. Veya Shyamalan’ın “Old” filminde olduğu gibi, kendisi görünmeyen ama karakterlerin cisminde bir çırpıda kendisini gösteren dehşetli bir korku unsuru haline gelebiliyor yaşlılık. Ve en kabul edilebilir ayrımcılık türü olarak kimsenin de itirazı bulunmuyor.

        Diğer Yazılar