Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İngiltere’nin yeni Başbakanı Liz Truss’ın kabinesi çeşitlilik yönüyle çok yazılıp çiziliyor. Ülkenin üçüncü kadın başbakanı sıfatıyla, cinsiyet ve etnisite yelpazesi geniş bir hükümet kurarak tarih yazdığı yorumları yapılıyor.

        Doğru; geniş haliyle 31 kişilik kabinede kadın çok, önemli koltuklarda beyaz erkek hiç yok. Etnik kimlik renkten ibaretse, evet köken itibariyle Gana, Sierra Leone, Hindistan, Mauritius ne ararsan var. Fakat en önemli üç bakanlığı üstlenen Kwasi Kwarteng (Maliye), James Cleverly (Dışişleri) ve Suella Braverman’in (İçişleri) etnisitesi görüntüleriyle sınırlı gibi; bırakın kimlik siyasetini, bugüne kadar azınlık haklarını savunmuş, ırkçılığa karşı mücadele vermiş değiller.

        Bu önemli isimlerin Eton, Cambridge ve Harvard gibi elit kurumlardan mezuniyetlerini geçiyorum, Muhafazakar Parti’nin en sağında, önceki bakanlardan daha radikal olarak bilinen figürler. Hatta önceki görevi Başsavcı sıfatıyla kraliyet ve hükümetin hukuk danışmanlığı olan Suella Braverman, modern terminolojideki ırkçılık tanımı için “sol söylem” diyerek büyük tepki çekmiş bulunuyor.

        Dolayısıyla Truss üç önemli bakanlığa beyaz erkek oturtmadığı için bir eşitlik ve çeşitlilik ikonu değil. Parti liderliği rekabetinde Rishi Sunak’la karşı Truss’ın seçilmesi için çalışan sadık isimler kabinede önemli yer tutuyor. Zaten, öncelikli gündemi vergi indirimi ve altyapı projeleriyle ekonomik büyümenin yanı sıra göçmenleri Ruanda’ya sürme mücadelesi olan bir başbakan ve kabinesinden ilerici politikalar beklememek gerekiyor.

        REKLAM

        GÖÇMENLERLE SAVAŞAN BİR GÖÇMEN KIZI

        Boris Johnson’ın yerine parti liderliği ve başbakanlık yarışı sırasında Liz Truss’ın kaçak göçmenleri Türkiye’ye göndermek istediği iddiası hayli tartışılmıştı. Doğrulayan çıkmadı ama Truss “Ortak çalışabileceğimiz farklı ülkelerin aranması konusunda kararlıyım” diyerek açık kapı bıraktı. Arayışın nedeni de Ruanda ile yapılan 120 milyon sterlinlik göçmen postalama anlaşmasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından durdurulmasıydı.

        İşte şimdi Ruanda ortaklığını tamamına erdirme misyonu İçişleri Bakanı Suella Braverman’a emanet. Aynı işi üstlenen selefi Priti Patel gibi o da Hint kökenli.

        Braverman 2015’te parlamentoda yaptığı ilk konuşmada babasının dokunaklı hikayesini şöyle anlatmıştı: “1968 yılının soğuk bir şubat sabahında, tek yön biletle Kenya’dan gelen genç bir adam ürkek adımlarla Heathrow havalimanına inmişti. Ne bir ailesi ne de dostları vardı, tek değerli varlığı İngiliz pasaportuydu. Anavatanında ise siyasi kargaşa vardı…”

        Babanın anavatanı Hindistan’dı, Kenya’dan gelmişti, annesi ise Mauritius’tan. 12 yıl sonra da Suella dünyaya gelmişti. Bugün bir göçmen kızı olarak Irak, Afganistan veya Suriye’den gelen düzensiz göçmenleri 7 bin kilometre ötedeki Ruanda’ya sürmekle görevli. Çok da kararlı; Ruanda’ya nakil operasyonu için tek çözümün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çıkış olduğunu söylüyor. Braverman, Theresa May hükümetinde de Brexit bakanı olarak görevini aynı kararlılıkla yürütmüştü.

        REKLAM

        Geçen haziran ayında Başbakan Boris Johnson da AİHM'nin durdurma kararına öfkelenip “O halde Avrupa Konseyi’nden de çıkarız” demişti. Bu arada bakanların bir kısmı Ruanda planından çark etmişti ama Truss kabinesinde tam görüş birliği hakim.

        Geçen yıl itibariyle yaklaşık 10 bin göçmen Manş’ı aşarak İngiltere’ye ulaştı; botların batması sonucu üçü çocuk 44 kişi can verdi. Son ankete göre İngilizlerin yüzde 44’ü Ruanda planını destekliyor, çoğu da Muhafazakar Parti seçmeni.

        Cambridge mezunu olan İçişleri Bakanı Braverman partinin radikal kanadında çok tutuluyor. Ülkede kültür savaşı yaşandığını, sosyal hizmetlerin toplumsal cinsiyeti belletmek adına vatandaşın parasını savurduğunu söylemesi; transgender bağlamında okul tuvaletlerinin kullanımına bile karışması radikal sağdan alkış topluyor. Ayrıca Braverman’a göre Twitter, “solcuların kanalizasyonu”.

        Soldaki sivil toplum örgütlerine göre ise Braverman’ın içişleri bakanlığına getirilmesi “büyük felaket”.

        BAŞBAKANIN RUH İKİZİ HAZİNEDE

        Kabinede eşitler arasında bir numara olan Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng, Başbakan Truss’ın en yakın sırdaşı, ruh ikizi olarak anılıyor. Anne ve babası Gana göçmeni. Seçkinlerin okulu Eton’da burslu yatılı okuduktan sonra Cambridge ve Harvard’da öğrenim görmüş. Johnson Hükümeti’nde Enerji Bakanı olan Kwarteng, İngiltere’de kabineye giren ilk siyah.

        Ancak Kwarteng’le birlikte ruh ikizi Truss’ın geçmişine de biraz değinmek gerekiyor. Truss akıntıya göre ustalıkla yön değiştirebilen bir siyasetçi. Devlet okullarında eğitim gördükten sonra üniversite yıllarında kraliyete karşı öğrenci gösterilerine katılmış, siyasete Liberal Demokrat Parti’de atıldıktan sonra Muhafazakâr Parti’ye geçmiş. 2016’daki Brexit referandumunda da ret cephesinde yer aldı, ancak kaybedince karşı tarafa geçip Brexit savunucusu oldu. Dışişleri Bakanı olarak AB Komisyonu’yla ayrılık müzakerelerini yürüttü.

        REKLAM

        Truss ile Kwarteng’in ortak ekonomi vizyonu 2012’de yayınladıkları “Britannia Unchained: Global Lessons for Growth and Prosperity” adlı kitapla kamuoyu önünde şekillendi. Thatcher çizgisindeki beş parti üyesinin kaleme aldığı o kitapta İngiltere’nin küresel ekonomide lider oyunculardan biri olabilmesi için serbest piyasa ekonomisinde daha ileri bir aşamaya geçilmesi savunuluyordu. Uzak Doğu’nun kaplan ekonomilerini örnek alarak, istihdam yasalarını iyice gevşetip kamu gücünü asgariye indirmeyi öneriyorlardı.

        Kitap çok tartışma yarattı ve Kwarteng’in kaleme aldığı bölümdeki bir sözünü İngilizler hiç unutmadı; “Bir iş yerine kondukları an İngilizler dünyanın en berbat tembelleri oluyor” diye yazmıştı Kwarteng. O tarihten bu yana sayısız geri adım attığı halde kendisini affettiremedi. Kamunun ekonomiye müdahalesine az çok anlayış gösterdiğini söylüyor, ancak Thatcher çizgisinden sapmış değil ve Truss’ın aksine en baştan beri Brexit yanlısı.

        EN SADIK BAKAN DIŞİŞLERİNDE

        Truss kabinesinde Dışişleri Bakanlığını üstlenen James Cleverly, İngiliz babayla Sierra Leone’li ebe annenin oğlu. Diplomaside kayda değer bir geçmişi yok, Muhafazakar Parti’yi yakından izleyen siyasi yorumculara göre Cleverly’nin en önemli özelliği liyakatten çok sadakati.

        Haziran sonunda bakanların Boris Johnson’ı sıkıştırmak için art arda istifası üzerine James Cleverly’nin de görev sırası nihayet gelmişti; 48 saat içinde tam üçüncü eğitim bakanı olarak atandı ve görevi bırakmadı. Cleverly’nin siyasi kariyeri hem Johnson hem de Liz Truss’a verdiği destekle geçti. Liderlik yarışı başladığında partililere hitaben konuşma yapmak üzere Truss’a kürsüye davet eden Cleverly idi. Diğer bakanların aksine görevi bırakmayan Truss’tan dışişlerini devralan da Cleverly’nin ta kendisi oldu. Sadakatin meyvelerini topladı.

        Peki Truss’a yakın ve sadık kabinenin halkta bir karşılığı var mı? Neticede Truss seçimle değil, Muhafazakar Parti üyelerinin oylarıyla iş başına geldi ve parti üyeleri de nüfusun ancak yüzde 0.3’ünü oluşturuyor. Kabinede etnik çeşitlilik bol, en önemli üç bakanlıkta tek beyaz adam yok, ancak oy veren parti üyelerinin yüzde 95’i beyaz ve genel nüfusa oranla daha yaşlı, daha varlıklı ve daha sağda.

        Göründüğü kadarıyla kabinedeki etnik çeşitliliğin sırrı, renkli seçmenin oylarına talip olmakta yatıyor. İnsan hakları aktivistlerine göre, Muhafazakar Parti’nin Afrika ve Karayip kökenli azınlık gruplarıyla sorunlu imajını düzeltmek amacıyla daha kapsayıcı bir kabine görüntüsü veriliyor. Boris Johnson’ın ırklarla ilgili eski danışmanı Samuel Kasumu’nun sözleri de bunu doğruluyor: “Yeni kabine, her etnik kökenden gelen bireylerin partide yükselebileceği mesajını veriyor. İşçi Partisi etnik azınlık oylarını cepte görüyor. Bizim bu oyları almak için daha fazlasını yapmamız gerekiyor.”

        Ama bir yandan da sığınmacıları Ruanda’ya deport planı işliyor.

        Diğer Yazılar