Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Arjantin, Fransa’ya karşı Di Maria’yla ikinci golü bulduğunda tribünde ağlayan taraftarları görünce gözlerim sulandı; yıllardır ekonomik krizin pençesindeler, enflasyon yüzde 92’yi bulmuş, en azından futbolları var diye içlenip seviniyor insan. Uzatma ve penaltılara giden maçın aşırı heyecanını Arjantin tribünleriyle aynı ruh halinde izlememek elde değildi. Fransız seyirci sayısı daha az, tribünleri daha sakindi. Mbappe’nin üç golüyle umutlandıkları halde.

        Dünya Kupası finalinin ilk yarısında Fransız Maviler’in tek şutu bile olmadığı için 2-0’dan sonra TV başından kalkan Fransızlar oldu mu bilemiyorum ama kupaya geri sayım günlerinde her dört Fransız'dan biri Katar’ı boykot için maçları izlemeyeceğini söylüyordu. Sebebi de malum, Katar’ın LGBT+ bireylere karşı yasakçı tavrı, kupa inşaatlarında çalışan yabancı işçilere yönelik binlerce ölüm dahil insan hakları ihlalleri ve iklim aktivistleri açısından da turnuvanın bıraktığı karbon ayak iziydi.

        Fakat anketler yalan oldu, maçları yayınlayan Fransız TF1 kanalı finalde bütün zamanların reyting rekorunu kırdı; ortalama izleyici sayısı 24.1 milyondu, aşırı elektrikli maçın pik dakikalarında izleme 29.4 milyona kadar çıktı.

        Bırakın finali, çarşamba gecesi Fas’a karşı yarı final maçında bile rekor kırıldı, izleyenlerin sayısı 23.3 milyona kadar çıktı. Hiçbir yarı final maçı bu kadar seyirci çekmemişti ama Fransa’daki Fas kökenli taraftarları da hesaba katmak gerekiyor elbette. Fransa’nın Hırvatistan’ı yenerek şampiyon olduğu 2018 Dünya Kupası’nda zirve reyting 22.3 milyon olmuştu.

        REKLAM

        Neticede aynı İtalya ve Brezilya gibi kupayı iki kez üst üste kazanma düşleri kurarken, Katar’da kimsenin ruhunun bile duymayacağı bir boykotla kendi kendini cezalandırmak abesti.

        Aslında kimi yorumculara göre Cumhurbaşkanı Macron’un kupada boy göstermesi, “Spor politize edilmemelidir” diyerek Katar’a yönelik etik yaklaşımı bertaraf etmesi de maç seyretmeye bir nevi meşruiyet kazandırdı. Eh Les Bleus da artık finale yükselmişti, anketlerde gözlenen boykot havası yumuşamıştı. Final öncesi spor tarihçisi Laurent Grün, “Fransızlar muhtemelen takımın turnuvada buraya kadar geleceğini tahmin etmediği için boykot kararındaydı” diyordu.

        RÜŞVET SKANDALI VE MACRON’UN KARBON AYAK İZİ

        Burada bir Macron parantezi açmak gerekiyor. Katar organizasyonda iklim duyarsızlığıyla suçlanıyordu ya, karbon ayak izinin daniskasını da Macron bıraktı. Fas’a karşı yarı final maçı için Doha’daydı; milli takımı finale yükseldi ama pazar gününü bekleyecek hali yoktu, geri dönüp Brüksel’e AB zirvesine gitti. Sonra final için altı saat süren 13 bin kilometrelik uçuşu yeniden kat etti ve Fransa’daki yeşil hareket çıldırdı.

        Macron’un final maçına gideceği duyulunca Yeşiller Partisi ve iklim aktivistleri “Kanada’daki BM biyoçeşitlilik konferansına katılacağı yerde maç izlemeye gidiyor, şok geçiriyoruz. Eğer uçağa binecekse Montreal’e gitmeliydi. Altıncı tükeniş sürecini yaşıyoruz” diye açıklamalar yaptı. (Bu arada dün konferansta, 2030’a kadar yerkürenin üçte birinin özel koruma altına alınması yönünde tarihi bir karar çıktı).

        Macron Katar’ı komşu kapısı yapmışken Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez şampiyonluğu evde karısı ve çocuğuyla televizyondan izliyordu. Ekonomik krizde onca yol gitmek savurganlık olacaktı. Milli takım ve teknik ekibe sosyal medyadan teşekkür ederken “Onlar asla pes etmediğimizi gösterdiler. Biz büyük bir milletiz, geleceğimiz de büyük” mesajını atabildi. Bu sırada Buenos Aires’in göbeğinde milyonlar şampiyonluğu kutluyordu. Sevinmeye gerçekten ihtiyaçları vardı.

        REKLAM

        Bitmedi! Macron’un bu geliş gidişleri tam da AB ile Katar arasında patlayan en az 1.5 milyon Euro’luk rüşvet skandalına denk düştü. Avrupa Parlamentosu’nun azledilen Başkan Yardımcısı Eva Kaili ile bir dizi yetkilinin Katar ve Fas’tan AB politikalarını etkilemek üzere rüşvet aldığı ortaya çıkmışken, Kaili suçlamayı reddettiği halde evinde yüklü miktarda nakitle lüks mallar bulunmuşken ve de sevgilisi Francesco Giorgi her şeyi itiraf etmişken Macron’un skandalın orta yerinde Katar’a gidişi eleştiri aldı.

        Meclisteki radikal solun futbol düşkünü üyelerinden Francois Ruffin ise Macron’un aslında maç izlemeye değil, gaz ve para uğruna Katar’a gittiğini ileri sürüyordu. Ancak başta Almanya, AB üyelerinin sıvılaştırılmış doğalgaz alımı ne kadar güvencede şüpheli. Katar, Belçika’da yürütülen yolsuzluk soruşturması ve AB parlamentosuna girişlerinin yasaklanmasını kınayarak “Bu durum ilişkileri ve doğalgaz sevkiyatını olumsuz yönde etkileyecektir” uyarısını yaptı.

        Macron ise bütün eleştirilere şu cevabı verdi: “Ben Fransa milli takımının taraftarıyım, sanırım bütün Fransızlar da öyledir.”

        PARİS’İN BÜYÜK PARADOKSU: PARA VE İMAJ KONUŞUYOR

        Bu iğneli cevap bütün Fransızları değil, aylardır Katar’ı boykot çağrıları yapan muhalif siyaseti hedef alıyordu. Macron’un seyahatleriyle ateşlenen sol grup milletvekilleri, kupa inşaatlarında hayatını kaybeden ve ölüm nedenleri bile açıklanmayan yabancı işçiler anısına Mecliste bir dakikalık saygı duruşunda bulundular. ILO verilerine göre yıllar içinde ölen işçi sayısı tam 15 bini bulmuştu!

        Boykotçu cephe Fransa’nın diğer ülkelere göre daha fazla etik sorumluluğu olduğu görüşünde. Çünkü eski Cumhurbaşkanı Sarkozy dahil bazı Fransız yetkililerin Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesinde rol oynayıp oynamadığı konusunda soruşturma yürütülüyor.

        Bu boykot ikliminde önceki Dünya Kupaları’nın aksine başkent Paris’le, Bordo, Marsilya ve Strasbourg gibi büyük kentlerde meydanlara dev ekranlar konulmadı. Paris’in spordan sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Pierre Rabadan daha aylar öncesinden kamusal alanda toplu seyrin söz konusu olmadığını açıklamıştı. İşçi hakları ve çevre ihlallerini gerekçe göstermiş, diğer kupaların aksine kış ayında yapılacağı için de milletin meydanlarda üşüyeceğini öne sürmüştü.

        REKLAM

        Diğer şehirler neyse de Paris’in pozisyonu hayli paradoksal. Ülkenin en değerli kulübü Paris Saint-Germain Katar sermayesine ait, sahibi Qatar Sports Investments. Paris’in Sosyalist Partili Belediye Başkanı Anne Hidalgo, Macron’un ikinci kez kazandığı son seçimde cumhurbaşkanlığı için yarışırken imaj açısından PSG’ye kuvvetli destek gösterilerinde bulunmuştu.

        Paris’in bu çıkarcı ikilemi Sosyalist Parti içinde de açıkça ifade ediliyor. Örneğin aynı partiden Saint-Nazaire Belediye Başkanı David Samzun boykotun sürdürülebilir olmadığını ve Paris’in ikiyüzlü davrandığını, Avrupa’nın yamacında savaş hüküm sürerken ekonomi ve enerji krizi ortamında insanları bir araya getirmek için kupanın bir fırsat olduğunu söylüyordu.

        Fakat Paris iç siyaseten kupaya muhalif durmayı tercih etti. Acaba Fransa şampiyon olsa Eyfel’i bayrağın üç renginde ışıklandırmayacaklar mıydı? Neymar PSG’ye transfer olduğunda Katar malı takımın renklerini kuleye taşımışlardı.

        Katar finalinde ise PSG’nin en değerli oyuncusu Messi’nin kupayı alırken sırtına bişt giydirilmesine tanık oldular. Ne de olsa para konuşuyor. Arjantin şampiyonlukla FIFA’dan 42 milyon dolarlık ödülü de kazandı (kaybeden Fransa 30 milyon dolar), Katar Emiri ise 10 numara formanın üzerine bişt atarak paha biçilmez bir PR hareketi çaktı. Kaptan Messi kupayla takım arkadaşlarının yanına gittikten bir süre sonra giysiyi çıkardı. Ama o kare futbol tarihine mıhlandı bir kere. Oysa artık herkes anlamıştı, evet 2022 Dünya Kupası’nı Katar düzenledi.

        Diğer Yazılar