Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Pandemide ayyuka çıkan komplo teorileri ve Kovid aşılarına dair yalan yanlış bilgilerin yayılması üzerine UNESCO tarafından üretilen bir kavramdı dezinfodemi. “İnfodemi”, yanlış veya güvenilir olmayan bilginin aşırı hızla yayılması, “dezinfodemi” ise dezenformasyon akışının hayati tehdit yaratan etkileri anlamında. Kovid-19 ortamında dezenformasyon ölümcül sonuçlarıyla siyaset veya demokrasi alanındaki dezenformasyona göre daha tehlikeli bulunduğu ve salgın önlemlerini zorlaştırdığı için bu kavrama gerek duyulmuştu.

        “Dezinfodemi” şimdi bir başka alana daha adapte ediliyor: Sosyal medyada paralı ya da gönüllü trollerle bot hesaplardan gazetecilere yönelik dezenformasyon içerikli karalama ve linç kampanyaları artık küresel salgına dönüştü. Milliyetçi damarla aşırı sağ ve popülist siyasetin iftira ve komplo teorileriyle yayılan salgın hayati tehlike yarattığı için “dezinfodemik”.

        İşte uluslararası habercilerin bir araya geldiği “Forbidden Stories” gazetecilik ağı öldürülen veya ölüm tehditleriyle, hapis cezalarıyla haberleri engellenen gazetecilerin geride bıraktığı haberleri tamamlamak üzere bir araştırma projesi yürütüyor. Grubun sloganı: Gazeteciyi öldürmek, haberleri öldürmez. Araştırma masasında 30 ülkeden, Der Spiegel, Guardian, Washington Post, Die Zeit, Le Monde, El Pais, Le Soir dahil çok sayıda medya kuruluşundan gazeteciler yer alıyor.

        REKLAM

        ÖNCE DİJİTAL LİNÇ SONRA KURŞUN

        Yasak Haberler ağının araştırma projesi “Story Killers”, yani Haber Katilleri Hintli kadın gazeteci Gauri Lankesh’in 2017’de öldürülmesiyle başlıyor. Narendra Modi iktidarında yükselen aşırı Hindu milliyetçiliği ve faşizan dezenformasyon yayan troll ağı üzerine yazılar yazan Lankesh, sosyal medyada Hinduizm düşmanı bir terörist ve fahişe olarak yaftalandıktan sonra, 5 Eylül akşamı evinin girişinde motosikletli bir tetikçi tarafından üç kurşunla öldürülüyor.

        Lankesh’in “Yalan Haber Çağında” başlıklı son köşe yazısı ölümünden sonra yayınlanıyor. Cinayetle ilgili aşırı dinci ve milliyetçi Hindu cemaati Sanatan Sanstha’nın 17 üyesi halen yargılanıyor. Forbidden Stories ağı hem davayı takip ediyor, hem de Lankesh’e sosyal medya saldırılarının kaynağı olan Postcard News adlı sitenin iki kurucusunu ve siyasi ilişkilerini araştırıyor.

        Bu arada Hindistan cephesinde değişen bir şey yok. NDTV kanalının sunucusu Nidhi Razdan sosyal medyadaki güruhun nefret objesi. Pandemide Modi hükümetinin hoşlanmadığı en kritik soruları yönelttiği için. O gün bugündür dış güçlerin maşası olmakla suçlanıyor.

        FİTİLİ ESAS KİM ATEŞLİYOR?

        Kadın gazetecilerin maruz kaldığı dijital şiddet, erkek gazetecilerin uğradığı sosyal medya saldırılarını kat kat aşıyor. Saldırılar kadın düşmanı cinsiyetçi küfürlerle başlıyor, aile üyeleri dahil edilerek tecavüz ve ölüm tehditleriyle sürüyor, kadınlar vatana ihanetle veya kafir olmakla suçlanıyor. Bel altı vurmak için kadınların özel hayatı deşiliyor ki, ilişkileri üzerinden tartışma açılabilsin.

        REKLAM

        Mağdurların hikayeleri benzeşiyor; yaptıkları işten şüphe duymaya başlıyor, özgüven kaybına uğruyor, sonunda zehirli baskı iklimi yüzünden çalıştıkları yayın organları tarafından dışlanıyorlar. Kendi kurumlarında “Fitili sen ateşledin, sosyal medyadan elini eteğini çek…” gibi suçlama ve uyarılara maruz kalıyorlar. Sonunda ya kariyeri bırakıyor, ya da siyasi yolsuzluklar, troll fabrikaları ve organize çeteler üzerine yazmayı bırakıyor, daha düşük profilli elemanlar haline geliyor, hatta tehditler yüzünden ülkelerini terk ediyorlar.

        Kuzey İrlanda, Kanada, Almanya ve Türkiye’de veya Pakistan ve Filipinler’de, Meksika’dan Brezilya’ya, Gana’dan Liberya ve Nijerya’ya kadın gazetecilere dijital şiddetin niteliği değişmiyor. Kadınlara uzanan nefret dilinin küfür sözcükleri hep aynı; burada sayamam…

        Uluslararası Gazeteciler Merkezi (ICFJ) ve UNESCO’nun 215 ülkede 714 kadın gazeteciyle yaptığı araştırma her dört kadından üçünün online tacize uğradığını gösteriyor; bu tacizler sonucu her on gazeteciden dördünün görünürlüğü azalıyor – ekran gerisine alınıyor, imzası çekiliyor veya mesleki fırsatları kaybediyor. Kadın gazetecilerin susturulması basın özgürlüğüne karşı uluslararası düzeyde tehdit haline geliyor, kamunun çıkarı adına aktif bir ses yitirilmiş oluyor. Kendilerini feminist ve toplumsal çeşitlilik savunucusu olarak tanımlayan kadınlar özellikle hedef seçiliyor.

        ICFJ araştırma direktörü Julie Posetti anlatıyor: “Parti güdümlü bazı sözde gazeteciler ve dezenformasyon ajanları belirli gazetecileri seçip itibarsızlaştırmak için saldırıya geçiyor. Sonunda kadın gazeteciler sadece hitap ettikleri kitlede değil işveren nezdinde de itibar kaybına uğruyor ve en kötü ihtimalle işlerinden oluyor. Tacize uğradıkları için bir de cezalandırılıyorlar.”

        Kadın gazetecilere hücumun cazip bir tarafı da var; saldırıya katılanların sosyal medyadaki görünürlüğü artıyor, kadın düşmanlığı sayesinde daha fazla like ve share alarak ödüllendiriliyorlar.

        Erkek gazetecilere yönelik sosyal medya linci sınırlı. Azılı dijital saldırılara hedef olan Pakistanlı kadın gazeteci Gharidah Farooqi’nin dediği gibi; “Erkekler sadece siyasi görüşleri üzerinden tacize uğruyor, kadınlar ise genital organları üzerinden…”

        REKLAM

        Farooqi’ye yaşatılan şey, taciz epidemisinin en canlı örneği. News One kanalında haber sunucusu. Canlı yayında her hareketi, her ifadesi, kıyafetleri ve dış görünüşüyle sosyal medyada alay ediliyor. Hem de yıllardır. Saldırılar 2014’te, İmran Han’ın parti kurup siyasete girmesinden sonra başlıyor. Gharidah Farooqi, partiyi ve mitinglerini izleyen tek kadın gazeteci. Zaten Pakistan’da habercilerin sadece yüzde 5’i kadın. İktidara bayrak açan yeni hareketi izlemesi Farooqi’ye ün kazandırıyor. Ardından partililerin taciz atışları geliyor. Dört yıl sonra İmran Han başbakan oluyor, saldırılar yoğunlaşıyor.

        Farooqi 2019’da Yeni Zelanda’daki cami saldırısında 51 Müslümanı katleden teröristin bir yıl önce Pakistan’a geldiği haberini yapınca vatan haini ilan ediliyor. Tecavüz ve ölümle tehdit ediliyor, fake çıplak fotoğrafları porno sitelerine konuluyor, ünlü ve güçlü erkeklerle yatabilmek için gazetecilik yaptığını, çocukları istismar ettiğini iddia eden videolar dolaşıma giriyor. Dönemin Başbakanı İmran Han, uluslararası medya örgütleri tarafından kınanan tacizler sorulunca şu yanıtı veriyor: “Erkek egemen alanları işgal etmeye kalkışırsa sonucuna katlanır…”

        Farooqi saldırıları durdurmak için hiçbir girişiminden sonuç alamıyor. Hayatı kısıtlanıyor, evden işe işten eve. Neyse ki işini sürdürebiliyor. Ancak kurban kesimini eleştirdiği için halen yargılanıyor. Suçlu bulunursa, yasaya göre idam cezası verilebiliyor. Sokakta fiziksel saldırı korkusu da var. Ona destek verenler şunu söylüyor: Gazetecilik suç değildir!

        “BAŞKA KONULARDA YAZ”

        Can korkusu için Pakistan’a kadar gitmeye gerek yok. Kuzey İrlandalı kadın gazeteci Patricia Devlin, Belfast’taki silahlı çeteler hakkında haberler kaleme alıyor, paramiliter gruplar arasındaki çatışmaları yazıyor. Karşılığı ise cinsiyetçi küfür silsilesi ve ölüm tehditleri. Ev adresi, cep numarası sosyal medyaya düşüyor. Kentin Protestan doğu kesimine gittiği bir gün canını zor kurtarıyor. Üçüncü çocuğuna hamileyken, “O bebeği kendi ellerinle gömeceksin” tehditleri geliyor. Facebook’ta çocuğu kaçırıp istismar edeceklerini yazıyorlar. Bir gün polis Devlin’in kapısına gelip “48 saat içinde vurulacağını ve çocuklarının da tehlikede olduğunu” söylüyor ama hiçbir şey yapılmıyor. Ailesini de tehlikeye attığını düşünürken gazetedeki şefi “Twitter’dan çek artık parmaklarını” diyor. Sendika ise başka konularda yazmasını salık veriyor.

        REKLAM

        Patricia Devlin’e yönelik tehditler azalmış, çünkü artık gazetecilik yapmıyor. Eski teröristler ve mağdurlarla podcast yayını yapıyor.

        Hayati tehlikeye rağmen işine inatla devam edenler de var. Filipinler’de Rappler haber sitesinin kurucusu Maria Ressa mesela. Yalan haber ve dezenformasyonla bağımsız medyanın susturulması çabalarına karşı verdiği mücadeleyle 2021 Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Şiddet tehditlerine rağmen işinin başında soruna parmak basıyor: “Karalama kampanyalarına hedef olan kadınlara ‘cevap verme’ diyenler internetle birlikte medyadaki dönüşümü kavrayamıyor. Her cep telefonu olan hakim güç haline geliyor. Milyonlarca kez tekrarlanan yalanlar sonunda gerçekliğe dönüşüyor. Ve eski dünyada kalan yargı kurumları yeni dünyadaki hakim gücü anlamaktan uzak kalıyor.”

        Siyasetteki erkek kafası Brezilya’da da kadın gazetecilerin başına belâ. Juliana Dal Piva 15 yıllık gazeteci, siyasi yolsuzluklar, dezenformasyon ve aşırı sağcı Jair Bolsonaro’nun yükselişi üzerine yazıyor. 2015’te Rio de Janeiro belediye başkanlığına aday olan Bolsonaro’nun oğlu Flavio Bolsonaro’nun dezenformasyon hareketlerini ortaya çıkarınca nefret saldırıları başlıyor. Hayatına dair bütün bilgiler fotoğraflarıyla sosyal medyaya düşüyor.

        Bolsonaro devlet başkanı seçildikten sonra Dal Piva’nın “haber kaynaklarından seks karşılığında bilgi aldığını” söyleyecek kadar ileri gidiyor. Gizli ilişkileri olup olmadığı, LGBTİ bireylerle muhtemel bağlantıları deşiliyor. Ailesi, arkadaşları, haber kaynakları bile tehditlerden payını alıyor. Juliana Dal Piva, çevresini de tehlikeye sokmamak için giderek içine kapanıyor, tanınmamak için maske ve gözlük takıyor. Geçen yılki başkanlık seçim kampanyalarının hiçbirini izlemiyor. Bolsonaro seçimi kaybettikten sonra bile taraftarlarının başkentteki işgal eylemlerini yazamıyor.

        REKLAM

        TEK KADIN İÇİN 400 BOT HESAP

        Meksika’ya geçelim. Marion Reimers ülkenin en ünlü spor muhabiri ve yorumcularından. 2019’da Şampiyonlar Ligi finalinde yorum yapan ilk Latin Amerikalı kadın olarak tarihe geçiyor. Fakat maço iklimde bunun bir bedeli oluyor. Her maç anlatımında, binlerce cinsiyetçi küfür içerikli yorumla TT oluyor, toplu tecavüzle tehdit ediliyor.

        Erkek egemen spor alanına uyum sağlayabilmek için güzel ve seksi olmak gerekiyor. Ancak Marion Reimers bu kurala başkaldırıyor, lezbiyen olduğunu açıklıyor ve spor haberciliğinde ayrımcılığa karşı girişim başlatıyor. Bedel iyice ağırlaşıyor, Meksika’daki suç çetelerinin katlettiği kadınların fotoğrafları “Reimers eski kız arkadaşını böyle öldürdü” diye yayılıyor. Reimers işini doğru yaptığından şüphelenmeye başlıyor, oysa aynı zamanda lisanslı futbol antrenörü.

        Reimers hesabını uzmanlara incelettiriyor ve şu ortaya çıkıyor: Saldırılar, para karşılığı siyasi kampanyalara da karışan Meksika’nın sabıkalı bot çiftliklerinden geliyor ve 400 bot hesaptan gelenler dahil dakikada 70 bin yorum düştüğü oluyor, bunların 160’ı direkt nefret suçu içeriyor. Uzmanların tahminine göre operasyon yaklaşık 40 kişi tarafından yürütülüyor, bedeli de en az 10 bin dolar.

        Peki nefret saçmak için bu kadar parayı ödeyen kim? Lezbiyen bir sunucuya zarar vermek isteyen muhafazakar gruplar mı? Yoksa bir rakip spor kanalı mı?

        Marion Reimers soruların cevabını bilmiyor. Sevdiği işi yapmaya devam ediyor, artık Twitter hesabına da bakmadığını söylüyor.

        Diğer Yazılar