Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kentlerimizi yıkan, canlarımızı bizden alan deprem, hayatın olağan akışını, nesillerin gelecek tasavvurunu da değiştirdi. Üniversite okumak için bölgeden büyük şehirlere, başka yerlere gitmiş olan gençler, döndüklerinde ne sevdiklerini ne evlerini ne de doğup büyüdükleri şehirleri yerinde bulabildiler!..

        Şunu biliyoruz; artık ülkede birçok açıdan hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…

        Belki olmamalı da…

        Yaşadığımız kentlerin altyapısı, zemin etütleri, yapı denetim firmalarının denetimi, imar afları, imar düzenlemeleri, belediye meclislerinin aldığı kararlar, iskân ruhsatları, kaçak çıkılan katlar, kesilen kolonlar…

        Herkesin çıkarması gereken dersler var...

        Canımızla, kanımızla bedel ödediğimiz ne kusurumuz varsa hepsini gözden geçirmeli ve bunları tekrar etmemeliyiz. Hesap vermeli ve sorumlusundan hesap sormalıyız.

        Yoksa düzelmez…

        17 Ağustos 1999 depreminden daha büyük bir afet yaşadığımız net. Büyüklük olarak ona yakın ancak etkilediği şehirler açısından, ölçek olarak daha yaygın bir felaket yaşadık.

        17 Ağustos depreminden çıkardığımız ancak bir türlü uygulayamadığımız dersleri artık hayata geçirme zamanı. Ne yapmalıyız? Bakalım…

        Önce enkaz kaldırma, inşa ve ihya süreci… Kış günü evini barkını kaybeden vatandaşlarımızın sağlıklı koşullarda yaşamasını sağlamalıyız. Devletin temel görevi budur…

        İkinci olarak süratle ceza hukuku açısından da yargılamaya konu olacak; hata, eksiklik ve kusurları tespit etmek, taksirli suçla ölüme yol açanları süratle adalete teslim etmek gerekir. Adalet böyle sağlanır ve bundan sonrası için belki benzer durumdakiler için ders olur.

        Adalet Bakanlığı, yargılamalar için gerekli personel takviyelerini yaptı ancak bunlar da yetersiz kalabilir. Vatandaşa, hukuki haklarını arayabilmesi için bilirkişi veya danışmanlık desteği verilmesi gerekir.

        1999 depreminde, vatandaşın açtığı davaların çoğu, hukuka uygun delil toplanmamasından veya delil yetersizliğinden düştü. Binaların yıkılarak birbirine karıştığı bu depremde de delillerin uygun toplanamaması veya hangi yapıya ait olduğunun belirlenememesi riski bulunuyor. Bu konu, hayati derecede önemli.

        Zaten her şeyini yitirmiş vatandaşımız, hakkını ararken, ikinci bir mağduriyet yaşamamalı. Enkazdan gerekli numuneler doğru şekilde alınmalı ve uygun şekilde tasnif edilmeli.

        Süreçte imar plan değişikliklerini yapanlar, onay ve izin verenler tespit edilip sorumlular net şekilde ortaya çıkarılmalı…

        Yapı denetim firması, belediyeler, müteahhit firma, mühendis, mimar, kolonu kesen kat maliki veya diğer kamu kurumlarında sorumlu kim varsa hepsiyle ilgili yargısal işlem tesis edilmeli.

        Yaşadığımız olaylar bize gösterdi ki kolektif sorumluluk içeren bu tür afetlerle ilgili yargılamalarda; kişi veya kurumlar, sorumluluğu üzerine almıyor ya da sorumluluğu üzerlerinden atmak için formüller üretiyor.

        Etkin ve hızlı bir yargılama yapılmalı. Aksi durumda yıllar süren davalar, zaman aşımı nedeniyle düşebiliyor ya da yıllar sonra vicdanları asla rahatlatmayan sembolik cezalar verilebiliyor. Toplum vicdanını da rahatlatacak adil bir yargılama ve cezalandırma olmalı. Ceza adaleti sağlanmalı; adalet, gecikmeksizin tesis edilmeli…

        Ve belki de en önemlisi. Artık zemini güçlü olmayan yerlere bina inşa edilmemeli. Zemin-yapı uyumu gözetilmeli. Birkaç küçük çıkar uğruna kimse yasa ve yönetmelikleri arkadan dolanmamalı.

        Gördüğünüz gibi koca binalar, milyonlarca lira bedel biçilen yapılar bir fiske vuruşuyla yok olup gitti; yüz binin üzerinde canımızı alarak…

        BEYANNAMELER DEĞİŞİYOR

        Sorunlarımızın çözüm yeri de genel olarak siyaset kurumu olduğuna göre, siyasi partiler bu depremden sonra ne yapıyor ve ne yapacak diye bakmak gerekir...

        Önümüzdeki hafta toplanacak TBMM, siyasi partilerin talep ve görüşleri doğrultusunda bir deprem araştırma komisyonu kuracak. Ancak bu komisyonun çalışmalarının, geçmişteki gibi sade suya tirit niteliğinde bir rapordan ziyade artık sorumluları ve sorumluluğu ortaya koyan, çözüm önerileri getiren, uygulanmasını takip eden ve yaptırım uygulayan nitelikte olması gerekir. Yasa gerekiyorsa yasa çıkarılmalı, ceza artırımı lazımsa cezalar artırılmalı…

        Bir yandan da seçim tarihi yaklaşıyor. Siyasi partiler de seçim beyannamelerini yenileyip depremle ilgili gündemler oluşturacak. Hükümet eden AK Parti’nin beyannamesinde ve kampanyasında doğal olarak depremin etkilediği şehirlerin inşa ve ihyası, yaraların sarılması ve göç edenlerin memleketlerini geri dönüşleri gibi başlıkları kullanması bekleniyor.

        AK Parti’nin seçim beyannamesinde, inşaatı başlayacak yeni deprem konutları olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bize bir yıl verin” deyip süre istemişti. Vurgusu, “Bu konutları onlar yapamaz. Tecrübemiz ve kararlılığımızla biz yapacağız” olacak.

        Bence bundan daha önemlisi, uzmanların uyarıları doğrultusunda Marmara depremi başta olmak üzere İstanbul, İzmir gibi farklı kentlerdeki riskli yapıların dönüşümü ve depreme hazırlık projelerini vatandaşın onayına sunmaları…

        Projeleri ve icraatları ile kim depreme daha hazırsa ve ikna edebiliyorsa bence vatandaş ona yönelecek…

        Diğer Yazılar