Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu köşede özellikle son 2 aydır yazılarımda farklı konulara değiniyor gibi gözükmekle beraber, aslında küresel piyasalarda son dönemde yaşanan fiyatlamaların “hayra alamet” olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Petrol fiyatlarının 6 ay içinde % 50 düşmüş olması, ABD tahvil faizlerinin yeniden % 2’lere kadar gerilemiş olması, ABD Doları’nın son 5 yılın zirvesine çıkması ya da Rus risk primi (CDS) oranlarının 600 baz puanları geçmiş olmasını farklı yazılarda derinlemesine yazmaya çalıştım. Bu yazıların akılda kalması için de “Bir cisim yaklaşıyor”, “Önüm arkam sağım solum sobe” ve “Bulaşıcılık etkisi” gibi başlıklar seçerek bir nebze de olsa daha fazla ilgi çekmeye çalıştım.

        Bu sebeple, 2014’ün bu son günlerinde sanırım “İşte bahsettiğim buydu” isimli yazımı yazabilirim.

        1998’iN AYAK İZLERİ BELİRİYOR

        Hatırlanacağı üzere 1990’ların 2. yarısından itibaren FED faiz artırım sürecine girmişti. 1994’te % 3 olan FED faizi, 1995’te % 6 seviyesine çıkmıştı. ABD ekonomisi toparlanıyordu ve büyüme hızı artmıştı. ABD yıllık büyüme rakamları 1995’te % 4’lerdeyken, 90’ların sonuna doğru % 6’lara yükselmişti. Ancak özellikle doların yükseliyor olması petrol fiyatlarını negatif etkilemeye başlamıştı. 1996 yılında 1 varil petrol 25 dolarken 1998 sonunda 10 dolara kadar gevşemişti. Kısaca, FED faiz artırmaya başlamış, petrol çakılmış ve Rusya sallanmaya başlamıştı. Diğer yandan Asya’da Endonezya, Tayland ve Güney Kore’de yönetilen kurları perişan etmiş ve ciddi devalüasyonlara yol açmıştı.

        1998 RUSYA KRİZİ

        İşte bu şartlarda Rusya 1998 yazında krize girdi. Sabit kur rejimi ile yönetilen ruble, serbest bırakıldı. Temmuz 1998’de 1 dolar 6.22 rubleyken, Mart 1999’da 1 dolar 24.5 ruble olmuştu. 9 ayda % 300 artış. Aynı dönemde Rusya Merkez Bankası faizleri 3 katına çıkararak % 150 yaptı. Ancak bunların hiçbiri Rusya’nın yaklaşık 40 milyar dolarlık devlet tahvili stokunu çevirmesine yetmedi ve Rusya moratoryum ilan etti. Sonunda IMF ile masaya oturuldu ve 22.6 milyar dolarlık bir borç anlaşması yapıldı.

        Bu arada bu kriz başka ülkeleri de vurdu. Örnek olarak Brezilya aynı dönemde küresel satış baskısından korunabilmek için faizlerini 20 puan artırarak % 49.5’e yükseltti. Endonezya ise ancak faizleri % 58’e yükselterek bu krizden korunabildi.

        2014’TE DURUM NE?

        Önce bardağın dolu tarafından bakalım.

        2014’te 1998 krizinden farklı olarak yukarıda saydığım ülkelerin hiçbirinde “sabit kur” yok. Dolayısıyla güçlenen ABD Doları’nın karşısında patlamaya hazır gelişen ülke kurları yok!

        Diğer yandan yine bu ülkelerin hepsinin 1998 yılıyla karşılaştırıldığına çok daha fazla rezervleri var. Rusya örneğinde gidecek olursak, o dönem rezerv 30 milyar dolarken 2014 yılında rezerv miktarı 420 milyar dolar.

        Şimdi de bardağın boş tarafında bakalım. O zamana göre kamu borçlarında ciddi bir azalış olmuş olsa da, 2014’te en büyük risk “şirket tahvillerinde.” Sadece 2009 ile 2013 yılları arasında gelişen ülkelerin ihraç ettiği şirket tahvilerinin toplamı 300 milyar doların üzerinde. Ayrıca şunu da not etmekte fayda var; aynı 1998‘de olduğu gibi FED faiz artışına başlayacak ve petrol fiyatları zembereği boşalmış vaziyette düşüyor.

        Bağlıyorum...

        1998 krizinin üzerinden 16 yıl geçti. Uzun zaman gibi gözükebilir ama gelişen ülkeler tarihinde ortalama “kriz” frekansı 10 yılda birdir! Ve artık savaşlar sadece topla tüfekle olmuyor, bunu da akılda tutmak lazım!

        Diğer Yazılar