Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu satırların yazıldığı salı akşamı saat 18.00 itibarıyla Türkiye 5 yıllık risk primi (CDS) 327 baz puandan işlem görüyordu. Ocak 2012’de görmüş olduğu 340 baz puanı bir kenara koyarsak bu 2009 krizinden beri görülen en yüksek seviye. Aynı saatlerde 10 yıllık Türk tahvil faizlerinde de yüzde 11.07’den kapanış gerçekleşiyordu. İstatistik tamamlansın diye belirtelim ki, Mart 20014’te gördüğü yüzde 11.30 seviyesinin dışında son 5 yılın en yüksek değeri. Dolar/Türk Lirası paritesinde ise sabah saatlerinde görülen 3.07 değeri tüm zamanların en yüksek rakamıydı.

        Durum bu. İşler iyi gitmiyor. Ekonomide ortaya çıkan tablo iç açıcı değil. Hikâye her geçen gün biraz daha kötüleşiyor. Aklımıza takılan bir sürü soru var. Üzerinden bir geçelim, bakalım konuyu ne kadar aydınlatıyor olacağız.

        İlk soru şu: “Satışlar sadece Türk piyasalarına mı özgü?” Cevap: “Hayır.” Satışın kaynağı, gelişen ülkeler. Çin’den Brezilya’ya kadar her yerde çok sert satış var. Bloomberg’ün takip ettiği gelişen ülkeler ortalama kur sepetinin son 1 yılda dolara karşı değer kaybı yüzde 25. Bu kur sepetinin tarihte dolara karşı hiç bu kadar değersiz olduğu bir dönem yaşanmamış. Bir başka örnek daha vereyim. JP Morgan’ın takip ettiği gelişen ülkeler tahvil spread endeksi. Bu endeks, ortalama olarak gelişen ülke tahvillerinin ABD tahvillerinin üzerine ne kadar ekstra faiz ödediğini hesaplıyor. JP Morgan endeksine göre gelişen ülkelerin 10 yıllık ABD tahvilinin üzerine ortalama ödedikleri faiz yüzde 4.75. Bu son 4 senenin en yüksek farkı (spread). Daha FED faiz artırımı yapmadan yatırımcılar, gelişen ülkelerden daha yüksek faiz farkı istemeye başladılar. Bu örneklerden anlaşılacağı üzere bizdeki kurun da faizin de yükselişi aslında gelişen ülkelere yansıyan satışın etkisi.

        Ama...

        Gelelim ikinci soruya: “Türkiye’ye diğer ülkelerden daha fazla mı satış geliyor?” Cevap: “Hem evet, hem hayır.” Karışık oldu değil mi?

        O zaman önce “hayır” bölümünü açıklayayım. Bloomberg’ün takip ettiği gelişen ülke kurları listesine göre dolara karşı en fazla değer kaybeden ilk 3 kur, yüzde 41’le ruble, yüzde 40’la Brezilya Reali, yüzde 35’le Kolombiya Pezsosu. Türkiye 4. sırada, kayıp yüzde 26. Bir de CDS’lere bakalım. Son 1 yıl içinde CDS oranları Brezilya’da 190, Malezya’da 150, Kolombiya’da ise 135 baz puan artmış vaziyette. Türk CDS’leri de son 1 yılda 47 baz puan artmış. Yani son 1 yıl içinde Türk varlıklarının fiyatlarındaki bozulma, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında “en kötü” sırada değil.

        Peki o zaman cevap niye hem evet , hem hayır?

        Yukarıdaki tabloya baktığınızda Türk varlıklarının fiyatlarındaki düşüşün kabul edilebilir olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz. Ancak her zaman olduğu gibi “Şeytan ayrıntılarda gizlidir” mantığıyla en çok darbe alan ülkelerin ortak özelliklerine bir bakalım.

        Hem CDS oranlarının artışında, hem kurda ve faiz artışlarında başı çeken ülkeler genel olarak şöyle sıralanıyor: Brezilya, Kolombiya, Malezya, Rusya, Endonezya.

        Bu ülkelerin coğrafi olarak birbirleriyle çok alakası yok. Ama dikkatli gözlerden kaçmayacak bir ayrıntı olarak bu ülkeler ya emtia üreticisi ya da Çin’e çok yakın ve onunla ciddi ticaret hacmi olanlar.

        Örnek, Rusya’nın başı yarıya inen petrol fiyatlarıyla dertte. Brezilya bakır ve petrol üreticisi ve her ikisinde de fiyatı yarıya yarıya geriledi. Endonezya ve Malezya’nın belini ise Çin’in yuan devalüasyonu ile hızlı soğuyan ekonomisi büküyor.

        O zaman gelelim can alıcı soruya: Peki Türkiye’nin bu listedeki ülkelerle ne alakası var. Eğer yok ise neden hemen bu ülkelerin ardından en fazla satış görenler arasında yer alıyor?

        Bu sorunun muhtelif cevapları var. Ama lafı dolandırmadan en kısa cevap; gelişen ülkelerin panikleyen yatırımcısının “önce sat sonra düşün” prensibiyle hareket etmesi, Türkiye’nin düşmek bilmeyen siyasi tansiyonu ve seçimlere endekslenmiş risk haritasının üst üste geliyor olması. Yani ayağımıza kurşun sıkıyoruz bir anlamda. Bu sebeple “reel efektif döviz kuru düşüklüğü” ya da “bankacılık sektörünün güçlülüğü” şu an maalesef kimsenin gözünün görebildiği konular değil. Onların anladığı dilden konuşmamız lazım.

        Bilmem anlatabildim mi?

        Diğer Yazılar