Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen yazımızda küresel faizlerdeki artıştan bahsetmiştim. Aralık ayı yaklaştıkça bütün dünyada tahvil piyasasında sinirlerin gerilmeye başladığını ve Amerika’sından, Almanya’sına kadar her yerde tahvil faizlerinin yükseldiğini anlatmıştım. Hatırladınız mı?

        Bu hafta da kaldığımız yerden yani “küresel tahvil faizlerinde sertleşerek devam eden yükselişten ve bu durumun bizi nasıl etkileyebileceğinden” bahsedeceğiz.

        ÖNCE KISA BİR DURUM TESPİTİ

        ABD 10 yıllık tahvil faizi % 1.77 ile son 4 ayın zirvesine çıktı. Alman 10 yıllıkları negatif faizden artıya geçti, İngiltere 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 1.14 ile mayıs ayına geri döndü. Sadece gelişmiş ülke tahvil faizleri yükselmiyor, gelişmekte olan ülkelerin (EM) de tahvillerinde son 15 günde kayda değer artışlar oldu; 10 yıllık tahvil faizlerinde Türkiye ve Rusya’da 30 baz puan, G.Afrika’da 25 baz puan gibi.

        Hatırlayacaksınız, yılbaşından beri sabit getirili tahvil piyasası “yüksek getiri” peşinde. Yatırımcılar gözü dönmüş bir şekilde göreceli yüksek faiz ödeyen ne varsa aldılar. Birkaç örnek verecek olursak; ABD 10 yıllık tahvil faizlerinde geçtiğimiz temmuz ayında yüzde 1.4 ile Amerikan tarihinin son 85 yılının en düşük seviyesinden işlem geçiyordu. Bu oran “kesmeyince” birçok tahvil yatırımcısı sırf portföyün getirisi biraz daha artsın diye, yüzde 2 seviyelerine yakın yerdeki 30 yıllık vadeye kadar alım iştahlarını artırmak zorunda kaldılar. Daha cesur olanlar ise Amerika’daki “yatırım yapılabilir notu olmayan” yani “BB” nota sahip şirket tahvillerine atladılar. Bu tahvillerin yılbaşında faizleri yüzde 10’lardaydı. Sadece 8 ay sonra ise ortalama BB notuna sahip ABD şirket tahvil faizi yüzde 6’nın altına sarkmıştı. Bu çılgınlık bir noktada gelişen ülkelere de atladı. JP Morgan’ın gelişen ülkelerin tahvillerinin ABD üzerine ödediği ekstra faizi ölçen “EMBI Plus” endeksi 340 baz puana kadar geriledi.

        Ancak son 15 gündür her şey değişti. Yatırımcılar FED’in aralık ayında faiz artıracağı beklentisiyle ve büyük bir şüphe ile portföyleri taşıyor ve aynı soruyu soruyor “Bu köprüden önce son çıkış mı?”

        2000’Lİ YILLARDAKİ TEKNOLOJİ BALONUNU ANDIRIYOR

        2000’li yılların başında Nasdaq’da işlem gören teknoloji hisselerinde fiyatlar inanılmaz artmıştı. Ortalama ABD hisse senetlerinde fiyat/kazanç oranları 15-20 seviyelerinde dolaşırken, teknoloji hisselerinde bu oran 60-70 gibi inanılmaz oranlara çıkmıştı. Bir başka ifade ile teknoloji hisse senetlerinin büyüsüne kapılan yatırımcı bir hissenin yıllık kazancının 60-70 katını ödemeye hazırmış. Ancak bu hikâye bir yerde son buldu ve Nasdaq’da teknoloji balonu çok sert satışların sonucu gözyaşları ile söndü.

        Şimdi de akıllara bu hikâye geliyor ve tahvil ve bono piyasasında da “Benzer bir çöküş olur mu?” diye endişe ediliyor. Teknik olarak tahvil piyasasında vade sonuna kadar beklendiği takdirde hisse senetlerinde olduğu gibi fiyatların sıfıra yaklaştığı bir durum söz konusu olamaz (eğer temerrüt olmazsa). Ancak tahvil faizlerinde diğer yandan 80-90 yıllık tarihi dip seviyelerden itibaren yaşanacak sert yükselişler portföylerde nerede ise “yıkım” olur. 30 yıllık tahvil faizlerinde yaşanacak 25-30 baz puanlık artış, portföylerde yüzde 10’luk kayıplara yol açabilir. Bu durumda da ciddi canlar yanacaktır.

        Bu konu uzun ve üzerinde durulması gereken bir noktada. Şimdilik nokta koyayım ama yazmaya devam edeceğim.

        Diğer Yazılar