Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uzun bir süreden beri bunun spekülasyonu yapılıyordu. 2016 yılını yüzde 15’in üzerinde değer kaybederek bitiren Türk Lirası için 2017 sıkıntılı başlamıştı. Yeni yıla 3.5 seviyesinden başlayan ve sadece 10 gün içinde ABD Doları’na karşı yüzde 10 devalüe olan Türk Lirası’nda derinlik azalmaya başlamış, günlük oynaklık son 5 yılın zirvesine yükselmişti. Herkesin gözü TCMB’ye çevrilmişti ve yatırımcılar kenara çekilmiş bekliyordu.

        “TCMB’NİN ELİ KOLU BAĞLI DEĞİL”

        Geçtiğimiz 10 günün döviz piyasasındaki özeti şu şekildeydi: Türk Lirası, özellikle yabancı yatırımcılar tarafından “değer kaybedeceği” beklentisiyle spekülatif olarak açığa satılıyor ve bu hareket karşısında ürken, elinde döviz mevduat bulunan yerli yatırımcı da satış yapmıyordu. Bir de üzerine aynı anda, büyük ithalat ödemeleri olan Türk şirketlerinin döviz talepleri gelince TL iyice sert satış görüyordu. Aslında bu durumda hemen herkes “TCMB’nin ne yapması gerektiğini” tahmin edebiliyordu: “Likiditeyi azaltmak ve piyasanın ihtiyacı olanı da pahalı vermek.”

        Nitekim Merkez Bankası da bunu yapacağını açıkladı. Piyasayı fonladığı iki yöntemden biri olan “haftalık repo” ihalelerini pas geçmeye başladı. Ortalama her gün 30-35 milyar TL piyasaya likidite verdiği repo ihalelerini açmayan TCMB, piyasaya bir anlamda dedi ki: “Benden sadece faiz koridorunun üst bandından, limitleriniz dahilinde, yüzde 8.5’ten para alabilirsiniz. Eğer bunun dışında piyasada (borsa, swap, vs.) para bulamayıp da bana gelirseniz o zaman geç pencere likiditesinden yüzde 10 ile borçlanmak zorunda kalırsınız.”

        Bu mesaj aslında bir anlamda şu manaya da geliyor: “Piyasada TL faizleri yükselecek ve Türk Lirası bulamayan mecburen döviz satacak.” Muhtemelen mevcut yüzde 8.3’lerdeki ortalama fonlama oranı bir hafta içinde yüzde 8.5’leri aşacaktır. Piyasa mesajı aldı ve arkasından Türk Lirası’nın ABD Doları karşısında yüzde 3’ün üzerinde kayıplarını kapattığını gördük.

        24 OCAK’TA NE OLACAK?

        TCMB’nin ocak ayındaki Para Piyasası toplantısı 24’ünde. O tarihe kadar sanırım yukarıda detaylı anlattığım stratejiyle gitmeyi amaçlayan bir Merkez Bankası olacaktır. Ancak o tarihte piyasa bu geçici çözümden daha kalıcı bir uygulamaya geçildiğini görmek isteyecektir. Merkez Bankası son faiz artırımını kasım ayında yaptı. Politika faizini 50 baz puan artırıp yüzde 8’e, üst bandı da 25 baz artırıp yüzde 8.5’e çekti. Peki o tarihten sonra kur ne kadar devalüe oldu? Yüzde 10! Kur kaynaklı, başta petrol olmak üzere birçok tüketim maddesine zam geldi. Ulaşıma ayrıca zam geldi. Taze yaş sebze ve meyve fiyatları iklim şartlarından negatif etkilendi. Bunların 3-4 ay arasında mevcut yüzde 8.5’lerde dolaşan tüketici fiyatlarına 2 puandan fazla etkisi olacaktır. Ne yapar? Yüzde 10.5-11.

        Merkez Bankası’nın yüzde 8.5’lerle piyasaya para verdiği ancak 2 yıldan 10 yıla kadar TL cinsi Hazine ihalelerinin yüzde 11’lerin üzerinde faizle fiyatlandığı bir ortamda, üstelik enflasyonun kabaca yüzde 10’lar seviyesine çıktığı bir ortamda yatırımcının beklentisi ne olabilir?

        Bunun cevabı aslında net.

        TCMB’nin faiz artışlarıyla beklentileri yeniden kontrol altına alması ve Türk Lirası’nın yatırımcılar tarafından “açığa satılabilen ve kolayca ulaşılan ucuz, faizli bir kur” olarak adlandırılmasını engellemek.

        Yeter mi? Hayır.

        Ancak işin siyasi gelişmelerin belirleyeceği risk primini oluşturan kısmı netleşinceye kadar en azından ortamı stabil kılar.

        Diğer Yazılar