Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz günlerde dikkatimi çeken iki haberden bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki, Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın’ın açıklamasına göre yılın birinci çeyreğinde verilen kredi miktarının, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 46 artarak 175 milyar TL olması bekleniyormuş. Böylece yıl sonunda toplam kredilerin kabaca yüzde 15 artacağı tahmin ediliyormuş.

        Diğer bir haber ise sadece geçen hafta içinde bankaların Kredi Garanti Fonu (KGF) üzerinden reel sektöre kullandırdığı toplam kredi miktarı 20 milyar TL’yi bulmuş. 20 Mart’tan sonraki ilk haftada KGF kredilerine 39 bin işletme başvurmuş. Böylece bu garanti eşliğinde verilen toplam kredi miktarı da 61 milyar TL’yi bulmuş. Bilindiği üzere KGF kredilerinde çıkabilecek maksimum miktar 250 milyar TL.

        Bu iki haberi birlikte okuduğumuzda şunu buluyoruz. Geçen seneyi ortalama yüzde 10’un altında bir büyümeyle bitiren ve Türkiye ekonomisindeki yüzde 2-2.5 bandında seyreden büyümenin artırılabilmesi için yeterli olmadığı düşünülen bankaların kredi stokları, hazine garantili KGF sistemi devreye girince hızlanmış vaziyette. Mart ayı gösteriyor ki, daha önce bilanço büyütmekte iştahsız olan, kredi almak isteyen şirketleri “gerekli şartları yerine getiremediği” açıklamasıyla geri çeviren bankalar, şimdi kredi musluklarını açmış görünüyorlar.

        KİMLER KGF KREDİSİ ALIYOR?

        KOBİ diye tabir edilen orta ve büyük ölçekli şirketler, ihracatçılar ve KOBİ dışı firmalar bu krediden 200 milyon TL üst sınıra kadar yararlanabiliyorlar. İlk hafta örneğinden anlaşıldığı üzere bahsi geçen şirketler bu KGF kredilerini büyük oranda “işletme sermayesi” ihtiyacı için talep ediyorlar. Diğer yandan bu kredilerin bir kısmı şirketlerin mevcut kredilerinin KGF imkânlarıyla daha düşük faizden çevrilmesi şeklinde tezahür ederken daha büyük kısmı yeni kredi olarak açılmış.

        Sektör olarak çok fazla öne çıkan bir alan yok. Mevcut kredi portföylerinde sektörler nasıl dağılıyorsa; perakende, inşaat, lojistik gibi KGF kredilerinde de benzer bir dağılım varmış.Ayrıca kredilerin ciddi bir kısmının TL bazında kullanıldığını öğreniyoruz.

        ŞİRKETLER MEMNUN

        Kredi almak için bankalara gittiklerinde önemli kefaletler vermek ve mal mülk ipotek etmek zorunda kalan şirketler hem bu kefalet gerekmediği hem de daha düşük faizle krediye ulaştıkları için memnun. Sonuçta KGF sistemi, KOBİ dışındaki şirketlere yüzde 85, KOBİ’lere yüzde 90, ihracatçıya ise yüzde 100 kefil oluyor.

        BANKALAR MEMNUN

        Kâr elde etmek için bilanço büyütmek lazım. Bunun da en kârlı olanı normal şartlarda kredi vermektir. Ancak son birkaç yıldır KOBİ’lerde sorunlu kredi oranı yüzde 5’leri aşınca ve şirketlerin ipotek edecek fazla bir mal mülkü de kalmayınca (ekonomi de yavaşlayınca) bankalar kredi verme konusunda isteksizdi.

        Şimdi KGF sayesinde bankalar yeni bir kredi açıp “riski büyük oranda Hazine ile paylaşırken kârı büyük oranda” kendi bilançolarında tutabiliyorlar. Bankalar için konunun bir yararı daha var. Bunu bankacılar açıkça ifade etmese de sektör biliyor ki, “bankaların bilançolarında mevcut durumda olup da bankanın varlığından pek memnun olmadığı kredilerin de KGF vasıtasıyla riski paylaşılıyor”. Bu durum da bankalar için “win-win” olacak.

        Peki sorun ne?

        Aslında görünürde sorun yok. Nihayetinde ülke ekonomisi son dönemlerin en zor günlerinden geçiyor ve reel sektörün ciddi bir finansman ihtiyacı var. Özellikle “kurzedeler ve orta ölçekli iç piyasaya iş yapan şirketler” ciddi finansman arayışında. Bu anlamda KGF tam zamanında imdada yetişti. Ancak bunun bir de sonucu olacak. En makul hesaplamalarla toplam 250 milyar TL’ye çıkacak KGF kredilerinde yüzde 7 civarında bir sorunlu kredi öngörüyoruz. Yani kabaca 17 milyar TL’lik sorunlu kredi, hepimizin borcu olarak Hazine tarafından üstlenilecek. Toplam bankacılık sektörünün batık kredi miktarı 55-60 milyar TL civarı olduğu düşünüldüğünde bu rakam göz ardı edilecek bir büyüklük değil. Bu açıdan bakıldığında hem bankaları hem de reel sektörü bu zor zamanda desteklemek için milletçe ciddi bir fedakârlık yapmış durumdayız.

        Diğer Yazılar