Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yılın yarısını geride bıraktık. Ekonomi dünyası için sene başındaki karamsarlığın büyük ölçüde geride kaldığını görüyoruz.

        İlk çeyrekte yakalanan yüzde 5, Mayıs ayında görülen son 5 yılın en yüksek kapasite kullanım oranı, yıl başından beri istikrarlı artan BloombergHT Tüketici Endeksi, bu iyimserliğin kâğıt üzerinde vücut bulmuş hali. Diğer yandan Borsa İstanbul’da yıl başından beri yüzde 30’a yakın artan ve 100.000 seviyesi ile tüm zamanların rekor seviyesini gören endeks, ülke riskinin fiyatlandığı (CDS) piyasada Türkiye 5 yıllık risk priminin 180 baz puana (2 yılın en düşüğü) kadar inmesi de verilebilecek örnekler arasında.

        İYİMSERLİĞİN SEBEPLERİ MUHTELİF

        Piyasalarda yaşanan bu iyimser dalganın birkaç nedeni var.

        İlk sebep, küresel piyasalarda yaşanan ve Türkiye dahil bütün gelişen piyasaları pozitif etkileyen “Yüksek faiz ve düşük fiyatlı varlık” arayışı. FED’in faiz artırımlarına rağmen “hepimiz aynı gemideyiz” şarkısını yüksek perdeden seslendiren küresel yatırımcılar artan risklere gözlerini kapatıp riskli varlıklara hücumu sürdürüyor.

        İkinci sebep ise Türkiye’nin seçim sürecini geride bırakması. Son referandum sonrası genel mutabakat 2019’a kadar seçim olmayacağı ve gündemin ilk sıralarına ekonominin oturacağı beklentisi. Hükümet bu konuda son 2 aydır pozitif yönde sinyaller veriyor. Her ne kadar “reform süreci” olarak bahsedilecek bir momentum olduğunu söyleyemesek de, gündemin ilk sıralarında ekonominin oturduğunu gözlemliyoruz.

        Bu iyimserliğin diğer bir sebebi ise mali politikaların büyük oranda genişleyici bir trend haline girmesi ve kamunun harcamalarının artması. Kamu eliyle yapılan KGF, KOSGEB kredileri, vergi yapılandırmaları, ÖTV ötelemeleri, istihdam teşvikleri ilk çeyrekte ekonominin itici motoru oldu. Yüzde 5’lik büyümenin 2.8 puanı iç tüketimden geliyor.

        Kamunun direkt ve endirekt olarak etkisi hesaplandığında bu rakamın büyük kısmının bu harcamalardan ya da teşviklerden geldiğini görüyoruz. Her gülün dikeni olduğu gibi genişleyici mali politikaların da yavaş yavaş su yüzüne çıkan sıkıntıları var. Yıl sonunda yüzde 1.9 olarak hesaplanan bütçe açığının yüzde 2.5’lere ulaşacak olması, Hazine’nin kamu borçlanmasını finanse etmek için itfanın yüzde 120’lerin üzerinde iç ve dış borçta borçlanıyor olması, KGF kredilerinin yarattığı fonlama sıkıntısı yüzünden mevduat faizlerinin yüzde 15’lere yaklaşması da akla ilk gelen yan etkiler.

        MERKEZ BANKASI BU İYİMSERLİĞİN SİGORTASI

        İşte bu noktada piyasalar ikilem içerisinde. Bir yandan Türkiye ekonomisinin beklenenden çok daha iyi olan performansını görüyor ve pozisyon almak istiyor, diğer yandan genişleyici mali politikaların nasıl devam edeceği ve bunun yarattığı risklerin nasıl takip edildiğini anlamaya çalışıyor.

        Bu denklemde herkesin gözü Merkez Bankası’nda.

        Orası sıkı para politikası yürüttüğü sürece piyasalar için “derin bir nefes alma” imkânı olacaktır.

        Diğer Yazılar