Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uluslararası ilişkilerde yakın tarihte yaşanan ve herkesin aklında yer etmiş krizler vardır. Ülkelerin birbirine verdikleri ültimatomlar, büyükelçileri geri çağırmalar, diplomatik ilişkileri kesmek hatta komşu ülkeler arasında yaşanan bazı diplomatik krizlerde vaka, sınıra asker yığarak tehdit etmeye kadar gitmiştir. Yakın zamanda yaşanan Rusya-Kırım işgali ve Rusya- Ukrayna gerginliği, Suriye’de yaşanan insani dram ve bölgede iki süper güç ABD ve Rusya’nın (dolaylı olarak) karşı karşıya gelmesi, Trump’ın seçilmesiyle artan ABD-Kuzey Kore gerginliği bölgeye intikal eden Amerikan savaş gemilerinin hem K.Kore’ye hem de Çin’e verdiği mesajlar bahsettiğimiz krizlerden akla ilk gelenler. Bunların arasında yüksek perdeden siyasi mesajların verildiği krizlerde, maalesef insanların hayatlarını kaybettikleri çatışmaların yaşandığı hadiseler de oldu. Suriye örneğinde olduğu gibi literatüre insanlık dramı olarak girecek vahim olaylar da yaşandı, yaşanıyor.

        Bu açıdan baktığımızda soğuk savaş dönemi diye tabir edilen II. Dünya Savaşı’ndan sonraki kabaca 15 yılı kapsayan ve Doğu ve Batı diye tabir edilen bloklar arasındaki kozların paylaşıldığı dönem sonrası ilk kez günümüzde jeopolitik risklerin bu denli arttığı, uluslararası ilişkilerin “kibrit çaksan tutuşacak” kadar gerildiği bir dönem yaşıyoruz.

        İşte bu gerginliklerden bir tanesi, belki de en zor anlaşılanı da Katar krizi.

        GCC diye adlandırılan Körfez İşbirliği Konseyi’nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) önderliğinde başlattığı, sonrasında Mısır, Yemen ve Libya’nın da dahil olduğu bir grup ülke, hatırlanacağı üzere Katar’ı “Ortadoğu’da terörizme destek vermek”le suçlayarak önce diplomatik ilişkilerini kestiler, daha sonra da komşu ülkeler Katar’ı boykot etti ve hem karadan hem havadan ablukaya aldılar. Bununla da yetinmeyen bu ülkeler 22 Haziran tarihinde 13 maddelik bir ültimatomu Kuveyt aracılığı ile yollayarak Katar’dan isteklerini sıraladılar. Katar’a bu ültimatoma vereceği resmi cevap için 10 gün mühlet verildi. Daha sonra 2 gün daha uzatılan bu süre, 5 Temmuz günü doluyor.

        Ültimatomun içinde Katar’ın İran’la olan bütün ilişkisini kesmesi, Müslüman Kardeşler’e, DEAŞ’a, El Kaide’ye destek verilmemesi gibi isteklerin yanında Türkiye’nin Katar’da kurduğu üssün kapatılması gibi şartlar da var. Bilindiği üzere Katar bu isteklere şu ana kadar “Hayır” dedi. Diğer yandan Türkiye ve İran abluka süreci boyunca Katar’ı gıda, ilaç vb. temel ihtiyaçlar konusunda destekleyerek saflarını net olarak belli etti.

        Deutsche Bank, Volkswagen gibi Alman şirketlerde ciddi bir Katar sermayesi bulunuyor. Sanırım Almanya’nın krizin diplomatik yollarla çözümünden yana olduğu ve ablukayı benimsemediğini ifade etmesinde bu faktörler rol alıyor. Toplam doğalgaz ithalatının üçte birini Katar’dan yapan Heathrow Havaalanı’nda, Barclays Bank’ta hatta Londra Borsası’nda ciddi Katar parası bulunan İngiltere de diplomasiden yana. Fransa ve İtalya da “benzer sebeplerle” diplomasi ve müzakere sürecini açık tutmak istiyor.

        Peki bu kadar ülke diplomasi yolu ile Katar’da çözüm isterken, Suudi Arabistan ve BAE’nin 10 gün gibi kısa bir süre ve ültimatomla çözmeye çalıştığı Katar krizini kim, neden destekliyor?

        Bunun cevabını ve sebeplerini bu hafta sanırım daha net göreceğiz. Küçük bir ipucu işin içinde istek listesinde geçen maddeler dışında bir büyük kalem var sanki...

        Diğer Yazılar