Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yılın son haftasına Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda oylanan “Kudüs’te diplomatik misyon kurmaktan kaçının” tasarısı damgasını vurdu. Bu çağrı önce Genel Kurul’da oylandı. Bilindiği üzere BM Genel Kurulu’nda alınan kararların diplomatik olarak bağlayıcı özelliği bulunmakta. Ancak BM Genel Kurulu’nda herhangi kararın çıkabilmesi için mevzuat gereği 5 daimi üyeden (ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya) birinin veto etmemesi gerekiyor. ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını açıklamasının ardından yapılan BM Genel Kurulu’ndaki oylamaya 15 üyenin 14’ü “Evet” derken, karar ABD’nin vetosu sonrası alınamadı.

        Bu taslak daha sonra Türkiye ve Yemen’in çağrısı ile BM’de özel bir oturumda yeniden oylandı. Herhangi bir bağlayıcılı olmayan bu oturumda oylanan “Kudüs çağrısı” bu sefer ağır bir çoğunlukla; 128 oyla kabul edildi. BM’ye üye olan 193 ülkenin 172’sinin oy kulandığı oylamada sadece 9 ülke ret, 35 üye ise çekimser kaldı. Belirtiğim gibi özel oturumlarda alınan BM kararlarının bir bağlayıcılığı yok. Ancak BM nezdindeki ülkelerin kahir ekseriyetinin “Kudüs’ün konumu ve statükosu” hakkındaki görüşünü ortaya koyması açısından oldukça kıymetli olduğunu düşünüyorum.

        Bu çıkarımı not ettikten sonra bahsi geçen oylama öncesi, ABD kanadından gelen ekonomi orijinli uyarı/ tehdidin potansiyel etkisine ve oylama sonrası ülkelerin dağılımına bir bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

        ÇEKİMSER ÜLKELERİN DAĞILIMI...

        BM özel oturumundaki oylamada 9 ülke ret verdi. Bunlardan iki tanesi; ABD ve İsrail. Diğer 7 üye ülkeye baktığımızda, küresel ölçekte kayda değer bir siyaset/diplomasi yürütme kabiliyeti olmayan, ABD’den ciddi finans kaynağı, hibe, kredi alan ülkeler olduğunu görüyoruz. Bu anlamla ABD’nin oylama öncesi tehditvari açıklamalarının bu kategoride sınırlı da olsa etkisini göstermiş olduğunu söyleyebiliriz.

        İsrail medyasında yazılanlara baktığımızda ve söz konusu tasarının “Kudüs” olduğu düşünüldüğünde, geleneksel olarak “iyi ilişkilerin” bulunduğu Çin, Hindistan, Rusya gibi ülkelerin “ret cephesinde” olmaması hayal kırıklığı yaratmış gözüküyor. Bu noktada “Kudüs’e diplomatik misyonu taşıma” kararını alan ilk ülke olan ABD’nin İsrail üzerinden ortaya koyduğu stratejinin, diğer büyük güçler tarafından “mesafeli” karşılandığını anlıyoruz. Çekimser oy kullanan ülkeler arasında da öne çıkan iki blok var; AB üyeleri ve Nafta üyeleri.

        Meksika ve Kanada Trump döneminde zaten ciddi türbülans içine giren ticari ilişkilerini daha fazla riske atmak istememiş olabilirler. İki ülke de “Çekimser” oy kullanmış. BM kulislerinden gelen bilgilere göre Kanada “Ret” verecekken Trump’ın açıklamaları sonrası “ABD’den koktuğu” anlaşılmasın diye çekimser kalmış.

        Çekimser cephesinde bir de AB’nin Doğu Bloku’nda bulunan 6 üye var; Romanya, Macaristan, Polonya, Hırvatisyan, Litvanya ve Çekya! AB’de büyük oyuncular firesiz “Ret” oyu kullanırken birliğe sonradan katılmış ve AB’nin Rusya sınırı olan (ve etkisininin fazlaca hissedildiği) bölgede kümelenen bu ülkelerin ABD’nin çağrısına kulak kabarttığı ve çekimser kaldığı anlaşılıyor. Bu coğrafyanın fiziksel olarak AB bölgesi olmasına rağmen “Rusya endişesine” karşı beklentilerinin ABD manşetli olmasının bu kararda önemli olduğunu düşünebiliriz.

        Sonuçta Kudüs oylaması önemlidir. Bağlayıcılığı olmasa dahi, diplomasi ne düşündüğü ve vicdanların nasıl şekillendiğinin ortaya çıkması açısından da karar detaylı analizi hak etmektedir. Bir BM özel oturumundan küresel ölçekte yeniden belirlenen şifreleri çözecek halimiz yok. Ancak detayları not etmekte fayda var.

        Diğer Yazılar