Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hastalıklar sağlığa ve iyi gıdaya dair arayışı tetikliyor ve farklı beslenme tiplerine yönelenler çoğunlukta ancak acaba konuyu tamamen yanlış anlamış olabilir miyiz?

        Temiz beslenme son yılların yükselen konusu. Dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda insan kilo vermek istesin ya da istemesin mevcut gıda sistemiyle ilgili kuşkulara sahip. Modern gıda anlayışının sonucu olan ve giderek artan hastalıklardan korkuyoruz. En başta kanser, tip2 diyabet, obezite, kardiyovasküler hastalıklar ve hatta Alzheimer. Bu korku elbette sağlığa ve iyi gıdaya dair bir arayışı tetikliyor. Sosyal medya, internet yayıncılığı ve dünyada en çok satan kitapların çoğu temiz beslenme konusuna kafa yoruyor. Bunu içerik üretme amacıyla kullanan, takip eden, uygulamak isteyen ya da uygulayan milyonlarca insan var ama niyetimiz iyi olsa da konuyu yanlış anlamış olabilir miyiz acaba diye merak ediyorum...

        “3 günlük sıvı detoksu yapıyorum”, “Glütensiz besleniyorum”, “Günde 3 avokadonun üzerine kinoa koyup limon sıkıp yiyorum” diyen insanların sayısı giderek artmıyor mu? Benim arkadaş grubumda her daim yeni denemeler var örneğin. X kişisi mesela, haziranın başında buluştuğumuzda şeker tüketmiyordu, temmuzda görüştük et yemeyi bırakmış, beraber gittiğimiz tatile avokado stokuyla gelen oldu, abur cubur ihtiyacı için yanında chia tohumundan protein barlar taşıyan da...

        HİNDİSTANCEVİZİ YAĞI HÜSRANI

        Yükselen, yok satan, alçalan, tarih olan gıdalar var hayatımızda. Bir ara mesela, yurtdışına çıkan herkese hindistancevizi yağı sipariş ettik; hem yemeklerde hem makyaj temizlemekte kullanılacağına ikna olmuştuk topyekûn. Birkaç sene çıldırdık hindistancevizi yağına. Birileri iyi bir pazarlama taktiği bulmuştu biz de yuttuk. Sonra araştırmalar yapıldı, kolesterolü yükseltmesinden başka bir etkisi bulunamadı. E hani süper gıdaydı? Avokado, kinoa, papayalı detoks suyu... Ne bu topraklara, ne damak tadımıza herhangi bir yakınlığı bulunan, adına süper gıda denen bu yenilikler bir anda Instagram dünyasını ele geçirdi. Sonra? Tavuk satın alıp yemeyeli yıllar oldu, şekeri öcü ilan ettik (ki bu konuda haksız değiliz), endüstriyel et üretimi ile ilgili birkaç belgeselden sonra vejetaryenlığe meylettim, bu arada salamı sucuğu toptan kestim, çocuğum süt istediğinde içimden hep “Keşke içmese” dedim... Geriye ne kaldı? Sevgili bulgur! Bulguru seviyorum. Domates katsan oluyor, kısır yapsan oluyor, yoğurtla yesen, etle pilav yapsan oluyor... Yaşasın bulgur (mümkünse siyez olsun)...

        AĞZIMIZIN TADI KALMADI

        Arkadaşlar toplanıp kebap ve mezeye vuramıyoruz kendimizi artık. Suçlu hissediyoruz. Temiz yemeliyiz, gerçek gıda yemeliyiz, biliyoruz. Benim önüme köfte gelse, ‘Bu etin sahibi koyun nasıl bir hayat yaşamıştı acaba’ diye düşünmekten yiyemiyorum. Hem köfte fotojenik de değil. ‘O zaman nohut unundan yapılmış ekşi mayalı ev ekmeğimin üzerine bir dilim avokado koyup yiyeyim... Isırmadan önce Instagram’a da koyarım hem’ diye düşü- nüyorum... (Instagram’da ‘cleaneating’ hashtag’i altında 32 milyondan fazla gönderi var, demek ki sağlıklı beslenmenin krallığı Instagram.)

        Şaka bir yana, her yanı zehire bulanmış bir dünyada iyi gıdanın peşine düş- mek zorunluluğu insanın kendine ettiği en büyük zulümlerden biri. Önce toprağı tüm besin öğelerini tüketecek şekilde işlemenin yolunu buluyoruz (böcek ilaç- ları, yabani ot ilaçları, monokültür tarım), senelerce toprağı soysuzlaştırıp bu arada toprağın bu besinsiz yeni halinde yeti- şecek bitkiler icat edip (GDO), inek ve tavukları korkunç koşullarda yaşatıp onların ölüsünü yiyoruz, endüstri atıklarıyla zehirlediğimiz nehirlerin suladığı topraklarda yetişen antibiyotikli patlı- canlar da bizim (ya da içinde yaşamayı kabul ettiğimiz sistemin diyelim) eserimiz... Sonra da ‘Neden bu kadar çok hastalık var’, ‘Neden gıdamız artık şifa değil’ diye düşünmeye başlayarak çareyi Güney Amerika’da yetişen tohumları tüketmekte buluyoruz. Demezler mi ‘Be kardeşim sen kendi toprağına, onda yetişen binlerce yıllık buğdayın tohumuna, zeytine, cevize ne kadar kıymet verdin ki binlerce kilometre öteden gelen kinoadan fayda bekliyorsun’ diye?

        Kendimce bulduğum çözüme geleyim. Beyaz peynir durdukça vegan olamayaca- ğımdan eminim, üç öğün kinoayla beslenme fikri sinirimi bozuyor, günde bir paket çikolata yiyordum bak ondan vazgeçtim; çayı kahveyi şekersiz içiyorum, canım tatlı istedi mi şeftali yiyorum. Hayvansal gıdaların üretimi ve hastalıklarla ilişkisi üzerine biraz okumaya başladığımdan beri haftada beş değil en fazla bir öğün et tüketiyorum. Muhtemelen yanlış yaptığım birçok şey var ama şimdilik idare ediyorum. Bir de sigara içmesem.

        ***********

        ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞMAYAN KİTAP

        Hayvan yeme fikrinin günlük hayatımdan uzaklaşmaya başladığını fark ettiğimden beri veganlık ve vejetaryenlikle ilgili araştırıyorum. Doktor Murat Kınıkoğlu’nun yazdığı ‘Vegan Beslenme’, Türkçe yazılmış en iyi kaynaklardan biri. Bu konudaki kaynaklar genellikle çeviri olduğu için hem bir vegan hem de tıp doktoru tarafından yazılmış olan bu kitap merak edenler için iyi bir kaynak. ‘İçinde hayvansal besin tüketmezsek ne olur’ konusuna etik ve tıbbi açıdan verilmiş cevaplar da bu anlayışla uygulanacak bir beslenmede takip edilecek esaslar ve hatta tarifler de var. Oğlak Yayınları’ndan...

        ***********

        SEMA DİYABETE KARŞI

        Sema Özpekmezci Sümeli, tip 2 diyabet teşhisi aldıktan sonra beslenme konusunda guru olmaya karar vererek diyabeti yenen şahane bir kadın. “Semanınsağlıklımutfağı” adlı Instagram hesabında ve HTHayat.com’daki köşesinde iyi yemeklerini ve bilgilerini paylaşıyor. Bir yandan da bütünsel beslenme koçluğu eğitimi alıyor. Sağlıklı beslenme merakınız varsa Sema’yı takip etmenizi şiddetle öneririm.

        Diğer Yazılar