Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son zamanlarda büyük firmalarda hızla yaygınlaşan bir uygulama var: “Tasarım sprinti”... Teknoloji şirketlerinden otomobil sektörüne, otelcilikten bankacılığa her sektörde duyar olduk bu terimi. Son olarak müzeler bu metodu kullanmaya başladı. Yeni sergiler, ürünler ve hizmetlerin gelişimi için. En başta da British Museum...

        Tasarım sprinti”, en basit anlatımıyla, her türlü problemi bir tasarım fikriyle çözmeyi hedefleyen bir metot. Kritik bir iş sorunu ele alınıyor; ürün geliştirme, paketleme ya da pazarlama stratejisinden tutun, aklınıza gelebilecek her türlü sorun ve soru olabilir. Sonra bambaşka disiplinlerden insanlar bir araya getiriliyor, bir ekip oluşturuluyor; takımdaki her bir birey bu sorunu tasarımla nasıl çözebileceklerine dair bir fikirle çıkageliyor... Hiçbir kısıtlama yok.

        ‘Design Sprint’ metodolojisi benim hayatıma ilk olarak 2014’te Google ile girdi. Google Londra ofisinde, Silikon Vadisi’nden gelen tasarımcılar, hem Google’ın tasarım anlayışı hem de içeride geliştirdikleri bu tasarım metodolojisini anlatan bir workshop gerçekleştirmişti. Etkinlikte startup’lardan, finans, e-ticaret, basın ve bankacılık sektörlerinden yöneticiler de vardı, bireysel tasarımcılar da... Google’ın sunumunun ardından gruplara ayrılan katılımcılar mevcut projelerindeki bir soruna odaklandı; her grup projesine dair bir tasarım çözümü ortaya koydu. Kimi müşterilerle test etti, kimi kâğıt kalemle yazdı, kimi maket yaptı, kimi ise dijital ortamda prototipleyerek hayata geçirdi fikirlerini... Aynı program 2015’te Google İstanbul ofisinde de yapılmıştı. Bugün de metot, Google Ventures tarafından “Sprint Book” isimli kitap ile popülerleştirilip sistemleştiriliyor. O dönem uygulamanın bu hızda yayılacağını, hatta kendi sektörümde dahi bu terimi duyar olacağımı düşünmemiştim doğrusu. Şimdi müzeler uygular oldu...

        BRITISH MUSEUM’DA YÖN BULMAK

        Geçen yıl Amerika’daki Phoenix Art Museum, ürün geliştirme için bir tasarım sprinti yürütmüştü. 24 saatlik sprint sonucu müzenin ziyaretçi kılavuzları yenilendi. Kılavuzlar, yüksek edinilme oranı ve rekor sayıda sosyal medya paylaşımları ile epey başarılı oldu. Müze o zamandan beri diğer tüm projeler için bu yöntemi kullanıyor.

        Son olarak British Museum, ürün geliştirme ve ziyaretçi deneyimlerini geliştirmek üzere tasarım sprint’leri uygulamaya başladı. Müzede yön bulma geliştirmelerine odaklanan bir sprint yönetildi. Tüm departman çalışanları sürece katılabiliyor. Sorun ise bir yıllık bir departman olan Dijital Ürün Departmanı’na ait... Web sitesinin yeni tasarımı için kullanıcı araştırmaları yapan departman, ziyaretçilerin ziyaretlerini önceden planlamadıklarını öğrenmiş. Demografik bilgiler, insanların müzeye gelmeden önce web sitesi ve sergi planlarını inceledikleri varsayımının yanlış olduğunu, geldiklerinde ne yapacaklarını, özellikle de müzeyi nereden gezmeye başlayacaklarını bilmediklerini söylüyor. Bu yüzden takım yön bulmaya odaklanmaya karar vermiş. Sprint problemiyse şu: “British Museum’da yön bulmayı nasıl geliştirebiliriz?”... Sprint’ler iki yarım gün sürdü, toplam 25 röportaj ve ziyaretçi gözlemi gerçekleşti. Ürün Geliştirme takımı, her üç ayda bir en az bir tasarım sprinti yürütecekmiş. Gelecek sprint’te, sayısı giderek artan ziyaretçi gruplarından Çinli turistler için içerik üretmeye odaklanacaklar.

        *************

        OFİSTEN UZAKLAŞMAK ŞART

        Her fikrin serbest bırakıldığı tasarım sprint’i yaklaşımı, klasik çözümodaklı düşünme yolundan ayrılma imkânı sağlıyor. Takım, kolektif bilgi ve deneyimleriyle bambaşka formüllerle çıkageliyor. Pek çok büyük şirkette herhangi bir karar almak belirli bir süreç gerektirir. Hele ki geleneksel idari biçimleriyle müzelerde... Bir sprint başlatmak, masaya daha fazla ses getirmenin, en kısa sürede en hızlı şekilde sonuca ulaşmanın bir yolu olabilir. Unutmadan bir ayrıntı daha vereyim: Sprint’ler genellikle ofis dışında yapılıyor. Bir kafede, hatta zaman zaman patronların evinde... Ofisten ve ofis dinamiklerinden uzaklaşmak sürecin en kritik noktalarından sayılıyor.

        Çoğu insanın üstesinden gelebileceğinden hızlı değişen dünyada, yaratıcılık ve yenilikçilik kurumların olmazsa olmazı. Üstelik yenilikleri “takip etmek” değil, onların öncüsü olmak bekleniyor. Sprint yöntemi canlandırıcı, üretken ve takvim üzerine bir proje koyup aylarca beklenmesine karşı akıllıca bir alternatif bence... Üstelik beraberce bir fikir inşa eden takım, sürecin sonunda güç kazanıyor. Yalnızca müzecilik değil, her sektöre adapte edilebilir. Bu gibi etkinlikler ülkemizde de artar, sektöre katma değerli işler geliştirilmesinin öncüsü olan bu hamlelerin devamı olur umarım.

        Diğer Yazılar