Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eğitim ve ve öğretim hayatında 60 yılı geride bırakan Ege Üniversitesine en anlamlı hediye, iki ana bilim dalı öğretim üyelerinden geldi... Hem de uluslararası alanda, hem de çok ihtiyaç duyduğumuz bilim dalında.

        Ege Ajans’ın öğrenci muhabirleri Kenan Yeşil ve Fadime Kuzu’nun haberi, bazı gazetelerde yer aldığı için biliyorsunuzdur. Ama atlamış olanlar için tekrarlayayım;

        E.Ü.Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı akademisyenleri ile, Parazitoloji Anabilim Dalı akademisyenleri, yürüttükleri ortak çalışma sonucu “kedi dışkısı, kirlenmiş yiyecekler ve çiğ etle bulaşan parazit hastalığı toksoplazmanın, özellikle gebe kadınlardaki seyrini ve tahribatı”nı gözetim altına almışlar ve şu bilimsel sonuca ulaşmışlar:

        Toplumumuzda yüzde 60 oranında görülen toksoplazma hastalığını, yetişkin bünyeler kendi kendine alt edebildiği için önemli bir durum arzetmiyor. Ancak bu hastalık, özellikle kadınların gebelik dönemlerinin ilk üç ayına denk gelen dönemde ortaya çıktığı zaman, bebeklerde beyin hasarlarına neden olabiliyor...

        İki anabilim dalının uzmanları, ulaştıkları bu önemli sonucu “Gebe Kadınlarda Toksoplazma” başlığı ile hem dünya tıp insanlarıyla paylaşmak üzere, bu alanda dünyanın saygın kuruluşlarından Amerikan Mikrobiyoloji ve Kemoterapi Cemiyeti tarafından bu yıl Washington’da düzenlenen 10-15 bin uzman katılımlı kongreye sunmuş.

        Ciddi bir incelemeden geçirilen Ege Ünivetsitesi çıkışlı tıbbi başarı, ICAAC Program Komitesi ödülüne layık görülmüş... Ege Üniversitesi bilim insanları, “bu ödülü alan ilk Türk ekip” olarak tarihe geçmiş...

        60 yıllık bir bilim yuvasına, bundan daha güzel bir yaş günü hediyesi olamaz her her halde...

        Ödüllü çalışmada emeği geçen tüm bilim insanlarını ve yardımcı personeli en samimi dileklerimle kutluyorum.

        Nice bilimsel ödüllere...

        Gelir dağılımı, medeniyet ölçüsüdür...

        Adaletli gelir dağılımı, özellikle gelişmiş ülke yöneticilerinin en çok kafa patlattığı en önemli konuların başında gelir. Bir ülke kazanıyorsa, gelişiyorsa, bunun en adil bir biçimde o ülke insanlarına yansıtılması hedef alınıyor.

        Bunun en basit formülü, özellikle devlet kadroları içinde bulunmuş ve yıllardır uygulanmaktadır. Devlet başkanından en basit kamu işçisine kadar tüm maaşlar “asgari ücretin katları” olarak belinlenmiş, bu da “6.5-7 kat”la sınırlanmıştır.

        Bizim yöneticilerimiz ise, böylesine bir “adalet kavramı”nı henüz kavramış durumda olmadıkları için, kendilerini “gereğini yapma” gibi bir sorumluluk altında hissetmiyorlar. Aksine, maaş adaletsizliğini alabildiğine açmaya devam etmekte, “lazım olan hedef gruplar”da ölçüsüz maaş artışlarına giderek, gelir adaletsizliğini daha da bozmaktadırlar.

        Adalette bile adaletsizlik...

        Son adaletsizlik örneği ise, adalet kanadında yaşanmaktadır. Hükümetin çok önemsediği Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleri öncesi, oy sahibi hakim ve savcılara yönelik “rüşvet gibi maaş artışı”ndan “oysuz adalet personeli” yararlandırılmamış, adalet dağıtan bir kurumda bile devlet eliyle “gelir dağılımı adaletsizliği”nin yeni bir boyutu sergilenmiştir. Nitekim, üyesi bulundukları sendika öncülüğünde sokağa dökülen “oysuz adalet personeli”, gerçek adalet arayışı peşine düşmüşlerdir. Aslında düşürülmüşlerdir...

        Oysuz personel”in gerçek hak arayışında, “oy sahibi - zam sahibi” hakim ve savcıların da samimi destek vermelerini beklesem de, henüz bu alanda kıllarını kıpırdattıklarına tanık olmadım... Ben olsam; bu adaletsiz maaş artışını kesinlikle reddederdim...

        Bu alanda sergilenen yasal eylemleri gönülden destekliyor ve devlet olanaklarının dağıtımında “adalet kavramı”nı ıskalayan, dengeleri bozdukça bozan yöneticilere basit bir soru yöneltiyorum; bu ülkede “birileri”ne var da, “diğerleri”ne neden yok?

        Diğer Yazılar