Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, partisi CHP üst yönetimine zaman zaman ilettiği bir mesaj var: Başta milletvekili adayları olmak üzere seçime girecek adaylar ön seçimle belirlensin...

        Bu sözün içeriğini çok önemsiyorum. Zaten demokrasi dediğimiz kurallar zincirinin en önemli halkalarından birisi de budur. Şu an “milletvekili sıfatı” taşıyan insanlar, seçmenlerin bire bir şahsına oy verdiği kişiler olmadığına göre, bu unvan havada kalıyor.

        Bu durumu hem seçmene, hem de milletin gerçek vekili olmak isteyenlere yapılmış bir ayıp, hem de “demokrasinin katli” olarak görüyorum. Dahası; demokrasinin “çok seslilik, aykırı fikirlerin arenası, asgari müştereklerde buluşma” temeline aykırı buluyorum.

        Nitekim; kör-topal da yürüse, kavga-dövüş de olsa 1980 Askeri Darbesi’nden önce milletvekili, belediye başkanı adaylarını partinin delegeleri seçerdi. Ondan sonra da bu demokratik sistem, CHP de dahil tüm partilerin genel başkanlarına “suni bir güç” sağladığı, “tek kişilik demokrasi havarisi” yaptığı vazgeçilmez kural haline geldi.

        Parti genel başkanlarını “kral” haline getirildi.

        Yeni CHP değil, Atatürk’ün CHP’si...

        Oysa Atatürk gibi bir siyasi daha ve arkadaşlarının emek emek, çağdaş ve sağlam temeller, özellikle de laiklik üzerine oturttuğu CHP, çevresindeki seçim kazanmış partilere bakmadan “ön seçim”i yeniden hayata geçirmelidir.

        Ayrıca ön seçimi, milletvekilini milletin vekili haline getirmeyi CHP yönetiminin üzerine yüklenmiş bir “demokrasi misyonu” olarak da görüyorum.

        Aziz Kocaoğlu’nun, “harekete geçme” sinyalleri de verdiği sözlerini, siyasi bir beklenti içinde söylediğine asla inanmıyor “siyasi doymuşluk”un getirdiği “gerçek partililik, gerçek vatandaşlık” olarak da değerlendiriyorum.

        Nitekim; Başkan’ın şu tespitlerine “CHP’nin demokrasi kalesi olmak gibi ağır mirası”nın varlığına inanan hangi CHP’li karşı çıkabilir?

        Şimdi bir genel seçim sürecine gideceğiz. İzmir’den 300-400 kişi Ankara’ya aday olmak için gidecek. Genel başkan ve yardımcıları ile görüşecek. Bence kendi evinde çalışması daha iyidir. Bu karar alınırsa 400 kişi sahaya inecek, kapı kapı çalışacak. Bu durum partimiz açısından iyi olacaktır. Kendinizi delegenin sınavından geçirerek belediye başkanı, milletvekili ve meclis üyesi olmanın daha doğru olduğuna inanıyorum...

        “Başka partilere oy verip de...”

        Anadolu insanı bu gün, “laikliğin dinsizlik olduğu”na öylesine inandırılmış ki, bu yalan kafalara öylesine işlenmiş ki, “Laik Türkiye” denince adeta tüyler diken diken oluyor.

        Nitekim, son cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan’a yüzde 82.5 oy vermiş bir Anadolu kasabasında küçük bir grupla laiklik üzerine sohbet ediyoruz. İçlerinden birisine laiklikten ne anladığını sordum... Kısa ve kesin cevap “dinsizlik” oldu...

        Peki” dedim, “bir de benim tarif etmemi ister misiniz?”

        Sözümü bitirdiğim zaman hiç de inanmış görünmediler. Ancak az önceki “tarif” sahibi “Keşke senin anlattığın gibi olsa... Biz öyle anlamıyoruz” dedi...

        Ortaya çıkan ağır gerçek şudur; doğruları anlatma niyetinde olanlar, amaçları doğrultusunda düzenledikleri yanlışları anlatma kararlılığında olanlar kadar başarılı olamamış.

        Anadolu tespitlerimden birisi de şu; tarla, bağ-bahçe dışındaki zamanlarını camilerde, cami avlularında, kahvehanelerde geçiren Anadolu insanının kafasına ince ince işlenmiş bir gerçek daha var; “başka partilere oy verip de, benim de günahıma girme kardeşim...”

        Sayın CHP’liler; vatandaş sizden başkalarının yanlışlarını dinlemek yerine, kendi doğrularınızı anlatmanızı bekliyor.

        Bunun en kestirme yolu da ön seçim sisteminin canlandırılmasından geçiyor. Bırakın biraz da parti tabanı sahneye çıksın...

        Diğer Yazılar