Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak”, Türk insan tipinin en önemli “özellikleri”nden biridir. Televizyon kanalı sayılarının artışı, insanlara uzatılan mikrofon sayısının çoğalması ile bu “hastalık” iyice salgın haline geldi. Konuştukları konu hakkında bilgi sahibi, görgü tanığı olmadan saatlerce konuşabilecek, tartışabilecek “yetenekle” donatılmış insanlar, ağızlarından döktükleri bilgisizlik zehiri ile, televizyonlar aracılığıyla girdikleri evlerde “inanmaya hazır” insanlarımızla, çocuklarımızı da “bilgi zehirlenmesine” tabi tutmaktadır.

        Şu yüzyılı geride bıraktığımız, tarihimizin en acı olaylarından ‘Ermeni Meselesi’ de bunlardan biridir. Ortam bulmuş donanımsız kafaların yarattığı bilgi kirliliği, bir çok ülke arşivinde çok sayıda belge, görgü tanığı ifadesi bulunmasına rağmen, ‘Ermeni Olayları’ da kafa karışıklığı yaşadığımız bir konudur.

        Son yıllarda ise en iyi yaptığımız, her kim bu “soykırım iddiası”na inandığını dair laflar etse, dostluğa, “ağzına biber sürme” gayreti içini girilmekte, “dostluğa, ticari ilişkilere” indirilmiş darbe olarak nitelenmektedir.

        Kendi insanımızın kaçı biliyor?

        Yıllardır Amerikan başkanlarının, Ermeni olaylarının yıldönümleri olan 24 Nisan’da yapacağı konuşmada “soykırım” deyip demeyeceğini heyecanla beklerken, “çok şükür” bu güne kadar “dost ve müttefik Amerika başkanları”nın ağzından “soykırım” lafının çıkmamasını “diplomatik-siyasi başarı” hanemize yazma gayreti içine girdik... Bir dahaki 24 Nisan’a kadar da, bu işin bir soykırım olmadığını, Osmanlı’nın en zayıf döneminde, Osmanlı topraklarını paylaşma ve paylaştırma gayreti içine giren İngilizler, Fransızlar ve Ruslar bölgeye gelene, Ermenileri kışkırtana, silahlandırana kadar geçen bin yıla yakın zaman içinde dostça, kardeşçe yaşayan insanların neden birbirinin boğazlamış olduğunun sebeplerini uluslararası arenalarda anlatma gayretimiz olmadı.

        Bırakın dışarıdaki insanları, kendi doğrularımızı kendi insanımıza bile anlatamamış olmanın vebalini hiç bir siyasi reddedemez.

        Şimdi durum bu hale gelmişken, son Papa örneğinde olduğu gibi her “soykırım” diyeni, en ağır, hatta argoya kaçan tepkilerle kınıyoruz. Bu olaylara 100 milyonların dini lideri Papa bile “soykırım” dediyse, olay bizim açımızdan büyük bir başarısızlıktır. Artık Amerikan başkanları da, “soykırım” deyip “rahatlama” aşamasındadır. Bu güne kadar “bu lafı” etmemiş olmalarını, doğruları bilmeden kaynaklandığını da zannetmiyorum.

        Bizim ölüler “Niyazi” mi?

        Maalesef dünya tarihi, 100 yıldır özenle savunulan ve işlenen bir yalanı yazmaktadır.

        Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahından sivil siyasetçilerine, askeri yetkililerinin, dış kışkırtmayla, para ile, silahla, kandırmayla başlattıkları bu patlağı tamir etmek için gösterdikleri olağanüstü, tamamı da iyi niyetli girişimleri anlatamamanın aczi, onların kemiklerini sızlatmanın tam ortasındayız demektir.

        Malum olaylar sırasında, asıl Ermeniler’in başlattığı Türk soykırımı, hakim güç Osmanlı’nın olağanüstü çabalarıyla son çare olarak ortaya konan “zorunlu göç”le kısmen önlenmiş, hayatını kaybeden yüzbinlerce Türk olduğu gerçeği bile yalanlar altında kaybolup gitmiştir.

        Ermeniler’in başlattığı “Türk Soykırımı”nın acısının hatırası olarak 100 binlerce günahsız insanımız anısına diktiğimiz anıtı bile “ucube” ilan eden bizlerken...

        Ermeniler’inki ölü de, ya bizim aynı olaylarda kaybettiğimiz günahsızlar, tabiri hoş görün “Niyazi” mi?

        Ermeni olaylarının başlangıç tarihi, bizim tarafımızdan da “Türk soykırımının başlatıldığı kara tarih” olarak anma günleri hanemize yazmanın geç de olsa sırasıdır... Bu yazının özeti şudur; Ermeniler bir yalanlar zincirini dünya kamuoyuna anlatmayı başardı da, biz belgeli doğruları anlatmaktan bile aciz kaldık...

        Diğer Yazılar