Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Genel seçimleri yapalı ve sonuçlarını alalı bugün tam 48 gün oldu. Ortaya çıkan durum malum; hiç bir parti tek başına hükümet kuramıyor. Parlamentoya girmeye hak kazanan partilerden milliyetçisi muhafazakarı, sosyal demokratı bir araya gelip “Türkiye’nin bu günü ve geleceği, insanların refah ve mutluluğu” ilkesi ile bir araya gelip dört yıllığına bir hükümet kuracaklar.

        Ama 48 gündür bir türlü olmuyor. Parti liderlerinin ellerinde birer kırmızı tebeşir, oraya buraya çizip duruyor. Oysa bizimle aynı dönemde genel seçime giden ülkelerde, kurulan koalisyon hükümetleri tıkır tıkır işliyor, ülke tarihinin en büyük ekonomik krizinin üstesinden gelmek için omuz omuza mücadele veriyor.

        Bizimkiler ise, “olmadı bir daha seçim” diye yine vatandaş vergilerini miting meydanlarına saçmaya hazırlanıyor. O seçimde de “istenen sonuç” alınmazsa, bir daha mı seçim?...

        Diyeceksiniz ki; “13 yıldır bir televizyon ekranında bile halkın karşısına çıkmayı reddeden parti liderleri, ülkenin yönetim paylaşması için mi bir araya gelecekler?”

        Haklısınız... Bu da, ülkemizin siyasetçi talihsizliğidir...

        Kolay mantıkla, görev savsaklama...

        Dün, ağzında dua, aklında sahtekarlıkla gıda üretimi yapan çok sayıda vatandaşın, ürettiklerinin içine, vicdanı, insanlığı, müslümanlığı çuvala koyarak neler kattıklarını resmi raporlarla ortaya koymaya çalışmıştım. Bu tür hilelere karşı vatandaşı etkin biçimde korumanın yollarını aramaları ve uygulamaya koymaları gereken yetkililer koro halinde “sakın ucuz mal almayın” diye vatandaş motivasyonuna soyunmayı en kolay, maliyetsiz, zahmetsiz yol olarak seçmişler ha bire okuyorlar.

        Vatandaşa soran yok; Niçin ucuz mala yöneliyorsun? Pahalı malı neden almıyorsun?

        Ucuza satılan mal mutlaka hilelidir, pahalıya satılan mal mutlaka hilesizdir” diye genel bir kural mı var. Hileli mala da yüksek fiyatlı etiket yapıştırılamaz mı?

        Yetkilileri utandırması gereken gerçek şudur ki; ülkemiz insanı, üç kağıtçının, hilebazın, sahtekarın eline terk edilmiş durumdadır. Koca koca koltuklarda oturanlar, en lüksünden makamlara, makam aracına kurulanlar, vatandaş eğitmeye çalışıyor; hileli malı almayın...

        Sanki vatandaş cebinde ya da yanında, aldığı malın ne gibi sahtekarlıklar barındırdığını anında ölçebilen cep laboratuvarı taşıyacak...

        Her 4 üründen biri zehirli...

        Halkın sahipsizliği, “etiyle kemiğiyle sahtekarlara teslim edildiği”nin güncel bir değerlendirmesi de Antalya’dan geldi. Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi uzmanları, rastgele topladığı sebze ve meyve üzerinde araştırma yapmış.

        Sonuç: 2013’te 163 domates, 82 yeşil biber, 91 salatalık, 25 kabak ve 39 çilek örneği olmak üzere toplam 400 adet meyve ve sebzenin yüzde 21’inde limit değerlerin üzerinde pestisit kalıntısı bulundu.

        2014’ün aynı döneminde analiz edilen 106 domates, 53 yeşil biber, 37 salatalık, 22 kabak, 21 çilek, 16 patlıcan ve 54 portakal olmak üzere 309 ürünün yüzde 25’inde limit değerlerin üzerinde kimyasal madde kalıntısına rastlandı.

        2013’te analiz edilen domates örneklerinin yüzde 6’sı, 2014’te ise yüzde 12’sinde maksimum kalıntı limitlerinin üzerinde pestisit kalıntısı tespit edildi.

        Nedir bu pestisit?” diyecekler için internet sitelerinde bol bilgi var. Çok miktarda olursa, kesin öldürüyor. Az miktarı da, düşükten organizma bozukluklarına, organ tahribatlarına, gen bozukluklarına kadar uzanan bir dizi tahribat yapıyor.

        Düşünebiliyor musunuz; pazardan “çoluk-çocuk yesin” diye aldığınız meyveler onların körpecik vücutları üzerinde tahribatlar yapsın. Ya da aş eren bir hamile için aldığınız portakal, bebeğinin düşmesine yol açsın...

        Bazen takılıyorum; bu kadar kavram kargaşası yaşamamızda, bu kadar birilerinin yönlendirmesine ihtiyaç duymamızda, aklımızı-mantığımızı kullanacak asgari müştereklerimizin bile olmamasında, sürekli zehirli, hileli gıdalarla beslenmiş olmamızın etki payı nedir?

        Diğer Yazılar