Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Şu “başarısız darbe girişimi”nin ilk saatlerinde ilk şaşkınlığımı attıktan sonra ilk teşhisimdir”. Bu, 1960 yılından bu yana zaman zaman demokrasimizin (aslında ülkenin dengelerini iyi tutamayan ve ülkemizin başına ekonomiden sosyolojiye kadar işler getiremeyen siyasilerin) başına gelen darbelerin hiç birine benzemiyor. Bu başka bir şey... Bir terör harekatı, bir suikast girişimi veya başka dengelerden çıkmış başka şeyler... Ama asla 81 vilayetli bir ülkenin iki şehrinde bazı noktaları 300-500 kişiyi (belki de 3 bin 5 bin kişi) ezerek öldürerek darbe olmayacağını, Türk Ordusu’nun “hain kurmay subayları” bilmez mi?...

        “Darbe girişimi”nin üzerinden 6 gün geçti. Bu gün hala aynı inançtayım... “Bu bir darbe girişimidir, kahraman, muhterem halkımız önlemiştir. Bu halk olmasaydı, bu darbe gerçekleşirdi...” hala özenle tüm radyo televizyon ve “kadrolu yorumcular tarafından özenle işlenmeye çalışılmaktadır. Bunun paralelinde demokrasinin gerçek anlamına asla kafa yormayan vatandaşlarımız hala nöbetteler...

        Cezalardan ceza beğen

        Şimdi geldik, “biz darbecileri ne yapalım?”a... Bazıları, mevcut kanunlarda yazan en ağır ceza “ömür boyu ağırlaştırılmış hapis”i bile az buluyor ve mutlak kana kan istiyor. Sokağa dökülenlerin, “idam isteriz” söylemlerine, siyasiler ve televizyoncular ilgisiz kalmıyor. Önceki gün nadiren izlediğim televizyon açık oturumlarından birinde “darbe karşıtı, demokrasi havarisi” pozisyonunda katılanlar, hukukçulara, aklı selimlere, öfke kontrolu yapabilecek olgunlukta olanların “hele bir soluklanalım” görüşlerine şiddetle karşı çıkıyor “darbeci hainlere cesaret verme damgasını” anında basıyorlar... Bir darbe sonrası vahşetinin sembol söylemi haline gelen “asmayalım da besleyelim mi?” sözünü vaktiyle alabildiğine eleştirenler, şimdi bu “hainler”e, kanunlarda yazan her cezayı az buluyorlar.

        Biliyoruz ki; gerginlik siyaseti bu ülkede uzun zamandır siyasilere prim, oy olarak yansımaya devam etmektedir. Ancak, gelinen noktadan sonra bir milli felaketi işret etmektedir ve bu ülkenin gençleri ve çocukları adına büyük ayıp edilmektedir.

        Bizleri filozof yaptılar da...

        Tabii laf çok... “Yetişkin” konumunda 50 milyon insanımızın hepsi de sanki siyaset bilimcisi... Kahvede, sokakta, televizyon başında, cami avlusunda ve ötesinde sürekli konuşuyor, sürekli yorumluyor. Tıpkı bizim gibi... Ancak bizim, “ arının deliğine çomak sokmama, öfkeli gücün başımıza musallat olmasından korkma” gibi bir durumumuz var.

        Hepimiz birer filozof olmuş durumdayız... Doğrudan birilerini hedef alarak kuracağımız cümleleri korkudan, tarihin devlet adamlarına, filozoflarına, edebiyatçılarına söyletmekteyiz...

        Örneğin şu söz bize uymaz mı;

        En tehlikeli insan tipi, az anlayan, çok inanandır... Çehov...

        Gücün haklı olduğu yerde, adalet bekleme. Güce tapan insanların çok olduğu yerde, huzur bekleme... Eflatun...

        Uymadı mı...

        O zaman başka bir başka Eflatun sözü;

        Hükümdarlar filozof, filozoflar hükümdar olsaydı, kentlerin yüzü ışırdı...

        Tabibi ki bu söz, bir doğmanın, bir ilhamın eseri değildir. Arkasında binlerce kitap, binlerce felsefe, binlerce örnek yaşam ve özgür bir beynin eseridir ve şimdilik 2.500 yıl yaşındadır.

        Bazı vatandaşları hala “adam” edemeyen ama, birer filozof yapmayı başaranları, sağ duyuya, öfke kontroluna, vatan sevgisine, gelecek sorumluluğuna davet ediyorum. Sizin gibi düşünmeyenler de doğru düşünmüş olabilir. Özellikle şu sıralar AB’den gelen mesajlar, kulak vermeye değer... Hatta, o lanet olası “darbeciler”in bildirisi bile okunabilir.

        Yoksa bu ülke, bu kadar vatan haini, darbeci, terörist, şüpheli, potansiyel suçlu ile varlığını sürdüremez...

        Diğer Yazılar