Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu gün başarısız ama kanlı “darbe” girişimim 13. günü... Televizyonlar, özellikle de devlet radyoları ful “kahramanlık ve hainlik” hikayeleriyle dolu... Vatandaşın üzerine tank sürdürecek, makineli tüfeklerle taratacak, savaş uçaklarıyla halkın üzerine, önemli tesislerine bomba yağdırtacak kadar gözü döşmüş grup, şunu da, bunu da yapacak olması kadar doğal ne olabilir.

        Darbe girişiminden ziyade, gözünü kan bürümüş bir canavarlıkla katliam yapanlar, asla başaramayacakları bir yola kelleyi de koltuğa alarak çıktıklarına göre, demek ki, işin içinde “İşidvari bir intihar girişimi” de var... Radyo ve televizyonlarda bunca demokrasi yayınına, demokrasi nöbetine rağmen, en çok ıskalanın da demokrasinin geniş anlam ve önemi olduğunu gözlemliyoruz. Gönül ister ki; bu yayınların hiç olmazsa yüzde birinde demokrasinin, ortaya çıktığı 2.500 yıldan bu yana kat ettiği yoldan ve kaydettiği gelişmelerden bahsedilsin, insan hikayeleri ve kahramanlıkları da anlatılsın. Demokrasinin “kur sandığı, ver oyu, gerisine karışma” dan ibaret olmadığı örneklerle anlatılmalı ve halka denilmeli ki “Ey vatandaş, işte senin ölümü göze alarak korumaya çalıştığın demokrasi budur. Eğer bir ülkede, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı yoksa, senin sahip çıktığın şey asla demokrasi değil, başka bir şeydir...”

        60 küsur makus talih...

        Son üç-dört yıldır, operasyonsuz, baskınsız güne uyanmıyorduk... Son 13 gündür de, operasyonsuz, baskınsız, görevden almasız, tutuklamasız saat geçirmiyoruz. Bir ülke, bir devlet içinde bu kadar suç unsuru, suçlu, suç işleme potansiyelli barındırıyorsa, iki yakasının bir araya geleceğini sanmıyorum ve bu konuda asla iyimser değilim. Çok partili rejime geçtiğimiz 1946 yılından bu yana, siyasete ve siyasilere ödediğimiz bedel, 3-5 tane Türkiye edecek kadar büyüktür ve hala da ödemekteyiz. Yakın zamanda görüldü ki, İngiltere’de bir başbakan değişimi sadece bir imzaya baktı. Biri gitti, adaylardan biri çekildi, diğeri iş başına geldi. İngiliz halkının ödediği, İngiliz siyasetçilerin seçim meydanlarına sürdüğü hiç bir milli varlık, servet, taviz yok...

        Bir de bizde bir başbakan değişiminin ülkemize, insanımız maliyetini düşünün... Bir gelenin normal şartlarda bir daha gitmeme gayretini...

        Türkiye rahmetli Atatürk’ten bu yana bir siyasetçi talihsizliği yaşamaktadır ve bu makus talihini de yenebilecek gibi görünmemektedir. Çünkü her şey kalitesi malum seçmen kitlesinin ayakları altına acımasızca, hesapsızca serilmeye devam edilmektedir.

        Ekonomistlerin sıklıkla verdiği Türkiye ve Güney Kore örneği, ülkemizdeki siyasetçi kalitesinin en keskin göstergesidir. Yapılan hesaplamalara göre; Güney Kore ile Türkiye’nin ekonomik-sosyal ve sanayi göstergeleri benzerdir. Aradan geçen 60 küsur yıl içinde Güney Kore, kendi siyasetçileri öncülüğünde bugün 10’un üzerinde dünya markasının sahibidir, insanlarının refah ve mutluluğu bizimkinin kat kat üzerindedir. Hem de tüm dünya pazarlarının olabilecek en uzak noktasında olmasına rağmen, bu gelişimin mimarı, ülkeyi olabildiğince yöneten ve siyasilerdir...

        1960 ve 1980 “askeri cuntaları”nın ilk iş olarak “mevcut siyasilere siyaset yasağı getirmesi”nin esprisi de olsa olsa budur...

        Ama” diye söze başlayan arkadaşlar, fikirlerini kendilerine saklayıp, geride bıraktığımız 60 küsur yıl içinde 5-10 yetenekli devlet adamının iş başında olması halinde nerelere kadar ilerleyeceğimizi bir düşünüversinler...

        Diğer Yazılar