Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hani bir olay olduktan bazıları ortaya çıkıp da, “ben demiştim” gibi aslı astarı olmayan “haksız pay çıkarma” laflar eder ya, benimkisi kesinlikle öyle değil; En az 20-25 yıldır izine rastlamadığım, icraatına tanık olmadığım, varlığını hissettiğim ve inandığım “İran işi” bir örgütü hep aradım...

        Böyle bir örgütün varlığına inanmam, çok sayıda yaşanmışın ve yaşanmakta olanların sentezine dayanırken, önceki gün “çeşitli amaçlar için tepe tepe kullanıldıktan sonra varlıkları rahatsızlık yaratmaya başlayan” polis müdürlerine, şeflerine düzenlenen operasyonların kıyıya vuran dalgalarından öğreniyoruz ki; Selam Tevhid mi, Tevhid-i Selam mı neyse İran beslemeli bir örgütten söz ediliyor.

        Ortaya saçıldığı kadarıyla bu örgütün amacına ve icraatlarına bakıyorum; tam da yıllardır benim ve benim gibi düşünenlerin aradığı, ama devlet yönetiminde bulunanların çok iyi bildiği, tanıdığı bir örgüt...

        Şükür kavuşturana...” diyelim ve örgüt ismini oluşturan iki kelimenin önümüzdeki günlerde, milyonlarca kez kullanılacak olmasına hazır olalım...

        Faaliyetlerden ne kadarının biz sade vatandaşların bilmesini izin verilir ama yakın geçmişimizin şekillenmesinde bu “Selam”cıların “başarıları”nı da bulabiliriz..

        Önce sistem, sonra kişi...

        Tam demokratik, tam eşitlik içinde, güven verici, kullanılan oyların tam olarak adrese teslimini içeren bir sistemi, şu sıralar yaklaşmakta olduğumuz cumhurbaşkanlığı seçiminin çok önüne koyduğumu fırsatını buldukça açıklamıştım.

        Tabii ki oylarımızı emanet ettiğimiz Yüksek Seçim Kurulu kayıtları ve bilgisayar sistemlerinin, ulusal ve uluslararası denetim açık olmasını da, seçimin adaleti, oyların namusu açısından çok önemsediğimin de defalarca altını çizmiştim. Kişiler gelir, geçer... Önemli olan, sonuçlarına saygı duyulacak sistemler kurmaktır.

        Bir çok duyarlı seçmen, sandık başlarında yapılan sayımlara odaklansa da, oyların girildiği, asıl “değerlendirme”yi yapacak, “sonucu” açıklayacak sistem, hükümetin çeşitli organlarına bağlı.

        Bir siyasi parti adayının veya temsilcisinin çıkıp da, “Benim veya bizim, şu sandıktan çıkan sonuçlara bir itirazımız yok. Ancak, bilgisayarlara geçiş aşamasından endişelerim var” dese, yapacak hiç bir şeyi yok.

        Nitekim geride bıraktığımız yerel seçimlerde de itirazların çoğu bu can alıcı noktaya kilitlendi.

        Şimdilerde bakıyorum; bir grup duyarlı vatandaş “sandıklara göz kulak olalım” örgütlenmesi ve çabası içinde... Kendilerini alkışlıyorum...

        Ben ise, asıl “sandık sonrası”nı merak ediyorum... Böyle bir “sayım sistemi” ile seçime giden siyasi parti temsilcilerine de söyleyecek söz bulamıyorum...

        “Biz saydık, bu kadar çıktı...”

        Zaten sistemin, ulusal ve uluslararası denetime açık olmamasında ısrarcı olmak, “biz saydık, bu kadar çıktı”da diretmiş olmak, zaten bir “şüphe davetçisi” olarak önümüzde durmaktadır.

        Bu direncin amacını da, “kanun metni yazıcılar” çok iyi bilir... Sade bir vatandaş, bir seçmen olarak oyumun verdiğim adrese teslim edilip edilmediğini bilmek istiyorum... Tabii ki çıkan sonuca saygı duyabilmek için...

        Örneğin bu “SEÇSİS”e kafa yoranlar diyor ki;

        Bilgisayar sisteminde kullanılan programın kaynak kodları açık olmadığından, programın içeriğinin ne olduğunu anlamak mümkün değildir.

        Donanım sistemi ve yazılım, siyasi partilerin incelemesine açık değildir.

        SEÇSİS, üçüncü bir kontrol/güvenlik yazılımı ile korunmamakta, çalışmasının doğruluğu kontrol edilmemektedir.

        İlçe seçim kurullarındaki donanımlar ve yazılımlar üzerinde herhangi bir denetim yapılmamaktadır.

        Seçime giden taraflardan elinde güç olanın siparişi üzerine kurulmuş böyle bir sistemden gerçek bir “seçim adaleti”nin çıkacağına inana var mı?

        Bu sistemden “adalet çıkacağını” savunanlar, neden bu “gizlilikte” ısrarcı olunduğunun gerekçesini de açıklamalılar...

        Diğer Yazılar