Bazı anneler bu kadını ÖRNEK ALMALI
Öyle anneler var ki, çocuğunu kimselere göstermiyor, evden çıkartmıyor. Hatta evin büyükleri “Aman çocuğu sokağa çıkarma” diye sıkı sıkı tembih ediyor. Oysa ki çocuk dünyaya geldikten bir gün sonra eğer bir hastalığı yoksa normal hayatın akışına karışabilir. Ben tüm bunları yazarken, hatta söylenirken birçok kadın da bana “Çok biliyorsun, çocuğun olsun da görürüz seni” diye çıkışıyor. Klasik cümle. Hatta nefret ediyorum bu cümleden. Neyse bir gün çocuğum olursa hep beraber görürüz inşallah. Ben bu düşüncelerdeyken Cüneyt Özdemir’in haber programında Özlem Tunca’ya denk geldim. ‘Dünyayı Geziyorum’ programının sunucusu Özlem Tunca 10 aylık bebeği Yakupcan ile birlikte şimdiye kadar 25 ülkeye gitmiş. Yani 40 günü doldurduktan sonra çocuğunu normal hayatın akışına karıştırmış. Tebrik ediyorum. Bravo! Ayakta alkışlıyorum Özlem’i. Ve tabii annesi ile yapımcı babasına ayak uydurduğu için Yakupcan’ı...
Siz bıkana kadar yazacağım. Belki 3-5 kadının dikkatini çekerim.
■ Hemcinslerinizi sevin, küçümsemeyin, aşağılamayın.
■ İş hayatında hemcinslerinizi engellemeyin. Bilakis önlerini daha çok açın. Bu lafım özellikle kadın yöneticilere. Çünkü bazıları hep erkeklere torpil yapıyor, kadınlara asla. Yaşadığım için biliyorum. Tecrübeyle sabit.
■ Bir erkek arkadaşım “Biz birçok şeyi siz kadınlardan öğreniyoruz” demişti. Evet göbeğinizi, selülitinizi, kilo aldığınızı erkeklere dedikodu yapmayın. Hatta başka kadın arkadaşlarınızın kusurlarını erkeklere söylemeyin. Onlara fırsat veriyorsunuz.
■ Kız arkadaşınızın sevgilisini elinden almaya çalışmayın. YARIN akşam belirlenecek Oscar törenlerini ben de sabırsızlıkla bekliyorum. Her şeyden önce o muhteşem görsel şöleni kaçırmamak için bekliyorum. Hemen hemen bütün filmleri izledim. Ben de hangisi alacak meraktayım. Ancak size bugün bir filmden bahsetmek istiyorum. Özellikle kadınların daha çok başına gelen Alzheimer hastalığının işlendiği Julianne Moore’un oynadığı ‘Still Alice’ten (Unutma Beni). Hâlâ vizyonda. Yakalayabilirseniz izleyin derim. Gerçekten derinden etkileyen, inanılmaz bir film. Konu itibarıyla çok hassas ve çok acı. Kadının “Keşke kanser olsaydım. Bu hastalıktan utanıyorum” sözü ve doktorun “Genellikle kadınlarda daha yüksek oranda rastlanıyor” demesiyse sizi başka gerçeklerle yüzleştiriyor. Kadının kadına ettiği Sinsi bir hastalık
Bizim sosyete bir tuhaf
BÜLENT Cankurt’un haberine göre Serdar Bilgili evlilik fobisini zengin bir kısmet bulunca yenmiş. Yani Nazlı Çelik ile 14 Şubat’ta dünya evine giren Serdar Bilgili’nin şimdiye kadar evlenmeme nedeni zengin olmayan kadınlarla birlikte olmasıymış. Haberden ve bizim güzide sosyetenin yaptığı dedikodudan bunu anlıyorum. Tövbe tövbe! Bu ne ya? Ne çirkin bir dedikodu. Bizim sosyete “Serdar şimdiye kadar evlenmedi. Onu kimse nikâh masasına oturtamadı. Demek ki, neden para. Nazlı Çelik zengin ya, o yüzden evlendi onunla” diye konuşuyormuş aralarında. Vallahi bu dedikoduyu kim yaptı ve çıkardıysa kendini bir odaya kapatsın ve mümkünse çıkmasın o odadan. Ben okurken utandım. İşte kadının kadına ettiği! Eminim bu dedikoduyu kadınlar yapmıştır. Bundan önce Bilgili’nin birlikte olduğu kadınları hiçe sayarak, umursamayarak, küçümseyerek yapılan iğrenç bir dedikodu.
Küçümsemek
GEÇENLERDE tam da böyle bir konu için biriyle tartıştım. Kadının biri “Nazlı’ya bak, sağlam yere kapak attı” diye bir söz söyledi. Söyledi söyledi ama söylediğine de bin pişman oldu. Tırnaklarımdaki pençeleri nasıl çıkardığımı anlatamam. O ne demek? Bu nasıl çirkin bir cümle. Bunu bir kadın bir kadına söylüyor, “Kapak attı” diyor. Yahu Nazlı Çelik gayet başarılı, işinde 10 numara, kaliteli bir kadın. Bunu bir erkek söylese “Yazıklar olsun” demeniz gerekirken, “Kapak attı” demek ne demek? Utanıyorum böyle kadınlardan. Ben de tam tersine ikilinin birlikte olduğunu duyunca “Serdar Bilgili nasıl ikna etti acaba Nazlı Çelik’i?” dedim. Bakış açıları bu kadar farklı anlayacağınız.
