Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖZGÜRLÜKLER ülkesi Amerika’dan dönerken ve kafamda özgürlükle ilgili bin tane düşünce varken, uçakta ‘Suffragette’yi izledim. Film, kadınların seçme hakkı için mücadelesini anlatıyor dönemin İngiltere’sinde. Hiç edebi söz, herhangi bir laf dolandırması olmadan kadınların direne direne kazanmaları konu ediliyor. Oyuncular müthiş. O duyguyu inanılmaz hissettiriyorlar.

        Yıl 1912. Erkekler “Kadınlar siyasi konularda akli dengeye sahip değildir. Kadınlar zaten babaları, erkek kardeşleri, kocaları tarafından temsil ediliyorlar. Bugün oy hakkı verirsek yarın başka şeyler isteyecekler. Kadınlar okumamalı, eğitimli olmamalı. Eğitimli olan kadınların başının altından çıkıyor bu tür şeyler ve diğer kadınları da bilgilendiriyorlar” cümleleri sarf ediliyor filmde sürekli. Carey Mulligan’ın canlandırdığı Wattson, mahkeme heyeti karşısında “7 yaşında yarı zamanlı, 12 yaşında full çalışmaya başladım” diye anlatıyor tüm hayatını. Ve “Kadınlara oy hakkı istiyoruz diye camları kırıyoruz, posta kutularını patlatıyoruz. Çünkü siz erkekler şiddetten hoşlanıyorsunuz” diyor.

        Taciz, şiddet, köle gibi çalıştırılmak ve daha birçok şey. Kadınların her dönem bitmeyen çilesi ve daha fazlası var filmde. Ve kadınlar direne direne kazanıyorlar haklarını. Sonuna kadar dönmüyorlar kararlarından.

        Filmin sonunda da kadının oy kullanma hakkını kazandığı ülkeler sıralanıyor tarihleriyle. Türkiye 1934 yılı ile birçok ülkenin önünde listede. Ve bana göre en acısı da listenin sonunda “2015’te Suudi Arabistan’da vaatte bulunulmuştur” ibaresinin yer almasıydı. İçim daha da acıdı, daraldı. Kadının bitmeyen çilesi bir kez daha gözler önüne seriliyor filmde. Oscar’lı oyuncu Meryl Streep filmde çok az gözüküyor ama çok etkili. İzleyin izlettirin derim hanımlar, beyler.

        Hande Yener ve sosyal medya tehlikesi

        BAKINIZ Hande Yener’in başına gelene. Bir kişinin paylaştığı fotoğrafı alıp repost ediyor Hande Yener. Araştırmadan, bakmadan... Değiştirilen bir liste yayınlıyor. Hande Yener gibi ünlü bir ismin buna çok dikkat etmesi gerekiyor. Yani aslında tüm ünlü isimlerin buna çok dikkat etmesi şart marka değerini korumak adına. Çünkü o anlık sanatçıya verdiği mutluluk sonrasında çok komik durumlar yaratabiliyor.

        Hande’nin paylaştığı fotoğrafın altında birçok kişi dalga geçen yazılar yazmıştı. Bu önemsiz gibi gözükebilir ama gelecekte yapacağınız paylaşımın güvenilirliğini yok edebilir. Sonuçta kişinin kendi özel sayfası özel gazetesi anlamında. Doğru ya da yanlış, güvenilirlik ya da güvensizlik oluşturur.

        Amerika da bizim gibi

        TÜRKİYE’DE artık telefonla yaşamayan kalmadı. Yemekte olduğunuz zaman masadaki herkes sohbet etmek yerine ellerindeki telefonla ilgileniyor. Fotoğraflar çekiliyor, sosyal medyada paylaşılıyor. Gece kulübünde de böyle. Sık sık insanlar dinledikleri şarkıları giderli mesajlarla atıyorlar. Fotoğraf çekip koyuyorlar. Dans ederken, gülerken, eğlenirken, konuşurken herkesin elinde telefon var.

        Avrupa’da bunu çok göremezsiniz. Gittiğimde yazıyorum. Avrupalı insanın telefona ilgisi yok. Kulüpte filan kimse fotoğraf çekmiyor sadece dans edip eğleniyorlar. Ama yanlarında bir Türk grubu varsa onların ellerinden telefon düşmüyor.

        Amerika’da da herkesin elinde telefon var. Telefon ellerden düşmüyor. Metroda dahi internet sistemi var. Herkesin kafası cep telefonlarında. Yolda yürürken bile telefonlarından dizi ya da da film izliyorlar. Sürekli bir şeyler yazıyorlar. En belirgin benzer özelliklerimizin başında telefonla ilişkimiz geliyor Amerika ile. Onun dışında gerçekten inanılmaz benzerliklerimiz var. Yani İstanbul’da yaşayan bir kişi asla yabancılık çekmez. Trafik, kalabalık, insanlar, yol yordam, mağazalar... Hepsi bire bir benziyor.

        Diğer Yazılar