Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MAALESEF ülkemizde böyle bir durum var. İnsan sürekli kendini açıklamak, ifade etmek zorunda kalıyor. Çünkü ciddi hesap soruyor bir kesim. Dinlemeden direkt suçluyor. Hiç sorgusuz, sualsiz, araştırmadan hem de. En son nasibini Deniz Çakır almış bu suçlamalardan. Dizisi 2 hafta çekimlerini durdurdu yayınlanmıyor, söylenmedik söz bırakmamışlar. Oysa ki biraz araştırsalar öğrenecekler, bilecekler yeni yıl zamanı tüm ekranlardaki dizlerin biraz mola verdiğini. Dizilerin ilk hafta tekrarlarının yayınlandığını. Ama araştırmıyorlar ki, bilmiyorlar ki, öğrenmek istemiyorlar ki...

        EN DOĞRUSU NEDİR?

        Deniz Çakır da haliyle “Bence siz beni sevmeyin. Çünkü ben pek sevmedim” diye isyan etmiş. Uzun bir yazı yazmış. Uzun yıllardır çalıştığını, hiç izin yapmadığını, tüm ekibin şu an tatilde olduğunu, verilen aranın kendisiyle alakalı olmadığını anlatmış.

        Gerek var mı bu kadar anlatmaya? Cevap vermemek mi, vermek mi? Nedir en doğrusu? İşte asıl mesele bu. Yani tartışılan bu. Sosyal medyada eleştirilere yanıt vermek mi gerekiyor vermemek mi gerekiyor? Kimi uzman “Aman sakın yanıt vermeyin” derken, kimi de “Vermek lazım. Sevenlerinizi ciddiye aldığınızı göstermek gerek” demiş. İyi de nasıl anlayacağınız hangisi yumurta kafa, hangisi gerçek? Bunu anlamak, bulmak gerçekten çok zor.

        SOSYAL MEDYAYLA İMTİHANIMIZ

        Biri sizi eleştiriyor, yanıt veriyorsunuz, saniyesinde “Ay ben sizi çok seviyorum aslında” diye geri vites yapıyor. Ben o yüzden yanıt vermeyi bıraktım. Onları kendi haline bırakıyorum. Bir dönem sonra Deniz Çakır da bırakacak. Bergüzar Korel, Beren Saat yanıt verdiler, kendilerini anlattılar ama ne oldu? Olmadı... Çünkü hiçbir şey değişmiyor. İnsanlar dinlemiyor, anlamıyor, öğrenmek istemiyor.

        Ve sanatçıya sosyal medya aracılığıyla çok çabuk ulaştığı için aşağılamaktan hoşlanıyor, bayılıyor, “Bak ben eleştirdim o da bana yanıt verdi” diye hava atmaya başlıyor etrafta. İşte bizim sosyal medyayla imtihanımız bu. Gelişmiyor, geliştirilmiyor. Bu yazıya benzer bir yazıyı sanırım 4 sene önce de yazmıştım. Yine yazıyorum. Hep aynı, hatta daha da fena.

        Ödül töreni sonrası

        ALTIN Küre ödül törenini izledikten sonra bir kez daha kendime şunları tekrarladım:

        1-Bizim ülkemizde ödül töreni olmaz, olamaz.

        2-Bizim sanatçılarımız tören bitene kadar o salonda oturmaz.

        3-Bizde hiçbir ödül töreni böyle güzel bir açılış yapamaz.

        4-Bizde hiçbir ödül töreninde kırmızı halı bu kadar güzel olamaz.

        5-Yok kardeşim, biz bu işi öğrenemiyoruz, öğrenemeyeceğiz. Nokta.

        ‘İçerde’yi internetten izledim

        BEN de her pazartesi birçok kişi gibi ‘İçerde’yim. Bu pazartesi akşamı da İstanbul’daki yoğun kar nedeniyle evimize kapandık. Mısırlarımızı patlattık, koltuğumuza kurulduk, ‘İçerde’ olmaya hazırlanıyorduk ama o da ne? Çalışmıyor Digiturk! Kart çıkar tak, fiş çıkar tak. Ama yok olmuyor. Klasik yok işte, gelmemiş hâlâ. 2 gündür çalışmıyor.

        Hemen bilgisayardan SHOW TV’yi açtık. Ekrana bağladık. Oh mis gibi, hem ana haberi SHOW Haber’den izledik hem de ‘İçerde’ye girdik.

        Karda eve kapanınca

        - Herkes kendini yemeğe verdi.

        - Herkes kendini dizi izlemeye verdi.

        - Digiturk birçok kişinin evinde çalışmadığı için internetten yabancı diziler izlendi bol bol.

        - Netflix ve Blutv ile kar sayesinde tanıştım. Şu ara ‘Blacklist’ ve ‘The Young Pope’ arasında gidip geliyorum.

        Siz Uyurken

        - Aslında tüm mekânlar uyudu. Kimse kapılarını açamadı. Açan mekânlar oldu tabii ama çok az. Bu kez kar izin vermedi, canlı müzik sustu.

        - En çok konuşulan siz uyurken muhabbeti “Yollar açık mı?”, “Ben oraya gelebilir miyim?” oldu.

        Diğer Yazılar