Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki gün ani kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Ayşe Ersayın’ın cenazesi vardı.

        Ayşe Ersayın’ın bir dönem ünlü isimler üzerinde çok emeği var.

        Ajda Pekkan ve Bülent Ersoy gibi isimler bunlardan bazıları.

        Önceki gün uzun zamandır küs olan bu ikili de cenazedeydi. Ama artık bu geri dönüşü olmayan Ayşe Ersayın’ın yolculuğu bile ikiliyi barıştıramamış.

        Bülent Ersoy, Ajda Pekkan’ın gitmesini beklemiş arabadan inmek için.

        Ajda Pekkan gidince arabadan inip mezar başında uzun süre oturmuş.

        İyi de neden? Nedir bu küslük? Bir başsağlığı dilemek bu kadar mı zor?

        Hayır, can ciğer kuzu sarması olarak barışmaya da gerek yok.

        Kimsenin de umurunda değil zaten barışmaları.

        Ama uzaktan bir kafa selamı, bir başsağlığı yeter de artardı bile. Ki onu yapan daha da büyür, kendi farkını ortaya koyardı.

        Ölümün bile çözemediği küslük olur mu?

        Bu küslük nedeni de 2013’te bir iftar yemeğinde selam verip vermeme durumuyla başladı. Sonra tüm eski kirli çamaşırlar ortaya serildi de serildi.

        Neyse ben cenazede iki isme de bunu yakıştıramadım ki Allah rahmet eylesin Ayşe Ersayın da böyle olsun istemezdi.

        A MI, B Mİ, C Mİ, HANGİSİ?

        Kenan Işık ve Selçuk Yöntem sonrasında Murat Yıldırım’a dair...

        A- Ses tonu: Çok genç, çok zayıf, çok ince.

        B- Oturuşu: Tedirgin, vücut dili “Henüz daha alışamadım, daha yeniyim” gibi.

        C- Bilgili durmayışı: Kenan Işık ve Selçuk Yöntem öyle bir duruyordu ki o sorunun yanıtını belki bilmiyorlardı ama biliyormuş duruşu ve tavrı vardı.

        D- Hangisi: “Acaba hangisi daha iyiydi” düşüncesi sarıyor ister istemez izlerken.

        Cevap veriyorum: Kenan Işık harikaydı. Selçuk Yöntem görevi devraldı ve Kenan Işık’ı hiç aratmadı. Ancak Murat Yıldırım bu iki ustayı geçecek belki geçmesine ama zamana ihtiyacı var.

        GÜLŞEN BRAVO SANA

        Önceki gün, “Kadınlar çalışmalarını, işlerini bırakmamalı” diye bir yazı yazdım. İşte bunun en iyi örneği Gülşen’dir. Hamileydi, karnı burnundaydı, “Ben hamileyim, çalışamam” (Zor hamilelik geçirenler bu yazının dışındadır) diyen kadınların tam tersine sahneye çıktı, ülke ülke, şehir şehir gezip şarkılarını söyledi. Daha yeni doğum yaptı, fıstık gibi çıktı karşımıza. Bravo Gülşen bravo! “Kariyer de yaparım çocuk da” diyen kadınların en güzel örneğidir. Kendisini ayakta alkışlıyorum.

        HAMİLELİK HASTALIK MI?

        Benim annem 5 doğum yaptı.

        İlk kızını evde, diğerlerini de hastanede doğurmuş. Hepsi normal doğum.

        Sonrasında kalkmış çocuklarına aslanlar gibi bakmış. Evi çekip çevirmiş.

        Ben çocukken hamileliğin bir hastalık olmadığını, doğal bir şey olduğunu gördüm. Ama sonra büyüdükçe ve başka başka insanlar tanıdıkça, “Ay ben hamileyim”, “Ay ben gelemem”, “Ay ben çalışamam”, “Ay ben çıkamam” dediklerine şahit oldum.

        Bir dönem hamilelik hastalıkmış gibi yansıtılıyordu. Hâlâ etrafımda, “Hamileyim, işi bırakıyorum” diyen kadınları görünce şaşırıyorum.

        Hanımlar tabii ki zor bir dönem geçiriyorsunuz ama doğuracağınız, dünyaya getireceğiniz çocuğunuz için, onların geleceği için işinizi gücünüzü bırakmayın.

        SİZ UYURKEN...

        Fenix’in tuvaletinde iki kadın, Hakan diye biri yüzünden tartışıyor. Konuşulanlar şöyle: “Hayır bugün beni aradı”, “Hayır seni aramasına imkân yok. Aramadığını söyledi”, “Ama aradı”, “O zaman aradığına dair kanıt göster”, “Zorunda değilim. Çünkü bana ‘Seni aradığım aramızda kalsın’ dedi.” İki kadın tartışırken ben sessizce çıktım; çünkü şükürler olsun ki Hakan beni aramamıştı.

        Cihangir Hazine’ye “İçerde”nin Davut’u Rıza Kocaoğlu girince tüm genç kızların gözleri ona doğru çevrildi. Hemen fısır fısır konuşmalar başladı.

        Diğer Yazılar