Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MİDEM ağrıdı.

        İçim burkuldu.

        Samimi gelmedi, vicdan muhasebesi olduğu hiç gelmedi.

        “Bir tribün arkadaşı neden kazayı üstlenir, günümüzde insanın kan bağı olan ailesinden, canından biri bile böyle bir teklif için 10 saat düşünür?” dedirtti.

        Kenan Doğru soyadındaki gibi doğru değil, bayağı polisi, yargıyı yanlış şekilde şaşırtmayı başarmış ve 6 gündür bir yalan uğruna hapiste yatıyor. Tam da Kenan Yanlış dedirtti.

        Polis kayıtlarında adı geçmeyen bir adamın günler sonra kahraman olma çabasıyla yaptığı, “Bak itiraf ediyorum”, “Bak vicdan muhasebesi yaptım” tarzında açıklaması hiç ama hiç samimi gelmedi.

        Müebbet yatabilecekken tüm deliller ve olasılıklar ortadan kalktıktan sonra itiraf etmesi delikanlılık değil.

        İtiraf etmesi, delikanlılığın kitabını yazması, vicdan muhakemesi yapması için o gün Emrah Serbes’in ne içtiğini, nasıl bir boyutta olduğunu tam anlamıyla anlatması şart. İşte o zaman belki vicdanının gerçekten rahat etmediğini düşünebilirim.

        Sosyal medya hesabı Twitter’da yazdığı mektupla itiraf edip tam da gündeme uygun bir senaryo yazarak, “Helal olsun adama” muhabbetiyle değil yargının karşısında gerçek bir suçlu gibi her şeyi anlatması gerekir.

        BUNU DA UNUTACAĞIZ

        ARTIK her şey sosyal medyada yaşanıyor farkındaysanız. Milletin sosyal medyada üzerinden kavga etmesini geçtik, herkes itirafını bile oradan yapar oldu. Önce, “Dur ben sosyal medyada bir itiraf edeyim. Gidip sonra intihar ederim” diyen Mehmet Pişkin’i de gördük. Kim olduğunu unuttunuz değil mi? Üç sene geçti üzerinden. 18 Ekim 2014’te o videoyu çekti, derdini anlattı, şarabını içti ve sonra da intihar etti.

        Şimdi de dizi senaryosu yaşanıyor. Derdini bir güzel anlatıyor, sonra Twitter’dan yayınlıyor ve gidip teslim oluyor. Yakında bunların filmleri de çekilecek. Sosyal medya her gün yeni kahramanlar yaratmaya devam ediyor. Acımasızca...

        BU SENE MAGAZİN IRMA KASIRGASI GİBİ

        ZORLU sınavlardan geçtim. Paparazzilik, muhabirlik yaptım. 22 senedir bu işi yapıyorum. 14 senedir de yazıyorum. Ama tuhaf dönemlerden geçtiğimizin farkındasınızdır inşallah. Bu tuhaflık magazine de sirayet etti.

        Murat Başoğlu’nun saçma ilişkisi, Vatan Şaşmaz’ın tuhaf ölümü, Emrah Serbes’in “Katil benim” itirafı derken kafamız yandı. Kimi, “Oh be, 90’lar döndü. İşte magazin bu” dese de bu değildi aslında. Magazin, şu ara yaptığı ama arada kaynayan Hülya Avşar’ın, “Film çektiğimiz dönemlerde eğer beğendiğim biriyle o gün sette öpüşeceksek öpüşmeye koşarak giderdim” itirafı olmalıydı.

        Evet Hande Ataizi’nin camda sıkışması, 24 saatlik evliliği, Sibel Can’ın pencerede çıplak yakalanması, Haluk Bilginer ile Aşkın Nur Yengi’nin aşk kaçamağı gibi şeylerdir magazin.

        Yani bu sene yaşanan magazin hiç de eskisi gibi değil. Daha çok hiddet, ölüm, şiddet, nefret var. Tam da alışık olmadığımız hava durumuna benziyor. Irma Kasırgası gibi. Hatta bu yıl yaşanan magazin sevimsiz, çirkin, çiğ, baş ağrıtan, mide kastıran cinsten.

        HÜLYA AVŞAR'IN İTİRAFI

        EVET, gerçekten de 90’ların magazini. Hatta 80’lerin modası. Herkesin belki yaşadığı ama kolay itiraf edemeyeceği bir itiraf. Bunu da ancak Hülya Avşar yapardı. Ha bir de Serpil Çakmaklı. “Biz Beren Saat gibi sevişirken aramıza yastık koymazdık” demişti.

        İşte o senelerin, o yılların şöhretinin böyle bir samimiyeti vardı. Çünkü hepsi her şeyi yalansız, dolansız, olduğu gibi yaşadı. Hem de basının ve hayranlarının önünde.

        Diğer Yazılar