Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Aslında daha ilk yayına girdiği zaman izledim Netflix'in son günlerde en çok konuşulan "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?" adlı dizisini. İlk olarak afişi dikkatimi çekti. Sonra oyuncular arasında Melisa Sözen'i görünce "Tamam" dedim.

        Keza oyunculuk adına, "İlk beş say" deseniz mutlaka Melisa Sözen'i yerleştiririm. Oynamayıp yaşayanlardan Melisa Sözen. Bu dizi de farklı olmamış döktürmüş. Gözleriyle, mimikleriyle oynuyor. Bana göre Hollywood'da olsa şansı çok olacak oyunculardan.

        Ve Perihan Mağden'in aynı adlı romanından uyarlanan "Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?" dizisinde de farkını ortaya koymuş.

        Peki gerçekten bu anne-kız kimden kaçıyordu? Üstelik sürekli otellerde kalarak kaçak bir hayat süren gizemli bir anne ile genç kız hikayesinin anlatıldığı dizide, karşılarına çıkan tehditlerle de baş ediyorlar. Ve tüm bunlar olurken izleyici de geçmişlerinin üzerindeki sır perdesini aralamaya başlıyor.

        Diziyi izlerken şunları sayıkladım;

        -Ne güzel kaçıyorlar mis gibi.

        -Kıyafetler ne kadar güzel.

        -Aaa Büyükada'daki otel değil mi bu? Yer bulunmuyordu, bu diziden sonra hiç bulunmaz.

        -Bu kız kim acaba. Ne kadar güzel gerçekten.

        -İyi de parayı nereden buluyor bu anne ve kız.

        -Aşırı gizemliler. Benim de kaldığım yerde, böyle bir anne ve kız olsa kesin dikkatimi çekerdi.

        -Afiş çok güzeldi. Böyle güzel bir iş çıkacağı belliydi ama nasıl güzel kareler bunlar. Aşırı Avrupai bir iş olmuş.

        REKLAM

        Diye diye izledim.

        Melisa Sözen'in kızını oynayan Eylül Tumbar geleceğin yıldızlarından şimdiden söyleyeyim. İMDB Starmetre sonuçlarına göre 11 milyondan fazla kişi arasında yer alan oyuncu Türk oyuncuları arasında da ikinci olmuş ki, adını sıklıkla duyup öğreneceğiz gibi.

        Değişik bir yüz ifadesi var. Oyunculuğu da geliştirip katlarsa ekranlar yeni bir yüz kazandı demektir.

        Eşitsizlik

        Eşitsizlik
        0:00 / 0:00

        Hazal Filiz Küçükköse, sektörde kadın olmanın zorluklarından bahsederken, "Sert olsan erkek gibi diyerek küçümserler. Kırılgan ve itaatkar olmamız beklenir. Erkekten daha az kazanmam gerektiğine inanılır. Hakkını arasan yaygaracı olursun. Hep sana verildiği kadarıyla yetinmem beklenir" demiş.

        Kadın ve erkek arasındaki en belirgin fark ilk başta, ücret eşitsizliği. Sadece ülkemizde değil, Amerika'da kadın oyuncuların erkeklere göre film başına 1.1 milyon dolar daha az kazandığını ortaya çıkaran araştırmalar var. Ve oyuncular da bunu sık sık dile getiriyor. En son Jennifer Lawrence "Penis sahibi meslektaşlarımdan az kazandığım ortaya çıktı. Kendime kızdım. İyi bir müzakereci değildim ve erken pes ediyorum" dedi.

        Çünkü biz kadınlar ya pes edeceğiz ya da savaşacağız ki, bence sadece ücret konusunda değil her konuda savaşmamız, kendimizi ispat etmemiz gerekiyor. FakatHazal Filiz'in söylediği "Hakkını arasan yaygaracı olursun" sözüne de aşırı katılıyorum. Ücret konusunda biraz ayak direttiğin zaman da gerçekten yaygaracı oluyorsun. Ve bu kulaktan kulağa öyle bir yayılıyor ki, beş mahalle öteden çıkan sözlerden bir anda bambaşka biri olup çıkıyorsun.

        Yani lafların üzerine öyle de bir konuluyor ki, sen sen olmaktan çıkıyorsun. Bir bakmışsın bambaşka bir karakterden bahsediliyor.

        Bu yüzdendir ki, kadınlar hangi sektörde olursa olsun, çalışmak, üretmek, kendilerini ispat etmek için susuyor, susturuluyor ve eziliyor.

        O yüzden de özellikle bu sektöre ya çok güçlü bir ekiple gireceksin ya da senin demirden güçlü sinirlerin olacak.

        Başka türlüsü mümkün değil!!!

        Cihangir sonrası kümeleşmeler çoğalmış

        Cihangir sonrası kümeleşmeler çoğalmış
        0:00 / 0:00

        Madem sektöre girdik yeni kümeleşme sahalarından da bahsetmeden olmaz.

        Önceki gün Timuçin Güner ile konuşuyorduk sektördeki oyuncuların, yönetmenlerin, senaristlerin, figüranların yeni kümeleşme yerlerinden bahsetti.

        Hatırlarsanız ben de bir dönem Cihangir'de otururken meydanda bulunan Firuzağa Kahvesi'ni sık sık yazar, "Bu kahveden geçmeden kimse sektörde iş bulamıyor" derdim.

        Yani o kahvede akşama kadar oturup bir çay, bir tost ile reyting rekorları kıran dizilerde iş bulmak için yanıp tutuşan oyuncuların arz-ı endam ettiğinden bahsediyordum.

        Cihangir hala bu konuda bir numara zannediyordum. Meğer değişmiş artık.

        Yeni yerler oluşmuş. Mesela Nişantaşı, Zorlu AVM, Kadıköy gibi lokasyonlar olmuşmuş. Ve bu mıntıkaların da belli, başlı insanları kümeleşmiş. Yani senaristler, oyuncular, yazarlar, çizerler hangi bölgede oturuyor, bir araya geliyorsa birbirini koruyup kollayıp bir dizi ve filmde birbirlerine iş verdiriyorlarmış.

        Sanırım Cihangir'deki olay daha masum kaldı. En azından sektöre girmek isteyen oyuncular kendini sergilerdi öyle rol kapmaya çalışırdı. Şimdi kiminle dost ve arkadaşsan öyle iş kapıyorsun bazı semtlerde.

        Klasik zaten dost muhabbeti olmazsa şaşarım.

        Diğer Yazılar