Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCEKİ gece Teke Tek’te HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan vardı.

        Tan da lafını sakınmayanlardan olduğu için program sırasında hem kendi partisinin taraftarlarından, hem de diğer taraftan hayli sert eleştiriler aldı.

        Tan program sırasında bir ara siyasal Kürt hareketi içinde az da olsa bölünme yanlıları bulunduğunu ama Kürt siyasal hareketinin ana gövdesinin bölünmeye karşı olduğunu söyledi.

        Bunun üzerine ben de kendisine şu soruyu yönelttim:

        “30 yıllık terörün sonunda Türklerde de çok yaygın olmasa bile ‘Yeter artık. Bölüneceksek bölünelim. Bu terörle yaşamaya değer mi? Ne halleri varsa görsünler’ demeye başlayanlar var. Siyasal Kürt hareketi, Türklerden gelecek bölünme talebine hazır mı? Bunu göze alabilecekler mi?’’

        Altan Tan’ın yanıtı ilginç ama önemliydi.

        “Kürtler bölünme istemiyor. Türkler bölünmek isterse buna da karşı çıkarız. Türkiye bölünemez’’ dedi.

        “Yani o zaman da Kürtlerin bir bölümü bölünmemek için mi dağa çıkacak?’’ diye sordum.

        Güldü.

        Altan Tan’a göre, Türkiye’nin sorunlarından kurtulmak için bölünmeye değil daha fazla demokrasiye ihtiyacı var.

        Daha demokratik bir Türkiye’nin bölgedeki sorunları çözme gücü daha fazla olacak diye düşünüyor ve AK Parti iktidarının Ortadoğu’yu bilmediğini, bilmediği için de bir Ortadoğu tasavvuru geliştiremediğini ve politikası olmadığı için şu anda ciddi bir panik yaşadığını söylüyor.

        Sürekli bir sonraki seçimi düşünerek üretilen politikaların sorunları çözemeyeceğini vurguluyor.

        Tan, “AK Parti hep bir sonraki seçime kadar zaman kazanmaya çalışan samimiyetsiz bir tavır içinde. Ama bölgedeki gelişmeler beklemiyor’’ diyor.

        Tan, Öcalan’ın yapmış olduğu “Silah dönemi bitti’’ çağrısının hâlâ geçerli olduğunu, hükümet süreci bitirse bile silahların yeniden ele alınmaması gerektiğini söylüyor...

        Kendinize izletin, bize değil

        DÜN televizyonda bir reklam gördüm.

        Gayet iyi hazırlanmış, son derece doğru çağrı yapan bir reklam spotu.

        Özü şu:

        “Tarım arazilerine sanayi tesisleri kurmayın. Yerleşim alanlarını tarım arazileri üzerine inşa etmeyin. Bakın atalarımız yerleşimlerini tepelere kurmuş, tarım arazilerini tarıma bırakmışlar.’’

        Kendi kendime, “Çok doğru. Herhalde bir çevreci örgüt, hükümeti uyarmak için böyle bir spot hazırlamış’’ diye düşündüm.

        Hatta o örgüt hangisidir bilemeden cesaretine hayran kaldım.

        Öyle ya, böyle bir spot hazırlayıp hükümetin gözüne soktukları için her an paralelci ilan edilebilir ya da darbe teşebbüsüyle suçlanabilir, eski Türkiyeci olmakla itham edilebilirlerdi.

        Reklamı yayınlayan televizyon kuruluşununki de iyi cesaretti.

        RTÜK’ün AK Partili üyeleri tarafından cezalandırılmaları büyük ihtimaldi.

        Ben bunları düşünürken reklam sona erdi.

        Bir de baktım ki reklam bir kamu spotuymuş ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlatılmış.

        Şaşırdım ve güldüm.

        Bence bu spotun gösterilmesi gereken yer televizyon izleyen bizlerin evi değil, Bakanlar Kurulu toplantı salonuydu.

        Çünkü tarım arazilerini imara açan biz değiliz.

        Zeytinliklerin yok edilmesine yol açan yasal değişikliği yapan da biz değiliz.

        Her türlü araziden rant elde etmeye çalışan da biz değiliz.

        Tüm bunlar AK Parti hükümetinin icraatı.

        Bakanlık bu spotu hükümete izletsin.

        Birer kopyasını da belediyelerine.

        Çünkü bunu bize söylediğiniz zaman, “Siz yapmayın, bizimkiler yapsın’’ demek istediğinizi düşünüyoruz.

        Kişi kendin bilmek gibi...

        MİLLİ maç yorumu yapınca beğenen oldu, eleştiren oldu.

        Bazıları da “Senin işin mi?” dedi.

        Umur Birand kardeşim ise “Fatih Abi, seninki biraz İngiliz tipiydi. Anlamaz bunlar” dedi.

        Güldük.

        Sonra da bizim spor servisi bu konuyla ilgili benimle bir röportaj yaptı.

        Ben de “Yıllarca spor kulübü yönettim. 40 yıldır futbol izlerim. Üstelik de eski spor yazarıyım. Bugünün pek çok önemli spor yazarı yanımda yetişti. Kabzımallar spor yorumu yapınca oluyor da ben yapınca mı olmuyor?’’ dedim.

        Bunun dememin üzerinden 15 gün geçti herhalde.

        Kabzımallıktan spor yazarlığına geçen vatandaşın jetonu yeni düşmüş olmalı ki, dün bana hakaret yağdırmış.

        Ben “Kabzımaldan spor yorumcusu olmaz” demedim.

        “Kötü olur” da demedim, ama zannediyorum büyük bir komplekse sahip olduğu için hakaret ve yalanlarla saydırmış.

        Elbette ki kendisini muhatap alacak halim yok.

        Bu denli süfli bir tarza yanıt vermem söz konusu değil.

        Hakaretlerini de önemsemiyorum.

        Sadece kendisine iftira davası açacağım.

        Yalan yazmamayı öğrensin diye.

        Gerçi öğrenme kapasitesinin de olduğunu zannetmiyorum ama denemekte fayda var.

        Bu vatandaş yazısını, “Kabzımalım, hıyardan iyi anlarım’’ diye bitirmiş.

        Daha önce de kabzımal diyenlere aynı yanıtı verirdi.

        Ne diyeyim, “Kişi kendin bilmek gibi irfan olmazmış”.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Dinimiz rant, imanımız para olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar