Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON yıllarda iktidar cenahına yönelik haberlerle ilgili olumlu veya olumsuz geri dönüş almaya pek alışkın değildim doğrusu.

        Bu nedenle dün hayli şaşırdım.

        Nedenini hemen söyleyeceğim.

        Dün Konyaspor Başkanı Ahmet Şan’ın, telefonunda “ByLock” olduğu iddiasıyla gözaltına alınıp ardından hemen serbest bırakılmasıyla ilgili bir yazı yazdım ve “Dedikodular, Şan’ın üzerindeki bazı gayrimenkulleri devrettikten sonra yeniden gözaltına alınacağı yolunda” dedim.

        Dün Başbakanlık’tan konuyla ilgili bir yetkili aradı.

        “Dedikodular olabilir ama doğru değil. Söz konusu şahsın tüm mal varlığına mahkeme tarafından tedbir konuldu. Herhangi bir varlığını satması ya da devretmesi, yargı süreci tamamlanıncaya kadar mümkün değil” dedi.

        Adalet duygusu adına sevindirici bir haber.

        Ancak mahkeme tarafından serbest bırakıldığı sırada, “Mal varlığına tedbir konularak serbest bırakılmıştır” ifadesi yer almıyordu.

        Bu tedbir sonradan koyulduysa bile çok iyi olmuş.

        **************

        TÜRK MİLLETİ GARİPTİR

        NEYZEN Tevfik’in “Türk milleti” diye bir şiiri vardır.

        Hani “Türk milleti gariptir, her lafı pek kaldırmaz...” diye başlayan.

        Bu ülkede her gün bu şiiri hatırlatacak bir olay olur.

        Son meselemiz, MİT Müsteşarlığı’nın Başbakanlık’tan alınarak Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması.

        Herkes pek bir kızdı.

        “Vay efendim nasıl olurmuş.”

        Zannedersin ki, yeni oldu.

        Yahu zaten fiili olarak MİT, Cumhurbaşkanı’nın kontrolünde, bu bir.

        İki, 2019 yılında geçilecek başkanlık sistemi gereği, MİT dahil pek çok kurum Başbakanlık makamı ortadan kalkacağı için yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanacak.

        Zaten yeni Anayasa’nın 2019’da yürürlüğe girecek olmasının nedeni, o süre içinde gereken yasal değişikliklerin yapılarak devletin organizasyon şemasının yeni sisteme uyarlanmasıydı.

        Bu da o değişikliklerden bir tanesi.

        Neyzen’in dediği gibi, “Fiili duruma aldırmıyoruz, ama ortaya çıkınca kızıyoruz”.

        **************

        ANLATIN BAKALIM İNANACAK MIYIZ?

        BALYOZ Davası’nın başından beri sorduğum bir soru var bu köşede.

        Darbe konuşmaları yaptıkları, darbe planladıkları, seçilmişlere karşı harekete geçmek istedikleri gerekçesiyle asla bu yönde bir harekete geçmemiş adamları “niyet okuma” yöntemiyle hapse attınız.

        Peki bu yönde harekete geçenlere niye dokunmadınız?

        27 Nisan 2007 günü Türkiye bir “muhtıra”ya uyandı.

        Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde iktidarı ve yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini hedef alan bir açıklama, bir “muhtıra” yayınlandı.

        Çok açık biçimde demokrasiye indirilmeye çalışılan bir darbeydi ve sonuçları oldu.

        367 garabetiyle de birleşince ülke bir sistem değişikliğine sürüklendi.

        Başkanlık sistemine geçişin ilk ve büyük adımı atıldı, seçimler muhtıra gölgesi altında yapıldı ve “yeni bir Türkiye” ortaya çıktı.

        Muhtıranın altında imzası olan dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, “Muhtırayı ben kaleme aldım” diye itiraf da etti.

        Yani ortada gerçek bir “darbe girişimi”, hakiki bir “demokrasiye müdahale” vardı.

        Ama parmağını bile kıpırdatmamış komutanlar içeri tıkılıp müebbetlere mahkûm edilirken Büyükanıt hakkında dava bile açılmadı.

        Hadi biri bana bunu da anlatsın.

        Anlatabilirse.

        Yersek...

        **************

        ‘ATLET’ DOĞAL DA ‘DON’ DEĞİL Mİ?

        SEVGİLİ Ertuğrul Özkök, kayınpederinin atletli bir fotoğrafını koymuş dün köşesine.

        “Türk insanı bu kolsuz fanilayı giyer. Çok halk işidir” demiş.

        Olabilir. Kendi adıma hayatımda ne atlet giydim, ne de fanila.

        Sevmem, şık bulmam. Hele hele gömleğin altından görünen atlet izinden nefret ederim.

        Ama giyen giyer. Dediğin gibi yaygın da olabilir.

        Kusura bakma Ertuğrul Abi ama yine de bu o fotoğrafı haklı çıkarmaz.

        Bildiğim kadarıyla Türk insanı don giymeyi de sever, ama hiçbirimiz ortalığa donla çekilmiş fotoğrafımızı saçmıyoruz. En azından aklı başında olanlarımız.

        Yarın daha da doğal ve daha da halktan görünmek için donla fotoğraf mı verecek siyasetçilerimiz.

        Türk insanının, hatta tüm insanların sevdiği ve yaptığı başka şeyler de vardır mutlaka ama bunları da yanlışlıkla yayınlayan ve sonra mustarip olan bazı kişiler dışında yayınlamıyoruz, gazetelere basmıyoruz.

        Üstelik de halktan biri olduğu üzerinden akan Kılıçdaroğlu’nun halktan biri olduğunu kanıtlamak için atletle bir fotoğrafa da ihtiyacı olduğunu hiç düşünmüyorum.

        Bazı okurlar da “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın torununa Kuran öğretirken çektirdiği fotoğrafı eleştirmedin ama...” demişler.

        O günlerde köşem yoktu.

        Ama şunu söyleyebilirim.

        O fotoğraf da doğal değildi, bu da değil.

        Bilin ki, Kılıçdaroğlu’nun torununa matematik dersi çalıştırırken bir fotoğrafı yayınlansaydı ona da bir şey demezdim.

        **************

        KULÜP YAYINCILIĞI

        PAZARTESİ akşamları Bloomberg HT kanalında Fatih Kuşçu meslektaşımla spor sohbeti yapıyoruz.

        Geçen pazartesi konu Fenerbahçe’ye geldiğinde “Aykut Kocaman’ın Aziz Yıldırım’dan intikam aldığını” söyledim gülerek.

        Ama kimbilir belki “Aziz Yıldırım da Fenerbahçelilerden intikam alıyordur” diye de düşünmüyor değilim olan biteni gördükten sonra.

        Aykut Kocaman, Trabzonspor karşısındaki futbollarını görünce “Vardar’a istediğimiz kadar gol atarız” demişti.

        Ben ise ekranda, “Fenerbahçe bu sezon kime 3 gol atmış, Hangi maçı gol yemeden tamamlamış da Vardar’a 3 gol atacak” demiş ve sormuştum: “Soldado’yu kenarda oturtan, gol umudu pek de bir varlık gösteremeyen Ahmethan olan Kocaman nasıl geçecek Vardar’ı?”

        Önceki akşam Fenerbahçe, Vardar’a bir kez daha yenilerek elendi.

        Ve yıllar önce, “Fenerbahçe hem Aziz Yıldırım’dan, hem Aykut Kocaman’dan kurtulmalı” diye bağırmaya başlayan Serdar Ali Çelikler’i bir kez daha haklı çıkardı.

        Bu arada en çok güldüğüm ise Fenerbahçe TV oldu.

        Fenerbahçe, Vardar’a elenir elenmez, Fenerbahçe Basketbol Takımı’nın Avrupa Şampiyonu olduğu maçı yayına verdiler. Çok iyi bir yayıncılık örneği.

        Keşke Galatasaray TV’yi yönetenler de Galatasaray, Östersund’a elendiği akşam 2000 yılındaki UEFA Kupası finalini yeniden yayınlasalardı.

        **************

        TASVİP

        BİR kadın güreşçimiz, Yasemin Adar, dünya kadınlar güreşinde ilk kez Türkiye’ye altın madalya kazandırıyor.

        Ve şampiyon olduğu müsabaka sona erdiği anda meslektaşı olan erkek arkadaşı, minderin kenarına elinde bir çiçek ve yüzükle gelerek genç kadına evlenme teklif ediyor.

        Gayet hoş, neşeli, alışılmadık bir hareket.

        Herkes bunu konuşuyor.

        Güreş Federasyonu Başkanı Musa Aydın ise “Biz tasvip etmedik” diye bir açıklama yapıyor.

        Giderek tatsız tuzsuz olan bir ülkede böyle bir hareketi tasvip etmemek, ancak bu ülkenin tatsızlığına yakışacak bir açıklama olabilir.

        Vallahi de billahi de ben çok tasvip ettim.

        Ben de Federasyon Başkanı’nın açıklamasını tasvip etmiyorum.

        Ayrıca da etsen ne olur, etmesen ne!

        Kızı alan Üsküdar’ı geçti bile...

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Başarısız olmak için yola çıkmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar