Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, yıllardır ama son dönemde daha da artan bir ısrarla, Türkiye’nin özellikle komşularıyla olan dış ticarette kendi para birimlerini kullanmalarını, genel olarak da tüm uluslararası ticarette dolar bağımlılığının bir kenara bırakılmasını savunuyor, bunu gündeme getiriyor, muhataplarına bu yönde mesajlar veriyor.

        Aslında bunu en yüksek sesle ve en açık biçimde Türkiye Cumhurbaşkanı gündeme taşısa da, Avrupalı pek çok lider de doların uluslararası para birimi olmasından duydukları rahatsızlığı zaman zaman dile getirmekten çekinmiyorlar.

        Dünyada böyle bir lobi gücü oluşuyor.

        Peki bunun nedeni ne?

        Bunun tek nedeni, ABD Merkez Bankası’nın “yaptırımları” ve “cezaları”.

        ABD, doların uluslararası ticaretteki egemenliği hatta tekeli üzerinden tüm dünya ticaretini kendi politik çıkarları yönünde kontrol ediyor.

        Avrupalı finans kuruluşları son yıllarda Sudan, İran ve Küba gibi ülkelere uygulanan yaptırımları ihlal ettikleri gerekçesiyle ABD tarafından “kesilen” çok ağır cezalarla karşı karşıya kaldılar.

        Bu ceza, yapılan pazarlıkların sonucu asla ortaya çıkmadığı için net olarak bilinmese de, kesilen ceza miktarının 50 milyar doları bulduğu tahmin ediliyor.

        Mesela, İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse, ABD’de bir adli soruşturmada 20 yıldan bu yana suçlu bulunan en büyük banka oldu ve Amerikalıların vergi kaçırmalarına yardım ettiği gerekçesiyle 2.5 milyar dolar ceza ödemek zorunda kaldı.

        Ardından Fransız bankası BNP Paribas’nın İran’a yaptırımları deldiği şüphesiyle soruşturma yürüten ABD Adalet Bakanlığı’nın soruşturmayı sona erdirmek için bankanın ceza olarak 8.9 milyar dolar ödemesini istedi. BNP bilançosunda dava ve hukuki cezalar için yaklaşık 2.7 milyar Euro (3.7 milyar dolar) karşılık ayırmak zorunda kaldı ve pazarlığa oturdu.

        İki diğer başka banka Fransız Credit Agricole ve Societe Generale’in Manhattan Bölge Savcısı tarafından İran ambargolarını deldiği için soruşturmaya alınacağı ortaya çıktı.

        ABD’li federal ve eyalet makamları, ABD’nin kara listeye aldığı ülkelerle iş yaptıkları şüphesiyle incelemeye alınan Alman bankaları Commerzbank ve Deutsche Bank ile mahkeme dışında anlaşmak üzere görüşmelere başladı.

        RBS gibi İngiliz bankalarının bazıları da benzer suçlamalarla karşılaştı.

        Diyeceksiniz ki:

        “Ödemesinler bu paraları.”

        Ödemeyebilirler elbet ama bu sefer de bu bankaların ve hatta belki bu ülkelerin tüm bankalarının dolar para cinsinden uluslararası işlem yapması yasaklanabilir, yani SWIFT kanalları kapatılabilir.

        Bu yüzden başta Macron ve sonrasında Merkel bu duruma tepkili.

        “Dolar dışı para birimi” arayışında Erdoğan bu yüzden pek de yalnız değil.

        **************

        SAYGIDEĞER OLMAK ŞART MI?

        RAKKA’da Öcalan posterlerinin açılması ve Türkiye’nin buna gösterdiği tepkiden sonra ABD tarafından bir açıklama geldi. Dediler ki: “Bizim açımızdan Öcalan saygı görmeye layık bir şahsiyet değildir.”

        Ben ABD’nin bu açıklamasında samimi olduğunu düşünüyorum.

        Ama açıklamaya koymayı unuttukları bir bölüm var.

        O da şöyle:

        “Biz politika olarak saygı görmeye layık olmayanlarla da işbirliği yapmaktan kaçınmayız. Yeter ki o gün için bizim çıkarımız birlikte çalışmayı gerektirsin.”

        **************

        BAYKAL’A UYGULANAN TEDAVİ

        BAYKAL’a uygulanan tedaviyi gündeme getirdiğim yazının sonucunda bu yıl TUS’a girip kazanacak ölçüde “nöroloji” bilgisine sahip olmak üzereyim.

        3 gündür bu konuda söz sahibi ne kadar bilim insanımız, doktorumuz varsa neredeyse tamamıyla konuştum.

        Öncelikle konuştuğum tüm doktorların nezaketi, zarafeti ve bilgilendirme konusundaki hassasiyeti beni çok sevindirdi.

        Bu ülkede artık unutmaya başladığımız bir tavırdı ve unutulmadığını gördüğüm için çok mutlu oldum.

        Dünya Nöroşirürji Dernekleri Federasyonu Serebrovasküler Hastalıklar ve Tedavisi Komitesi Eşbaşkanı Prof. Talat Kırış’ın söyledikleri özetle şöyle:

        “Her şeyden önce nörolojik bilimlerle uğraşan branşlarda bile beyin damar hastalıklarıyla özel olarak uğraşmayanların fikir beyan etmesi doğru değildir. Dahası bu konuyla ilgili olsa bile hastayı görmemiş, filmlerini bilmeyen birisinin bu konuda konuşması doğru değildir.

        Bu yarın bu hastalık nedeniyle hastaneye başvuracak hastalar açısından da çok önemlidir.

        İnme başlıca nöroloji branşının alanına girer. Bugün dünyada gelişmiş merkezlerde inme ve beyin damar hastalıklarına modern yaklaşım, inme ekibi (stroke team) tarafından müdahale edilmesidir. Bu ekipte bir nörolog, bir nöroşirürjiyen ve bir endovasküler girişim yapabilen uzman ve yoğun bakım uzmanı bulunur. Bugün inme geçiren bir hastaya yapılacak müdahalenin kararı, hastanın yaşı, tıkanan damarın yeri, hangi parçasının tıkandığı (kökü veya ucu), hastanın hastaneye geliş saati, MR görüntülemedeki bulgular, hastanın klinik durumu ve elbette eşlik eden diğer hastalıklar ve tıbbi geçmişi doğrultusunda bir değerlendirme yapılarak verilebilir. Bu konuda en üst düzeyde yapılmış ve Klas 1 Bilgi (tıpta en güvenilir bilgi anlamına gelir) sağlayan beş çalışmada, inmede beyin damarlarının damar içinden girilerek açılması ve stent kullanımı araştırılmış, başarılı bulunmuş ve rehberlere girmiştir. Bu şu demektir: İlk altı saat içinde inmeyle gelen hastalarda gelişmiş bir merkeze hasta ulaştığında bu tedaviyi yapmak değil, yapmamak hatadır.

        Fazla tıbbi detaya girmek istemiyorum ama beyinde büyük bir damar tıkandığı zaman onun hemen etrafındaki merkezde bulunan hücreler ölür, ancak etrafında penumbra dediğimiz geniş bir alanda bir süre daha yaşamaya devam ederler. İşte amaç hızlı bir şekilde damarı açıp bu hücreleri kurtarmaktır. Ne yazık ki tıpta yapılan her işlem bir öngörülebilir risk taşır. Bu tedavinin de risklerinden biri inmenin kanamalı inmeye dönüşmesidir ki hiçbir şey yapmasanız da bu risk vardır.”

        Bu konuşmanın ardından Baykal’a tedavi uygulayan merkezle de konuştum ve Kırış’ın söylediği protokolün aynen uygulandığını söylediler.

        Herkesin bilgisine...

        **************

        SİNDİRENE KUPA SİNDİREMEYENE SODA

        SPOR Bakanı Osman Aşkın Bak, Galatasaray’ın sahaya 11 yabancıyla çıkmış olmasını eleştirerek “İçime sinmedi” demiş.

        Vallahi kurallara aykırı bir durum yoksa eğer, sinse de çıktı sinmese de çıktı 11 yabancı sahaya.

        Benim Spor Bakanı Bak’a sormak istediğim bir şey var.

        Sayın Bakan acaba Fenerbahçe Basketbol Takımı’nın sahaya 5 yabancıyla çıkmasını, geçen yıl Eurolig finalinde tüm maçı yabancı oyuncularla oynayarak şampiyon olmasını ve tek yerli oyuncu kaptan Melih Mahmutoğlu’nun sahaya sadece kupa töreninde ayak basmasını içine sindirebilmiş mi?

        Onu sindirdiyse bunu da sindirir.

        Olmadı bir soda.

        Sağlığa da yararlı.

        **************

        KELEBEK KONDURMAK

        HÜRRİYET’in her yıl düzenlediği Altın Kelebek ödüllerinde tartışmalar daha adaylık aşamasında başladı ve herkes kızgın.

        Aslında içinde birkaç televizyon kanalı da barındıran bir medya grubunun böyle bir yarışma yapması baştan yanlış ve herkesten önce kendi başlarını ağrıtıyor.

        Geçmişte aynı anda hem Hürriyet’te hem Kanal D’de çalıştığım, yöneticilik yaptığım için meseleyi “dahili hattan” biliyorum.

        90’lı yılların ortalarında, Kanal D’de genel müdür yardımcısı olduğum dönemde benim ve Genel Müdür Faruk Bayhan’ın çektiği sıkıntıyı bir Allah bilir.

        Bir örnek vermek gerekirse, o zamanın en popüler komedi programlarından birini yapan bir dostumuz vardı.

        Her yıl Altın Kelebek öncesi Bayhan’a gelir.

        “Faruk’çuğum, herhalde bu yıl Altın Kelebek bana gelecek değil mi?” diye lafa girer, sonra Altın Kelebek gelmezse Star’ın transfer teklifi olduğu hatırlatılırdı.

        Kendisinin Altın Kelebek alması da yetmez, bir Kelebek de eşi için talep edilirdi.

        Aynı durum pek çok sunucu, haberci, spiker için de geçerliydi.

        Herkes grubun kendi adamını kayırmasını beklerdi.

        Diyeceksiniz ki: “Peki ödül bu kişilere verilir miydi?”

        Açık söyleyeyim, ne Faruk Bayhan ne de ben bir kez olsun bu talepleri Hürriyet’e iletmedik.

        Utandık.

        Ama genelde ödül o kişiye ve eşine verildi.

        Ne yalan söyleyeyim, hak ediyordu zaten.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kuralları koyarken uygulanacağını bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar