Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini alması epey bir gürültü kopardı.

        Okuyanlar hatırlayacaktır, ben bu alımı hep savundum.

        NATO üyesi Yunanistan S-300’leri alırken mesele olmayacak, Türkiye S-400 alırken eleştirilecek.

        Yok öyle üç kuruşa beş köfte.

        Türkiye’nin tehdit algısı, kendi belirleyeceği bir durumdur ve ona göre savunma sistemi kurar.

        Türkiye’nin bir bildiği var ki S-400 alıyor.

        Ancak mesele şu ki, S-400’ler tek başına gelen bir sistem değil.

        S-400 sistemini kurmak ve işletmek için “destek” gerek.

        Yani bir grup “personel” gerek.

        Haliyle bu personel Rus olacak. Daha doğrusu Rus ordusundan bir grup gelecek ve en azından bir süre, S-400’lerin kurulması ve kullanılması aşamasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek ve eğitim verecek.

        Sorun da burada baş gösteriyor.

        NATO üyesi bir ülkede, NATO dışında bir ülkenin, hatta NATO’ya hasım bir ülkenin askeri personeli, NATO’ya bağlı bir ordu içinde geçici de olsa görev yapacak.

        Bu durum NATO’yu rahatsız ediyor.

        Daha doğrusu NATO’ya bahane teşkil ediyor.

        Sorun mu?

        Sorun.

        Aşılamaz mı?

        Aşılır.

        Aynen futbolda ya da diğer spor branşlarında olduğu gibi, bu personeli Türk vatandaşlığına geçirirsiniz. Sorun ortadan kalkar.

        Kimi Türk vatandaşı yaptığımızın hesabını da NATO’ya verecek halimiz yok ya!

        **************

        SINIR İÇİ ELEŞTİRİ

        ABDULLAH Gül’e yönelik eleştiriler sürüyor.

        Anlamadığım şu.

        Bu ülkede başbakanlık yapmış, Dışişleri Bakanlığı yapmış, Cumhurbaşkanlığı yapmış biri, Türkiye’nin meseleleriyle ilgili fikrini beyan etmeyecek de kim edecek!

        Onca birikim, onca tecrübenin bir anlamı yok mu?

        Bunu söyledim diye bana da kızıyorlar.

        Dün bir AK Partili dostum aradı.

        “Gül’ü savunuyorsun ama hata ediyorsun” diye.

        “Savunmadım. Gül’ü eleştirdiğim zamanlarda beni arayıp ‘Yapma’ diyen de sensin. Ben sadece saygı gösterilmesini istedim. Bundan da mı gocunuyorsunuz?” dedim. Yıllardır Abdullah Gül’le görüşmemişim.

        Bir gezisine katılmayı son anda iptal ettiğim için zaten yıllardır bana kızgın.

        Üstelik de Gül’ün kokmaz bulaşmaz tavrını yıllardır eleştiren benim.

        Ama “Yahu adama saldırmayın” dediğim için kızılan da benim.

        Bunları söyleyince AK Partili dostum şöyle dedi:

        “Sen bir bak bakalım, Abdullah Gül son aylarda kaç kez İngiltere’ye gitmiş.”

        İşin vardığı noktaya bakar mısınız!

        Artık seyahat özgürlüğü bile sınırlı.

        Eğer fikrinizi söyleyecekseniz sınır dışına çıkmayacaksınız!

        **************

        'YA ÇIKARSA' KORKUSU

        MİLLİ Piyango’nun büyük ikramiyesi herkesin hayalini süslüyor.

        Niyeyse 61 milyon TL. Muhtemelen Milli Piyango Genel Müdürü Trabzonlu olmalı.

        Yoksa ya 60 olurdu, ya 65.

        Yolda yürürken bile piyango bayilerinin hedefi oluyorum.

        “Fatih Abi al bir bilet” diye.

        Almıyorum kardeşim.

        Kumara, şans oyunlarına karşı olduğumdan falan değil.

        Havadan gelen 61 milyon TL iyi bir şey değil.

        Halimden memnunum.

        61 milyonu bulursam sapıtırım.

        Gördüğüm kadarıyla Milli Piyango’nun büyük ikramiyesi kimseye şans getirmedi.

        O yüzden bilet almıyorum.

        Korkum kazanmak.

        Çıkmayacağını bilsem alırım.

        Ama ya çıkarsa.

        ************

        100 BİN DOLAR

        GERÇEKTEN durumumuz vahim.

        Giderek ar, hayâ duygusunu kaybediyoruz.

        Bir kadın sanatçımız, medyaya ciddi ciddi açıklama yapıyor. “Bir Arap şeyhi bana 100 bin dolar önerdi.”

        Yahu böyle bir açıklama olur mu? Bu nasıl bir şeydir.

        “Bana 100 bin dolar önerdiler” demek, “Bana ... muamelesi yaptılar” demek.

        Böyle bir şey söylenir mi?

        ********

        ÇOK CİDDİ BİR SORUN

        SON günlerin tartışmalı örgütü HÖH.

        Yani Halkın Özel Harekâtı.

        Yeni KHK’daki 121. maddeyle birlikte herkesin bakışları bu gruba çevrildi.

        Tabii ki, haklı olarak.

        Devletin ordusu, jandarması, polisi, Polis Özel Harekât’ı varken, nereden çıkıyor böyle “sivil” bir özel harekât grubu diye.

        Silahlanan, bu silahlanmayı gizlemeye gerek görmeyen bir grup.

        Şunu sormak isterim.

        Ben kalkıp “Fatih’in Özel Harekâtı” diye bir grup kursam ve bunları silahlandırsam, özel eğitimler verdirsem, kamplar kursam, ciddi bir devlet böyle bir oluşuma nasıl bakar?

        Son derece haklı olarak devlet sorar, “Sen manyak mısın, ne halt etmeye çalışıyorsun? Böyle bir şey bir devlette olur mu?” der.

        Çok da doğru yapar.

        Bir devlet, ciddi bir devlet, egemen bir devlet, güçlü bir devlet, kendine güvenen bir devlet böyle bir şeye asla izin vermez.

        Eğer verirse devlette bir sorun var demektir.

        Bu soruna “özgüven sorunu” denir.

        Bir devlette özgüven sorunu var ise...

        İşte o çok ciddi bir sorun demektir.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Ciddiye alınmayacak sorunların ciddiye alınarak büyütüldüğünü anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar