Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MURAT Bardakçı ile kerameti kendinden menkul birtakım sözde “âlimlerin” sözleri üzerinden yaptığımız tartışmayı uzatmak istemediğimi yazdım birkaç gün önce.

        Gerekçesini de anlattım: “Zaten kamplaşmış bir ülkede bu kamplaşmanın artmasını isteyenlere alet olmak istemiyorum.”

        Gerçekten de durum iyiden iyiye böyle olmaya başladı.

        Her gün yeni bir görüntü, yeni bir “fetva”.

        Birkaç dakikalık görüntüler, sosyal medya üzerinden dolaşıyor.

        Tehlikeli olan şu.

        Bazen makul bir sohbet bile, içinden bir bölüm bağlamından koparılarak yayınlanıyor ve söyleyenin söylemediği bir şey söylüyormuş gibi algılanabiliyor.

        Bu yüzden de bu algı operasyonunun parçası olmak istemeyenler dikkatli olmalı.

        Bu uyarıyı yaptıktan sonra, “hakiki bir rezalete” bakmak istiyorum.

        Daha önce de “abuk sabuk” cümleleriyle gündeme gelmiş bir Akit TV programcısı, Afrin’de sivillerin öldürüldüğü yolundaki iddiayı yanıtlamak ve yalanlamak istiyor.

        Yalanlama yöntemi ise akıl alır gibi değil:

        “Biz sivilleri öldürecek olsak Afrin’den değil, Cihangir’den, Nişantaşı’ndan, Etiler’den ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başlarız.”

        Bu ister gerçekten fikir olarak söylenmiş olsun, isterse Türkiye’yi iyice karıştırmak isteyen bir dış gücün isteği üzerine söylenmiş olsun, “vatana ihanet”in son ve hatta zirve noktasıdır.

        Bu cümle başından sonuna kadar “nefret suçu” tanımının içine girmesinin yanı sıra yayıncılık açısından da büyük bir tehlikenin işaretidir.

        Bikinili kadınların memlekete verdiği zararları gayet iyi tespit eden RTÜK’ün bu cümlenin verdiği zararı görüp göremeyeceğini merak ediyorum.

        Cumhuriyet’in savcılarının ne yapacağını ise daha çok merak ediyorum.

        ***********

        NİŞANTAŞI’NI SEN ANLAT MURAT

        BU adamlar Etiler’i, Nişantaşı’nı, Cihangir’i ne zannediyorlar çok merak ediyorum.

        Emin olsunlar, muhayyilelerinde canlandırdıkları şeyler pek olmuyor.

        Mesela buralarda binalar genelde eski ve az katlı olduğu için asansörlerde bir şey olmadığını söyleyeyim de heyecanlanmasınlar.

        Özellikle Nişantaşı’nda yaşayanlar genelde orta yaşı çoktan geride bırakmış insanlar.

        Orada da pek bir şey olmaz. İsteseler de pek olmaz.

        Etiler’de de durumun çok farklı olmadığını bilsinler.

        Emin olsunlar, başka semtler buralardan çok daha heyecan verici olabilir onların beklentileri açısından.

        Aslında bunu en iyi Murat Bardakçı anlatır onlara.

        Ben söylesem inanmazlar belki ama en az üç kuşaktır Nişantaşılı olan Bardakçı anlatırsa belki inanırlar.

        Hakikaten Murat bir anlatsana şunlara Nişantaşı’nda neler olduğunu ya da neler olmadığını.

        Belki seni dinlerler.

        ***********

        ÇEKYAT

        ÇEKYA Salih Müslim’i serbest bıraktı.

        İadesinin pek bir önemi yoktu zaten.

        Ve vermesi sürpriz olurdu asıl.

        Niye mi?

        Çünkü YPG/PKK’nın Çekya’da, Prag’da zaten “resmi” bir temsilciliği var.

        Bu temsilciliğin açılışında Çek yetkililer de hazır bulunmuş.

        Temsilciliğin Çek güvenlik güçleriyle yakın ilişkisi olduğu da söyleniyor.

        Bunları bilince şaşırtıcı olan iade edilmemesi değil, gözaltına alınmasıydı aslında.

        “Herhalde ABD’nin bir hediyesidir” diye düşünülmüştü.

        Ama çok aktörlü Ortadoğu oyununda, kimin kiminle yatağa girdiği bilinmediği için yakalanması ile serbest bırakılması bir oldu.

        ***********

        HOLLANDA TV’SİNE NE ANLATTIM

        10 gün kadar önce Hollanda Devlet Televizyonu’ndan aradılar.

        Türkiye’nin derdini iyi anlatamadığını yazmıştım, okumuşlar ve “Haklısınız. Biz bir program yapsak anlatır mısınız?” dediler.

        “Tabii anlatırım” dedim.

        Hollandalı genç bir muhabir geldi ve anlattım.

        PKK’nın Kürtlerin haklarını savunan bir örgüt olmadığını, aksine en fazla Kürt’ün canına kıyan bir örgüt olduğunu, Kürtleri terörize ettiğini, Kürtlerin legal siyaset yapmak isteyenlerinin üzerinde “terör vesayeti” kurduğunu, biraz saygı görmeye başlayan Kürt siyasetçileri hemen ya öldürdüğünü ya da pasifize ettiğini anlattım.

        Avrupa’da adi bir kriminal örgüt gibi çalıştığından, uyuşturucu ticaretindeki rolünden, Hollanda’daki ve Almanya’daki “mafya” bağlantılarından söz ettim.

        Bu örgütü Türkiye’yle su sorunlarından ötürü Hafız Esad’ın desteklediğini, şimdi de dönem dönem farklı emperyal güçlerin hizmetinde olduğunu, şu an ABD tarafından kullanıldığını aktardım.

        Son seçimlerde legal Kürt siyasetinin güç kazanmaya başlamasının PKK’da panik yarattığını ve legal siyasetin önüne kesmek için terörü artırdıklarını söyledim.

        Genç muhabirin “Ama IŞİD’le mücadele ediyorlar” sorusu üzerine, “Hangi IŞİD’le, BBC bile belgeledi, IŞİD’le mücadele etmiyorlar, IŞİD’lileri otobüslere doldurup başka yerlere yolluyorlar. IŞİD, ABD’nin bu bölgedeki varlığını kabul ettirebilmek için kurulmuş bir örgüt. Şu anda IŞİD diye bir şey yok ve ABD’nin YPG ile birlikte kontrol ettiği Kuzey Suriye’de IŞİD’in kampları var. ABD bunları orada tutuyor; çünkü yarın öbür gün yine kullanması gerekebilir” dedim.

        “Türkiye’de basın özgürlüğü, insan hakları ihlalleri olabilir. O ayrı mesele. Ama Türkiye orada hata yapıyor diye haklı olduğu yerde haksız göstermeye hakkınız yok” deyip Avrupa’da yükselen faşist eğilimlere de dikkat çekerek noktaladım.

        Benim dışımda Orhan Miroğlu’yla da konuştular.

        İnşallah yayınlanır.

        Kimbilir belki ilişkilerde yeni bir sayfa için de bir başlangıç olur.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        En tehlikeli sürücülerin, frene basmayı bilmediği halde gaza basanlar olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar