Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu fark "devlet" ile "hükümet" arasındaki ince çizgidir.

        Bunu basit bir örnekle anlatmak isterim.

        Ülkeyi bir TIR'a benzetelim.

        Halk da bu TIR'ın sahibi olsun.

        Halk her seçimde TIR'ı kullanacak bir şoför seçer.

        TIR'ın nereye gideceği bellidir. Bütün şoförlerin amacı, baştan belli olan gidilecek yere TIR'ı en rahat şekilde ulaştırmaktır.

        Bunu en iyi nasıl yapacaklarını söyleyerek TIR'ın şoförlüğüne talip olurlar.

        TIR'ın sahibi olan millet de bunu en iyi, en tehlikesiz ve en güvenilir şekilde yapacak olanı şoför seçer.

        Şoför önemlidir. Çünkü TIR'ın kasasında sahibinin bütün serveti vardır ve bu servet o şoföre emanet edilecektir.

        Gelişmemiş demokrasilerde sorun işte TIR şoförünün seçiminden sonra başlar.

        TIR'ın direksiyonuna oturan şoför birdenbire kendini TIR'ın sahibi zannetmeye başlar.

        TIR'ı içindeki yükle beraber İstanbul'dan Köln'e götürmek için işe alınan şoför, sürücü koltuğuna oturunca "Ben Köln'e değil Varşova'ya gitmek istiyorum" deme hakkına sahip değildir, ama gelişmemiş demokrasilerde bu olabilir.

        Çünkü direksiyonu ele geçiren ve yol parasını da alan şoför, kendini çok önemli hisseder. Altında koskoca TIR, arkasında bir dolu yük. Însana kendi güçlü hissettirir.

        Gaza basar.

        Bazen mal sahibi feryat eder, "Bizim malı Köln'e götürecektin" diye.

        Bazen de "Belki de Varşova'da daha iyi bir pazar buluruz" der.

        TIR'ı kafasına göre bir yere götürmeye çalışan şoförün yolda TIR'ı devirme ihtimali de vardır, kendi kafasındaki hedefe ulaşma ihtimali de.

        Sonuçta mal sahibi, TIR'ı bir şekilde geri alır.

        Ya sağlam, ya hurda olarak.

        Sonuç olarak gelişmiş demokrasilerde TIR, mal sahibinin istediği yere doğru gider. Sorumluluk mal sahibindedir.

        Gelişmemiş demokrasilerde ise şoförün istediği yere.

        Ama işin kötüsü bu TIR'ın sigortası yoktur.

        Zarar ziyan mal sahibine kalır.

        Göz yummamak suç mudur?

        ÖNCEKİ akşam Gelirler Kontrolörleri Vakfı Başkanı İbrahim Türkiş'le Doğan Grubu'na verilen vergi cezalarını konuştuk.

        Kafam netleşeceğine daha çok karıştı.

        Ancak çok önemli bir şey öğrendim.

        Doğan Grubu'nda yapılan vergi incelemesi, bakanlığın özel talebi üzerine başlamamış.

        Grup şirketlerinde yapılan "garip" işlemlerle ilgili bir ihbar üzerine başlatılmış.

        İhbar ise Doğan Grubu içinden birileri tarafından yapılmış.

        Bu ihbar üzerine başlatılan inceleme sonucunda cezaya konu olan usulsüzlükler ortaya çıkmış.

        İlk ceza önemli.

        Burada Doğan Grubu, biten bir satış işlemini, bir yıl sonra yapılmış gibi göstermiş.

        Ben kendi adıma bunun, "Vergiyi geç ödeyip faiz geliri elde etmek için" yapıldığını düşünüyordum.

        Hayır. Neden bu değilmiş.

        Bu işlem, vergi ödememek için yapılmış. Çünkü bir yıl sonra şirket zarar açıklayacağı için, kâr bir sonraki yıl realize edilmiş gibi gösterilmiş. Böylece bu satıştan doğacak olan kâr, bir yıl sonranın zararlı bilançosuna yazılıp vergiden kurtulmak istenmiş.

        İkinci cezada ise kanunun bu gibi alım satımlarda "vergi istisnası için öngördüğü" hisse senetlerinin iki yıl saklanması koşulu yerine getirilmemiş ve şirketler 20 gün içinde 3 kez grup içinde alınıp satılmış.

        Bu durum da yasaya aykırı olduğu için vergi doğmuş, vergi doğurduğu için otomatik olarak KDV de ortaya çıkmış.

        Benim şahsi görüşüm şu:

        Bu inceleme ihbar nedeniyle yapılmış da olsa, siyasi nedenlerle yapılmış da olsa ortada bir vergi sorunu var.

        Ama asıl mesele şu:

        Her sorununu medya ve siyasi baskıyla aşmaya alışmış bir grup, bu kez bunu beceremeyince yakalanmış.

        Doğan'a yapılan suçlama haksız değil.

        Haksızlık varsa o da buna göz yumulmamış olması.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Diğer Yazılar