Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANLADIM ki, bu ülkeyi, bu Cumhuriyet'i seven pek yokmuş. Dört koldan el birliğiyle yıkmaya, intikam almaya çalışıyor herkes. Geçmişinde istenmeyen olaylar yaşamamış, kendi yurttaşlarına karşı haksızlık yapmamış veya doğru ya da yanlış kararlarla kendi vatandaşlarına eziyet çektirmemiş ülke var mı? Bırakın doğumuzdaki azgelişmişleri, batımızda "demokrasi örneği" diye gördüğümüz ülkeler, vatandaşlarına yanlışlıklar yapmadı mı? Kültürün, sanatın en önemli ülkelerinden İtalya, 1900'lerin yarısından fazlasını faşist bir yönetim altında geçirmedi mi? İç savaşında binlerce vatandaşı ölmedi mi? Ya İspanya. Ya Almanya. İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransa demokrat mıydı zannediyorsunuz. Bırakın onu, İngiltere'nin İrlanda'da yürüttüğü savaş çok mu temizdi? Ya da İrlandalı Katoliklerin İngiltere'ye karşı yürüttüğü savaş! Bu ülkelerin pek büyük bölümü tartışmalarını yaptılar, yapıyorlar. İspanya gibi bir iki tanesi ise hiç bunları tartışmadan üzerini kapadı, "Geçmişi unutalım, ileriye bakalım" tavrıyla hareket etti. Türkiye ise geçmişi tartışmayı, geçmişin hatalarından veya doğrularından ders almak için değil, müthiş bir hesaplaşma, müthiş bir intikam duygusuyla yürütüyor. Doğrular üzerinden yola çıkıp tarihi ve hataları tartışmak yok. Yalanlar üzerinden, iftiralar üzerinden, siyasal inançlar üzerinden tartışılıyor her şey. Tartışılmıyor. Karalanıyor. Yaralar deşiliyor, yaraların üzerine tuz basılıyor, yaralar kemiğe kadar indirilmeye çalışılıyor. Dangalakça edilmiş bir laftan yola çıkılıyor ve iş Tunceli adının Dersim'e çevrilmesine kadar gidiyor. Atatürk faşist ilan ediliyor. Hadi o zaman filmi başa saralım. Madem her yerin adını değiştireceğiz, İstanbul'dan başlayalım. Bundan böyle İstanbul, Konstantiniyye olsun. Hatta o bile yetmez, Constaninople yapalım. İzmir olsun Smyrna. Diyarbakır'ı Amed yapalım. Harput'u yeniden ihdas edelim. Yunanlıları Anadolu'ya geri çağıralım. İstanbul'a da İngilizler gelip el koysun. Tarihi geri saralım. Ama öyle bir saralım ki, bundan mutlaka zararlı çıksın bu ülke. Varsa birisi çıkıp kurtarsın Türkiye'yi. Yoksa bırakalım bitsin. Ben size samimi bir şey söyleyeyim mi? Böyle giderse bu ülke 20 yıl içinde bölünür. En az ikiye. Belki daha fazla parçaya. Ve artık görüyorum ki, bundan pek fazla üzülecek kişi de kalmamış ortalıkta. Zaten bütün hazırlıklar da bunun içindi. Alıştıra alıştıra, bıktıra bıktıra. Ya birisi çıkacak bu ülkeden, cesur bir biçimde, kontrollü bir biçimde bunu yapacak... Ya da kendi kendine kavga dövüş olacak bu iş. Ama gidişat gösteriyor ki, olacak. Biz hayatımızın son yıllarını, evlatlarımız ise büyük bir bölümünü bambaşka bir şekilde yaşayacağız belli. İçimden okkalı, ama öyle böyle değil, çok okkalı bir küfür etmek geliyor ama burada olmaz, ayıp. Yazı bitip son noktayı koyunca odamda, bağıra bağıra edeceğimden hiç kuşkunuz olmasın.

        Ben sözümü tuttum

        BİR süre önce Gelirler Kontrolörleri Vakfı Başkanı İbrahim Türkiş, Teke Tek'e konuk olmuş ve Doğan Grubu'na kesilen vergi cezasının doğru ve yanlış yönlerini anlatmıştı. Doğan Grubu'nun vergi işlerinden sorumlu CFO'su Soner Gedik programa bağlanmak istediğinde, kendisine "Elimizde rapor yok. Eğer raporu gönderirseniz hemen bir başka program daha yaparız ve siz de gelirsiniz, bir vergi uzmanı da gelir tartışırız" demiştim. Uzunca bir süre ses seda çıkmadı. Geçen hafta Doğan Grubu'nun önemli isimlerinden, bir dönem CNN Türk'ün de genel müdürlüğünü yürüten Sevgili Dinç Üner aradı. "Fatih, Soner Teke Tek'e çıkmak istiyor" dedi. "Tabii olur. Raporla birlikte gelsin, karşısına da bir uzman çıkarırız konuşurlar. Ben vergi uzmanı olmadığım için" dedim. Dinç Üner, "Hayır, tek başına katılmak istiyor" dedi. "Tek başına olmaz. Benim anlamadığım teknik konular. Bir uzmanla konuşacaksa buyursun gelsin. Aksi takdirde CNN Türk'e çıksın anlatsın" dedim. Dinç Üner, "Bir değerlendirme yapalım. Sonra seni arayayım" dedi. Yaklaşık 10 gündür bekliyorum. Bir yanıt gelmediğine göre, Soner Gedik bir vergi uzmanıyla karşılaşmak istememiş olmalı. Ben sözümü tuttum. Artık kusura bakmasınlar.

        İmralı markası

        BENİM çocukluğumda İmralı Adası'ndaki mahkûmlar tarımsal üretim yapardı. Üretimleri de İmralı adlı mağazalarda satılırdı. Yanlış hatırlamıyorsam, bir tanesi de Mısır Çarşısı'ndaydı bu mağazaların. Şimdi Abdullah Öcalan'a bir grup arkadaş da yollandığına göre bu "İmralı" konsepti yeniden canlandırılabilir. Tabii artık satış mağazasını Diyarbakır ve bölgesinde açarlarsa "Apo" markalı ürünlerle satış patlaması yaparlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Geleceğin geçmişten daha iyi olacağına inandıracak birilerini bulduğumuz zaman.

        Diğer Yazılar