Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HANDE’den duymuştum galiba.

        Rumen yazar Cioran’ın bir cümlesiydi ve her şeyi özetliyor gibi duruyor.

        Cümle şu:

        “Her insanın içinde bir peygamber uyuklar ve o uyandığında dünyadaki kötülük biraz daha artar.”

        Biliyor musunuz, bence hiçbir diktatör kötü bir şey yaptığını düşünmez, bilmez, zannetmez.

        Ne Hitler, ne Mussolini, ne de günümüzün diktatörleri.

        Diktatörler, güçlü kişiliklerdir.

        Ve kendilerini uluslarına adamışlardır.

        Gecelerini gündüzlerine katarlar.

        Hiç durmaksızın çalışırlar.

        Ulusları, ülkeleri için çok önemli işler yaparlar.

        Yaptıklarına inanırlar.

        Yaptıkları her şey kendilerini adadıkları ulusun geleceğini güzelleştirmek, kurtarmak içindir.

        Bunun için insanüstü bir çaba sarf ederler.

        Ve öfkelidirler.

        Bu çabayı fark etmeyenlere, onun hayatını, ülkesine ve milletine adadığını anlamayanlara, ulusu için yaptığı iyi şeyleri görmeyenlere, onun değerini anlamayanlara karşı öfkelidirler.

        Bu öfke samimidir.

        Oynamazlar. Rol yapmazlar.

        Kızdıkları, kadirbilmezliktir.

        O her şeyini ulusu için vermiştir, ulusundan bazı salaklar ve bazı kötü niyetliler onun verdiklerini, gayretini, özverisini anlamamakta, direnmekte, görmezden gelmektedirler.

        Kızar onlara.

        Çok kızar. Çünkü kendine karşı samimi olduğunu düşünmektedir. Yaptıklarının bilançosunu yapar ve haklı olduğunu görür.

        Ve bu haklılığa karşı çıkanlara öfkelenir.

        Son derece samimi ve son derece insani bir biçimde.

        Çünkü diktatörler genelde duygusaldır da.

        O yüzden de bir gün gelir, kendi halkının içindeki aymazlara, kıymetbilmezlere ve ulus için yapılan iyi şeyleri karalamak isteyenlere karşı ateş bile açtırır.

        Yüzlercesini öldürür.

        Orada bile haklı olduğunu düşünür.

        Milyonlarcasının refahının sürmesi için, milyonlarcasının geleceğinin iyi olması için 400’ü, 500’ü, 1000’i ölmüş ne fark eder.

        O her diktatör gibi her şeyini ulusuna adamıştır.

        Kaddafi kendi halkını katlettirirken bu duygular içindedir.

        Aynı Mussolini gibi, aynı Hitler gibi, aynı Franco gibi, aynı Stalin gibi.

        Onun içindeki peygamber uyanmıştır bir kere.

        Diktatörlerin bilmediği, peygamberler çağının kapandığıdır.

        Bir kampanya ve tepkileri

        TELEVİZYONLARDAKİ bence “korkunç” sigara bırakma kampanyasıyla ilgili olarak yüzlerce mail geldi.

        Çoğunluk benimle aynı fikirde. Tabii tam tersini düşünenler de yok değil.

        İşte gelen mail’lerden birkaçı:

        “Sonuç verse de vermese de cumartesi günkü yazınız için müteşekkirim. İdeolojik ve siyasi bağnazlıklarla gazeteciliği unutan meslektaşlarınıza inat, bu tür yazı ve haberlere yol verdiğinizi görüyor ve sizleri takdir ediyorum. Zaten sayınız da pek fazla değil; iki elin parmaklarını geçmez... Sizin de bildiğiniz (ve uygulamaya çalıştığınız) gibi gazetecilik sadece yüksek(!) fikirlerle siyaseti dizayn etmek ya da birilerine kulluk, kölelik yapmak değil, hayatın içinden konuları da yeri geldiğinde takip edebilmektir bana göre.”

        Bu da bir diğeri:

        “Malum yayınları henüz durdurmadılar. Kızım halen televizyondan korkuyor. ‘O reklamı kaldırdılar’ diyebilsem korkusunu yenecek, biliyorum. İşin uzmanlarına sordum, onlar da aynı görüşte; ‘Artık o reklam yok derseniz sorun ortadan kalkar’ diyorlar. RTÜK’e yazdım, tık yok; zaten adı bile mide bulandırıyor ya neyse... Muhtemelen mevcut anlaşmalar, kampanya için ödenen paralar, ayrılan bütçe, estek köstek.”

        Bir başka okur ise kampanyanın etkili olduğunu düşünüyor ve şöyle yazıyor:

        “Sigarayı 34 kez bırakmaya çalıştım. Başaramadım. Son olarak benim de yadırgadığım, fazla sert bulduğum bu reklam beni bitirdi. Yani bıraktım. Acımasız ama ikna olmak için yeterli sertlikte bir anlatım olmuş. Bence mükemmel bir anlatım. Çocuklar için korku nesnesi haline getiriyor demişsiniz. Zaten amaç bilinçlendirip korkutmak. Sevgilerimle.”

        Ve bu da bir diğeri:

        “Yazınızı okudum ve yaşadığım bir olayı örnek vererek sizinle aynı fikirde olduğumu paylaşmak istedim. Şubat ayının ilk günlerinde, sevinçle eve geldim (eşimin doğum günüydü), elimde eşyalar içeriye girdim, oğlumun (6 yaşında) ağladığını gördüm. Ağlayarak bir şeyler anlatıyordu, ancak anlamıyordum. Sakinleştirdim ve ne olduğunu ağlamadan anlatmasını istedim. Televizyonda sizin de bahsettiğiniz kampanya reklamını görmüş ve hasta adamdan çok korkmuştu. Bana anlatırken bir yandan da kulaklarını kapatıyordu. Ben de konuyu kapatmak için ilgisini başka yöne çekmeye çalıştım. Oğlumun o hali hâlâ gözümün önünden gitmiyor. Eşim, oğlumun gün içerisinde televizyonda aynı reklamı gördüğü zaman koşarak başka bir odaya gittiğini ve yine ağladığını söyledi. Bu tür reklamların ya hiç yayınlanmaması ya da en azından belli saat aralıklarında (22.00’den sonra) gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Belki benim oğlum gibi etkilenen çok sayıda çocuk vardır.”

        Sonuç olarak etkili bir kampanya olduğu kesin.

        Ancak daha az ürküterek yapmak mümkün değil miydi? Özellikle çocukları.

        Bu ne biçim Ferrari

        BUGÜN HT Auto ilavenizde Ferrari’nin yeni oyuncağı var.

        Ferrari FF.

        Benim Ferrari’ye asla yakıştıramadığım bir otomobil.

        Dizayn desen dizayn değil.

        BMW’nin Z3 Roadster’inden neredeyse bire bir çalıntı.

        Üstelik bir Ferrari’ye yakışmayacak şekilde 4 çeker. Bu otomobili görünce üzüldüm.

        Zaman her şeyi bozuyordu.

        Ferrari’ye de bozdu.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ

        Adam olmanın bir cinsiyet meselesi olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar