Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin son 4 yılına damga vuran davaların savcısı Zekeriya Öz görevden alındı.

        Bir üst makama terfi ettirilerek.

        Hani bir laf vardır, “Maaşa zam işe son” diye. Durum biraz onu anımsatıyor.

        “Ergenekon süreci devam edecek. Devlette devamlılık esastır” sözleri bir anlamda doğru olsa da, sürecin bundan böyle biraz farklı seyredeceği aşikâr.

        Çünkü Zekeriya Öz’ün görevden alınacağının işareti birkaç hafta önce atılan bir “fişekle” verilmişti.

        O işaret fişeği İstanbul Emniyeti’nin İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer’in görevden alınmasıydı.

        Yılmazer, bakanlık talimatıyla bir gece yarısı, daha doğrusu sabaha karşı saat üçte “İstihbarat”tan alınmış ve “Olay Yeri İnceleme”ye kaydırılmıştı.

        Yılmazer, Ergenekon soruşturmalarında Zekeriya Öz’ün en büyük destekçisiydi.

        Ergenekon soruşturmasının adli yönünü Zekeriya Öz yürütürken, Emniyet tarafını Yılmazer götürüyordu.

        Yılmazer görev değişikliğiyle Ergenekon soruşturmasından uzaklaşırken, sıranın Zekeriya Öz’e geldiği anlaşılıyordu.

        Ne var ki, Öz’ün adının bu davayla neredeyse özdeşleşmiş olması ve HSYK’da iktidar lehine gerçekleşen değişimden önce Zekeriya Öz meselesinin yargıdaki atamaların en önemli sorunu haline gelmesi, Öz’ün görev değişikliğini bir “cesaret” meselesi haline getirmişti.

        “Kim Öz’e dokunabilir”di.

        Bunu en iyi eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin özetlemişti.

        “Yetkim var. Her gün pek çok savcının görev alanlarını değiştirebiliyorum. Bir imzama bakıyor. Ama bu yetkimi Zekeriya Öz için kullanamam. Buna kimse cesaret edemez” demişti yakın çevresine.

        O Aykut Cengiz Engin bir süre önce başka bir göreve giderken, hemen ardından Zekeriya Öz’ün de Ergenekon soruşturmasından alınacağını herhalde pek tahmin etmiyordu.

        Dün öğrendik ki, Savcı Öz’ün görev değişikliği HSYK’ya hükümet tarafından gitmiş.

        Uzun tartışmalardan sonra karar alınabilmiş.

        İlginçtir, Cumhurbaşkanı Gül’ün eleştirilerinin hemen ardından bu değişiklik yapıldı.

        Şimdi benim gözüm Başbakan’da, bakalım o ne diyecek?

        Sessiz kalıp, olayı yargının içindeki basit bir görev değişikliği gibi mi görecek, yoksa Öz’ün eski yetkilerine kavuşmasını mı sağlayacak?

        Yoksa iktidar partisi bu soruşturmanın kendi inisiyatiflerinden çıkıp başkalarının inisiyatifine girmesinden artık rahatsız olup bu kararı mı aldı?

        Göreceğiz.

        Özür Zaman’ı

        ZAMAN Gazetesi dün oldukça yumuşak tonda sorduğum bir soruya oldukça sert tonda yanıt verdi.

        Soru şuydu: “İmamın Ordusu adlı kitabın sizde bir kopyası var mı? Varsa bana da yollar mısınız?”

        Yanıt sert geldi.

        “Bizde öyle bir kopya yok. İyi gazetecilik yapsaydınız, bizim ulaştığımız bilgilere ve delillere siz de ulaşırdınız.”

        Vallahi haklılar.

        Bükemediğin bileği öpeceksin.

        Zaman Gazetesi’nden özür diliyorum.

        Hemen her yerde onlardan daha iyi gazetecilik, daha doğrusu daha iyi muhabirlik yapıyoruz.

        Pek çok haber önce bizde çıkıyor.

        Türkiye’nin gündemine her gün yeni konular sokuyoruz.

        Ama yine de bazı konularda

        Zaman’a yeniliyoruz.

        Ergenekon ve Balyoz davalarında

        Zaman bizi, sadece bizi değil tüm basını ezip geçiyor.

        Onlar kadar detaylı bilgiyi hiçbirimiz veremiyoruz.

        O kadar ki, sanık avukatlarında bile olmayan belgeler, CD’ler, ses kayıtları Zaman Gazetesi’nde her gün şakır şakır yayınlanıyor.

        Sanık avukatları kendilerine verilmeyen delillere ancak Zaman Gazetesi’nin iyi gazeteciliği sayesinde ulaşabiliyorlar.

        Zaman Gazetesi’ni bu iki davadaki başarılı gazetecilikleri için kutluyor, kıskançlık yaptığım için özür diliyorum.

        Orada bir şeyler oluyor

        TÜRKİYE’nin gündemi içinde çok önemli gelişmeler, alması gereken yeri alamıyor.

        Güneydoğu Anadolu’da olan bitenler PKK’nın kuruluşundan bu yana Türkiye için en zor dönemin geldiğini gösteriyor.

        PKK’nın ve BDP’nin başlattığı “sivil direniş” bölgede giderek yayılıyor.

        Bölgeden gelen haberlere göre pek çok il ve ilçede “kent meclisleri” kurulmuş ve belediyelerin bir kısım yetkileri bu meclisler tarafından illegal biçimde kullanılmaya başlanmış.

        Öcalan’ın son yıllarda etkisinde kaldığı “ekolojik toplum” söylemi artık Öcalan doktrinleri arasında yerini almış ve çok geniş katılımlı “çevre duyarlılığı” eylemleri yapılmaya başlandı.

        Türkiye’nin doğusunda Türkiye’yi bölünmeye götürecek garip şeyler oluyor.

        Türkiye’nin batısının bundan haberi bile yok.

        Haberi olduğunda çok geç olmuş olmaz inşallah.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Köpeğin sadık, köpekleşmiş insanın ise sadık olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar