Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İKİ hafta önce gecenin geç saati telefonum çaldı.

        Benim telefon, bırakın gece geç saati, gündüz bile pek çalmadığı için panikledim doğrusu.

        Açtım. Arayan “İş bitti” dedi.

        Biten işin ne olduğunu tahmin ettim. Çünkü arayan kişi, Türkiye’de “o işi bitirmek” için bulunuyordu.

        “Emin misin?” diye sordum.

        “Eminim. Yarın sabah saat 10.00’da imzaları atıyoruz. Bütün detaylar halloldu” dedi.

        “İmzayı atmadan kesin konuşma. Hatta imzayı attıktan sonra bile kesin konuşma. Siz o adamı tanımazsınız. Bak yarın masaya yeni şartlarla oturursa hiç şaşırmayın” dedim.

        “Şart falan kalmadı. Her şeyi hallettik. Yarına imza kaldı” dedi.

        “O zaman hayırlı olsun” dedim.

        Gülerek kapadım telefonu.

        İşin bittiğine hiç ama hiç inanamıyordum.

        Ertesi gün öğlene doğru telefonum yine çaldı. Numarayı görünce gülümsedim yine.

        Açtım.

        “Tamam mı?” diye sordum.

        Okkalı bir küfür geldi.

        Tamam değildi. İmzayı atmak için oturdukları masada, yeni bir durumla karşılaşmışlardı.

        Karşılarındaki işadamı, “Biz düşündük. Bu fiyat çok düşük geldi. En az 200 milyon dolar daha fazla bekliyoruz” demişti ve işi bitirdiğini zanneden yabancı fon masadan kalkmıştı.

        Üstelik bu durum ilk kez de olmuyordu.

        “Sen haklı çıktın” dedi.

        Herhalde anladınız. Bahsettiğim hikâye Doğan Grubu’nun bir kısım varlıklarının satış hikâyesi.

        En yüksek teklifi veren ve masada bu teklifi biraz daha yükselten grup Doğan’ın ayak oyunlarını aşamamış ve sonunda bezip vazgeçmişti.

        Diğerleri gibi.

        Doğan her seferinde fiyat artırdı, grup fiyat çalışmaları yaptı ancak tekrar tekrar fiyat artışı masadan çekilmelerine neden oldu.

        İddialara göre bunun perde arkasında Doğan Yayın Holding’in satıştan vazgeçme konusunda hükümetle mutabakat sağladığı bilgisi yatıyor.

        Doğan Grubu’nun aileden olan yöneticileri, Ankara’da çok çok üst düzey bir görüşme yaptılar ve grubun Doğan Ailesi’nde kalması konusunda mutabakata vardılar.

        Bu mutabakatta hükümetin yerli bir medya grubunu, bir ucu dışarıda, büyük ve uluslararası bir medya grubuna tercih etmesi etken olmuş.

        Bilenler öyle diyor. Doğan’ı dize getirme formülünün artık bilindiğini, grubun biat ettiğini ve bundan sonra sıkıntı yaratmayacağını düşünen iktidar, Ortadoğu’da meydana gelen olaylardan sonra dış bağlantılı ve sermaye yapısı tam olarak çözülemeyecek bir medya grubunun Türkiye için “iyi olmadığı” görüşüne varmış.

        Doğan Yayın’ın 1 milyar liralık sermaye artırımı kararı da bu nedenle alındı.

        Bu rakamın 200 milyon lirası halka açık bölümü temsilen yatırımcılardan gelecek. Geri kalanı ise POAŞ’ı satan Doğan Holding tarafından konulacak. Bu rakamın 300-400 milyon lirasıyla Maliye ile vergi barışı kapsamında anlaşma sağlanacak. Ve Doğan’ın eli rahatlayacak. Bu arada da satıştan tamamen vazgeçilecek. Medya varlıkları Doğan’da kalacak. Böylece medyada güçlü bir sermayeye sahip olan yabancı girişi de engellenmiş olacak.

        Doğan artık satılık değil.

        En azından yabancı bir medya grubuna parayla...

        Not: Bu yeni durumun yolunu dün Fehmi Koru yapmış, “Yabancılara satılmasın” diyerek.

        AKP statükocu olmuş

        MERAKLA beklenen aday listeleri açıklandı.

        CHP’ninki daha önce basına sızmıştı.

        AKP ise özenle korumuştu isimleri.

        Dün hepsini gördük.

        Tam da dediğim gibi oldu.

        Başbakan’ı tanımayanlar, “AKP’de çok önemli isimler dışarıda kalacak. Abiler dinlendirilecek” diyordu.

        Bense “Benim bildiğim Tayyip Bey öyle bir şey yapmaz” diye yazdım.

        Haklı çıktım.

        Abilerin hepsi yerli yerinde. Duruyor.

        CHP’de ise radikal değişiklikler var.

        CHP bu kez 4 eğilimi birleştirmeye çalışmış. Epey bir sağ kökenli aday var.

        Ama bunlar daha çok solun şans bulamadığı yerlere koyulmuş.

        Bir iki istisna dışında.

        Benim listelerden anladığım şudur.

        AKP artık daha “statükocu” bir parti. Statükocu derken, kendi oluşturduğu statükodan bahsediyorum. AKP yeni oluşturduğu statükoya sahip çıkmış. Parti içindeki statükoyu da korumuş.

        CHP ise kendi statükosunu bir yana bırakmış. Türkiye’nin statükosu ise CHP’yi harmanlayıp gerçekten “yeni CHP” olarak vitrine koymuş.

        Kadın aday konusunda da CHP’nin fark attığını ve 40’a yakın kadın adayı “seçilebilecek” yerlerden aday gösterdiğini söylemek mümkün.

        Her iki parti de beklentilerin dışında hareket ederek sürpriz yaptılar.

        Bakalım bu sürprizler sandığa nasıl yansıyacak.

        Aysever’in kızma nedeni

        CHP adaylığından istifa eden Enver Aysever’le konuştuk.

        Ben, Aysever’in yerini beğenmeyerek kızdığını ve istifa ettiğini söylemiştim.

        “Beğenmediğim doğru. Ama yerimi değil. Aday gösterildiğim yerden büyük ihtimale seçilirdim. Beğenmediğim şey yerim değil partinin tavrı oldu. Sinan Aygün’ün ve daha pek çok sağ kökenli oportünist siyaset adamının listelere koyulmasına kızdım. Parti Meclisi’nde Sinan Aygün ismi oylandı. 39 hayır çıktı. Aday gösterileceği söylendi. Ben de ‘Evetleri de sayalım’ dedim. İtibar görmedi. Oysa evet diyenler daha az çıkacaktı. Kadın adaylarda da öyle. Bu partiye emek vermiş saygın kadınlar arkalara itildi. Liberal diye birtakım garip kadın adaylar öne çıkarıldı. Buna kızdım ve bunu beğenmediğim için çekildim” dedi.

        Ama şunu da ekledi:

        “Çekilmiş olmam bu partiye ve Kemal Bey’e hizmet etmeyeceğim anlamına gelmemeli. Yine CHP’nin bir neferi olarak çalışmaya devam edeceğim.”

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Dingildeyenin işkilli olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar