Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MEMLEKETİMİZ demokrasi açısından atılması gereken adımlardan birini atmış. Öyle görünüyor. Bu adımı atanlar askerler. Ergenekon, Balyoz davaları gibi nedenlerle mi, yoksa gönüllü olarak mı emin olamıyorum ama Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’nin “demokratik” görüntüsüne ciddi bir katkı yapıyor. Bir Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının “emeklilik istifaları” bunu gösterdi. Emekliliklerini istediler, gittiler. Gürültüsüz, patırtısız, açıklamasız, kavgasız. “Biz sizinle anlaşamadık, siz bizimle anlaşamadınız” dediler. Bıraktılar. Cumhurbaşkanı ve hükümet de aynı oranda “düzgün”dü. Ne bir suçlama, ne bir açık veya kapalı yergi. “Hizmetlere teşekkür” ederek uğurladılar. Ardından olanlar da oldukça düzgün gelişti. Sıradaki generallerden siyasi iktidarla en iyi anlaşması muhtemel olan ve sırası gelen Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. Ardından da Genelkurmay Başkanı olacak Tanımıyorum ama “Taraf” yazarı “kefil olmuştu” vaktiyle. Demek ki, askerle anlaşamayanların bile anlaşabileceği bir komutan olacak. Belki bu sayede belirli çevrelerin askerleri yıpratma çabaları da son bulur. Türk Silahlı Kuvvetleri rahat bir nefes alıp, medyayla değil, kendi asli işiyle ilgilenir. Memleketin “normalleştiğini” en iyi kendi hareket tarzımdan anlıyorum aslında. Önceki gün dört komutanın “emeklilik” talebi geldiği sırada ben de tatile gitmeye hazırlanıyordum. Geçmişte olsa, Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanı istifa ederse, bir genel yayın yönetmeni değil tatile gitmek, gazeteden eve gitmez, sabaha kadar beklerdi. Ben ise hiç planımı bozma gereği duymadım. Bu satırları da tatilden yazıyorum. Türkiye’de artık demokrasinin önemli adımlarından biri atılmış durumda. “Askeri vesayet” artık mazide kalmış bir terim. Asker-sivil ilişkileri artık normalleşmeye başlamış. Ama emin olun ki, bu demokrasinin sadece bir adımı. Tamamı değil. İnşallah diğer adımlar da peş peşe gelir. Umarım asker-sivil ilişkileri gibi “sivil-sivil” ilişkileri de normalleşme yoluna girer.

        3. tasfiye

        GEÇEN gün bir sohbette, oldukça ilginç bir konuşmaya şahit oldum. Konulara oldukça hâkim ve işin profesyoneli bir ismin yorumuna. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde son 3 yıldır olan bitenleri değerlendirirken şöyle bir yorum getirmişti bu kişi. Ona göre Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde 3. kez “tasfiye” ediliyordu. İlk tasfiye 1910’larda gerçekleşmişti. O zamanki tasfiyenin gerekçesi Osmanlı Ordusu’ndan “Prusya Modeli”ne geçmesi ve bu modele geçişin önündeki asker kadroların ordudan dışarı çıkartılmasıydı. 2. tasfiye ise 1950’lerin son yıllarında başlamış ama asıl olarak 1960’ların başında gerçekleşmişti. Bu tasfiyenin nedeni, ordunun konsept olarak “Amerikan Modeli”ne tam olarak geçmesiydi. Şimdi yapılanı ise 3. tasfiye olarak görüyor bu kişi. “Türkiye, dünya ve bölge dengeleri değişirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin değişmesi gerektiğini öngörenler şimdi TSK’da bir tasfiye yapıyorlar. Bu siyasi bir karardır. Dünyanın her yerinde de böyle olur” diye yorumluyordu olayı.

        Fatih’in sihirli değneği

        UZUN bir aradan sonra keyfile bir Galatasaray maçı izledim. Geçen yıl gittiğim maç sayısı bir elin parmaklarını bulmaz herhalde. Gittiğim her maç ise gerçek bir ıstırap olarak futboldan soğumama neden olmuştu. TT Arena’yı ise bu nedenle olsa gerek hiç sevememiştim. Liverpool karşısındaki Galatasaray’ı izleyince, sorunun statta değil, takımda olduğunu anladım. Terim nasıl yaptıysa yapmış, takıma sihirli bir dokunuşta bulunmuştu. Allah biliyor ya, benim pek umudum yoktu. Geçen sene kaybetmeye alışan ve “Looser” olan bir kadronun dikiş tutacağını hiç zannetmiyordum. Tutmuş. Inter’den sonra Liverpool karşısında da enfes oynadılar. Kazanmayı bilen bir takıma dönüşmüşler. Geçen sene ligin en alt sıradaki takımları karşısında bile dökülen takım, Avrupa devinin karşısında şahane bir futbol oynadı. Kimse bana Liverpool’un tam kadro sahada olmadığını söylemesin. Liverpool’un bu yıl sahaya çıkacak oyuncuları bunlar. Bir eksik iki fazlasıyla bu kadro. Dedim ya, Galatasaray, Sivasspor’la oynarken zorlanıyordu. Liverpool’un B takımını rahatça yenmesi bile önemli ki, bu takım B takımı da değildi. En ilginci ise takımın en iyilerinin yeni gelen iki oyuncu olmasıydı. İki gün önce takıma katılan Melo, sanki 2 yıldır bu takımda oynuyormuşçasına rahat, yararlı ve etkiliydi. Keşke kiralık değil, Galatasaray’ın malı olsaydı. Trabzon’dan gelen Selçuk ise Galatasaray’a uzun yıllar ilaç olacak nitelikte bir oyuncu. Ujfalusi yeni bir Bülent Korkmaz. Üstelik tekniği çok daha iyi ve ilk iki golün hazırlanışında en önemli etkendi. Baros ve Elmander varken, hâlâ niye golcü arıyorlar onu anlamadım. Tek eksiği sol bekte ve Sabri’nin oynadığı pozisyonda gördüm. Buna rağmen bu yıl lig için yeterli görünen bir ekip.

        Ne zaman adam oluruz?

        Bazıları kendi askerimize olan hıncından PKK yandaşı haline gelmediği zaman.

        Diğer Yazılar