Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRK Silahlı Kuvvetleri, isim vermeden bir gazeteci, Bekir Coşkun ve bir hukukçu, İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’la polemiğe girdi.

        Coşkun ve Kocasakal’ın TSK’ya hakaret ettiğini düşünen Genelkurmay, zehir zemberek bir bildiri yayınladı.

        Vallahi de billahi de TSK ile bu iki kişinin arasına girmek gibi bir niyetim yok.

        Ama Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınladığı bildirideki bir cümle çok dikkatimi çekti.

        Genelkurmay Başkanlığı, Coşkun ve Kocasakal’a “had bildiriminde” bulunurken TSK’yı tanımlıyor ve şöyle diyor: “Dünyanın en disiplinli ordusu.”

        Bu cümleyi okuduğumda odamda yemek yiyordum.

        Okudumve az kalsın boğuluyordum.

        Başladım gülmeye.

        “Dünyanın en disiplinli ordusu”nun muvazzaf, yani hâlâ görevli olan 63 generali hapiste.

        Teğmenden, genelkurmay başkanına kadar tutuklanmamış, yargılanmayan tek bir rütbesi yok.

        Emekli genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, emekli ordu komutanları dahil olmak üzere yüzlercesi içeride.

        Bunlar askerlik sonrası faaliyetleri için değil, TSK mensubuyken yaptıkları iddia edilen yasadışı faaliyetleri nedeniyle tutuklular.

        Bunlardan hiçbirini Türk Silahlı Kuvvetleri yargılamamış, kendi tutuklamamış, kendi soruşturmamış.

        Onca TSK mensubu, sivil savcılar tarafından soruşturulmuş, sivil hâkimler tarafından tutuklanmış.

        Dünyanın en disiplinli ordusunun en gizli toplantılarının ses kayıtları internette dolaşıyor.

        Dünyanın en disiplinli ordusunun en stratejik toplantılarının tutanakları tekerlekli bavullarla gazeteciler tarafından sokaklarda dolaştırılıyor.

        Genelkurmay başkanlarının özel hayatları ve aileleri, CD’ler halinde mahkemelerde konuşuluyor.

        Ve dünyanın en disiplinli ordusunun astsubayları, her gün binlerce, on binlerce mail’le hak aramaya çalışıyorlar. Allah aşkına söyler misiniz, bu cümleyi okurken gülerek boğulmanın eşiğinden dönmekte haksız mıyım!

        Bilmeden ne savunun, ne suçlayın

        OKULLARDA "süt krizi" yaşanırken sorumlu mevkide oturan birinin kalkıp "Sütlerde sorun yok" demesi akıl alır gibi değil.

        Evet sütlerde sorun olmayabilir.

        Dün bizim de manşetten "olasılık olarak" duyurduğumuz gibi çocuklarda süte alışık olmamaktan kaynaklanan "laktoz intoleransı" olabilir, ama sorumlu mevkide oturan biri hiçbir araştırma olmadan "Sütlerde sorun yok" diyerek sütçü avukatlığına soyunamaz.

        Sonuç olarak sorumlu mevkideki kişi, çocuklara süt içirmek ve köylüye de kaynak aktarmak için doğru bir iş yaparken birileri bozuk süt satmaya kalkışmışsa sorumlu mevkideki suçlu değildir.

        Ama varsa suçluyu bulmak zorundadır.

        Peşinen savunmak değil.

        Bunu söyledikten sonra gelelim zehirlenme meselesine.

        Dün pek çok tanıdığım bana, "Nereden çıkardınız laktozu, bu bal gibi zehirlenme" dedi ama zehirlenme olmama ihtimali büyük.

        Çünkü hemen hemen tüm tedarikçilerin sütlerinden zehirlenme söz konusu.

        Hadi bunlardan birinin, hadi ikisinin, hadi üçünün sütü bozuk.

        Hepsinin mi bozuk?

        Aşağıda bir uzmanın görüşlerini aktarıyorum.

        Hissiyatını, öfkesini değil, bilgisini.

        Okuyalım ve bu olasılığı da düşünelim.

        Ama bilmeden ne kimseyi suçlayalım, ne kimseyi savunalım.

        Süt içtikçe sorunlar azalır

        BAKIN Tıbbi Biyokimya Uzmanı Dr. Fatih Kara ne diyor:

        "Fatih Bey, süt dağıtımı konusunda, bir biyokimya uzmanı olarak sizinle bazı bilimsel bilgileri paylaşmak istedim.

        Sütte laktoz isimli bir şeker var. Vücudun bundan istifade edebilmesi için bağırsaklarda 'laktaz' isimli enzim tarafından parçalanması gerekiyor.

        Süt çocuklarında, yani 2 yaşına kadar genelde bir problem olmaz. Laktaz enzimi yeterince aktiftir.

        Ancak bizim gibi, genetik geçmişi Asya kökenli olan ırklarda, laktaz enziminin aktivitesi 2 yaşından sonra giderek azalır ve erişkin yaşlarda çok düşük seviyelere iner. Kuzey Avrupa ülkelerindeki halklarda bu azalma görülmez ve onlar, güneşi daha az görmenin (dolayısıyla daha az D vitamininin) oluşturduğu dezavantajı, rahat rahat süt içerek, bu şekilde atlatmış olurlar.

        Halkımızda laktaz enzimi düşük seviyelerde olduğu için, laktoz şekeri parçalanamaz ve bağırsakta kalır. Bağırsaklardaki çeşitli bakteriler bu şekeri kullanır ama sonuçta gaz açığa çıkarırlar. İşte, süt alımında görülebilen, karın ağrısı, şişkinlik ve ishal gibi şikâyetler, bağırsaklarda kalan bu laktoza ve bunun bakteriler tarafından parçalanmasıyla oluşan gaza bağlıdır.

        Bağırsaklardaki laktaz aktivitesi, kişiden kişiye değişir: Bazı insanlar 1 bardak sütü bile tolere edemezken, bazıları 2 bardak sütü rahatlıkla tolere edebilir.

        Televizyonlarda, hastaneleri dolduran çocukları görünce üzüldüm. Bu, her ne kadar beklenen ve ciddi olmayan bir durumsa da, toplumda süte karşı yanlış bir izlenimin doğmasına yol açtığı için bence önemli bir olay...

        Oysa bilimsel olarak yapılması gerekenler belliydi!

        Küçük dozlarla başlayarak, her çocuğun tolere edebileceği süt miktarını belirlemek gerekiyordu.

        İkinci olarak, süt alımında devamlılık sağlandığı takdirde, zamanla intolerans belirtileri hafifleyecektir. Çünkü süt aldıkça, bağırsaklardaki laktobasil popülasyonu giderek artar. Bunlar sütü, gaz üretmeden kullanan ve bağırsakların genel sağlığı için son derece faydalı olan bakterilerdir. Süt almaya devam ettikçe, bunların sayısı artar. Böylece hem süt daha tolere edilebilir bir besin haline dönüşür, hem de bağırsaklarda faydalı bakterilerin sayısı artmış olur.

        Kısacası yapılması gereken, tolerans belirtileri görülen çocuklarda, süt dozunu azaltıp süt alımında devamlılığı sağlamaktır!

        İkinci bir seçenek, süt yerine, yoğurt/ayran gibi, laktoz açısından daha tolere edilebilir kalsiyum kaynaklarına yönelmek... Zaten bizim ırkımız, binlerce yıl önce, sütü yoğurda mayalayarak, aslında bu sorunu bir şekilde halletmiştir...

        Ne olursa olsun, bu kampanya ile büyüme-gelişme çağındaki çocukları, zengin bir kalsiyum kaynağı olan sütle tanıştırmak, sevindirici bir durum."

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Her şeyin ait olduğu yere mutlaka döndüğünü anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar