Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti hükümetinin 3 bakanı istifa etti.

        Şaşırtıcı mı?

        Biraz.

        Başbakan kolay kolay “kelle vermezdi”.

        Galiba bu ilk.

        Son olur mu?

        Emin değiliz.

        Çünkü “operasyonların” arkası kesilecek gibi görünmüyor.

        “Ankara’da bir operasyon başlayacak” söylentileri, İstanbul’da başlatılmak istenen bir operasyonun kesildiği iddiaları ortalıkta dolaşıyor.

        Aslında herkes 3, hatta belki 4 bakanın bir şekilde istifaya gideceğini biliyordu ama bunun için biraz daha direnç gösterileceği düşünülüyordu.

        1 hafta direnebildiler.

        AK Parti kulislerinde konuşulanları az buçuk da olsa duyuyorduk.

        “Zafer Çağlayan tam olarak bizden sayılmaz. Aramıza katıldı ama hiçbir zaman tam bizden olmadı. Gitmesi bize zarar vermez” deniliyordu.

        Benzer cümlelerin İçişleri Bakanı Muammer Güler için de kurulduğunu biliyoruz.

        Erdoğan Bayraktar için ise “O bizim yol arkadaşımız” denildiğini ve istifa etmesinin çok da içe sindirilemeyeceğini de duyuyorduk.

        Dördüncü bir bakanın adı da konuşuluyor.

        “İstifası bize zarar vermez. Zaten bizim hareketin adamı değil” denildiği de sır değil.

        Bütün bunlar günlerdir konuşuluyordu.

        Erdoğan Bayraktar‘ın istifası ve istifa sonrasındaki sözleri, AK Parti için bir “şok” ya da “soğuk duş” olsa da bana sorarsanız asıl önemli olan bu 3 istifa da değil.

        Burada partiye ve hükümete asıl etki edecek olan İdris Naim Şahin‘in “partiden” istifasıdır.

        Çünkü eski İçişleri Bakanı, neredeyse başından beri “Milli Görüş” hareketinin içinde yer almış, hizmet etmiş, saygı görmüş ve güvenilmiş bir isimdir.

        Gerek partililer tarafından, gerek tarikatlar ve cemaatler tarafından “sevilen” bir isimdir.

        “Beceriksiz” bulunsa da “içten” görülen bir adamdır Şahin.

        Bu yüzden de AK Parti ile “lekelenmemesine rağmen” yolunu ayırmış olması, bakanların istifasından daha sarsıcı ve partinin dinamiklerini bilenler açısından daha “anlamlıdır”.

        Çanta-gözlük

        BAŞBAKAN Erdoğan, Pakistan dönüşü uçakta gazetecilerle yaptığı geleneksel sohbette önemli şeyler söylemiş.

        İlk kez olarak Başbakan’a oğlu Bilal Erdoğan ve Başbakan’ın ailesi ve bazı belediye başkanlarının yönetimindeki TÜRGEV hakkında sorular da sorulmuş.

        Başbakan’ın yanıtları ileriye dönük olarak da önem taşıyor.

        Sözlerinin arkasındaki anlamları ilerleyen dönemlerde daha iyi anlar, daha iyi görür ve okuruz diye düşünüyorum.

        Ben Başbakan Erdoğan‘ın yanıtlarında iki noktaya takıldım.

        Birincisi Reza Zarrab‘la ilgili olarak “Hayır işleri yapan biri olarak tanıyorum” demesine.

        “Hayır işleri yapmak” birini aklamaz.

        Hele hele o hayır işleri Allah için değil de başka bazı maksatlarla yapılıyorsa...

        “Hayır işi” yapmak suçu ortadan kaldıran bir unsur olsaydı, Uzan Ailesi de epey bir hayır işi yapmıştı, biliyorum.

        Bazen de hayır işleri, vicdanlardaki yükü hafifletmeye çalışmak gayesiyle yapılır...

        Takıldığım diğer bir cümle ise “Çanta suç aleti oldu”.

        Başbakan haklı.

        Çanta suç unsuru olmaz.

        Suç unsuru olan çantanın içindekidir.

        İçinde ne olduğunu görmüyorsan, belgeleyemiyorsan, gösteremiyorsan, çantaya suç aleti muamelesi yapamazsın.

        Ama deniz gözlüğünün suç aleti, hatta terörist aleti olarak lanse edildiği bir ülkede, çantanın da suç aleti olmasına kimse şaşırmaz.

        Kahraman değil öfkeli Karadenizli

        ERDOĞAN Bayraktar‘ın “Başbakan da istifa etsin” diyerek istifa etmesi üzerine bazı çevreler kendisini “kahraman” ilan ettiler.

        Ben ise böyle ucuz kahramanlıklara hiç gelemem.

        Eğer Ali Ağaoğlu‘nun ya da diğer bazı müteahhitlerin “imar artışı” ile ilgili talepleri önüne geldiği zaman “Ben böyle bir işin altına imza atmam kardeşim, bu rezilliktir” diye istifa etseydi...

        Bakırköy ve İstanbul Büyükşehir belediyelerinin reddettiği imar artış talepleri bakanlığı vasıtasıyla aşılmak istenirken ve AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, “Belediyeler reddetmiş, siz niye hâlâ bu işi yapmaya çalışıyorsunuz?” diye Ali Ağaoğlu‘na bozuk attığı halde bu işi yapmasaydı ve sonrasında da savunmasaydı ve bu yüzden istifa etseydi...

        O zaman ben de Erdoğan Bayraktar‘ı “kahraman” yapardım.

        Mevcut durumda ise kahraman falan değildir.

        Sadece günah keçisi yapıldığı için “Karadenizli öfkesine” kapılmış birisidir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bertaraf olma pahasına bitaraf olanın geceleri huzurlu uyuduğunu unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar