Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞBAKAN Erdoğan ile oğluna ait olduğu söylenen kayıtlar internete düştükten sonra bu köşede şunu yazdım:

        "Bu ses kaydından sonra olacakları tahmin edebiliyorum.

        Bu kayıt da, daha önce dinlediğimiz, yıllardır dinlediğimiz tüm kayıtlar gibi ve belki de onlardan daha fazla 'içimizdeki bölünmeyi' körükleyecek bir 'ürün'.

        Bölünen toplumun içindeki fay hatlarını keskinleştirecek.

        Bir kesim bu bandın 'yüzde yüz doğru' olduğuna peşinen inanacak, diğer kesim ise 'yüzde yüz montaj' olduğuna.

        Kimse sorgulama ihtiyacı dahi hissetmeyecek.

        Sorgulama ihtiyacı hissedenler ise her iki kesim tarafından 'düşman' ilan edilecek, 'kafası koparılacaklar' arasına yazılacak.

        'Hesap sorulacaklar' listesinde yerini alacak."

        Dediğim gibi oldu mu?

        Bu kayıtların yayınlanmasından sonra herkes yine neye inanıyorsa ona inanmaya devam etti.

        Yayınların politik etkisi sıfıra yakın oldu.

        Ve tam da dediğim gibi "hesap sorulacaklar" listesi kabardı, keskinleşti.

        Doğrusu iyi kötü demokrasi olarak adlandırılabilecek bir rejimde seçim sonuçları bir "hesap sorma" vesilesi olamaz.

        Ama Türkiye'de olur.

        Medya da Türkiye'nin geneli gibi ikiye bölünmüş vaziyette.

        Bir kısım iktidarı destekliyor, bir kısım ise iktidarı eleştiriyor veya karşısında duruyor.

        İktidara yakın medyada ise "muazzam demokratik" bir söylem var.

        İktidara destek vermeyen, eleştirel veya sorgulayıcı tutum takınanlara, "30 Mart'tan sonra hesap verecekler. Tepelenecekler. Pişman edilecekler" diye manşetler atılıyor, köşeler yazılıyor.

        Böyle bir şey olabilir mi?

        Ne demek "Seçimden sonra hesap verecekler"?

        Seçimi kazanma; muhaliflere hesap sorma, muhalifleri "sindirme" amacıyla mı yapılıyor.

        Eğer birinin bir açığı, bir yanlışı var ise devlet zaten ondan hesap sorar.

        Kendisini desteklese de desteklemese de.

        Yasal olarak gereken neyse yapar. Seçimi beklemeden, seçim olsa da olmasa da!

        Ama "Seçimden sonra hesap verecekler" demek, aleni bir tehdittir.

        "Beni desteklemeyeni oyarım, oyacağım. Beni destekleyenlerse rahat olsun. Ne yaparlarsa yapsınlar onlara bir şey demem" demektir.

        Elbette bunu "açıkça" söyleyen bir siyasetçi yok ama iktidarın sözcülüğüne soyunan medya mensupları bunu söyleyip duruyor.

        Üstelik sadece medyaya yönelik olarak değil, tüm kesimlere yönelik.

        "Ya iktidarı desteklersiniz ya hesap verirsiniz" cümlesi, bir demokrasi söylemi değildir.

        Ne söylemi olduğunu ise söyleyenler benden daha iyi bilir.

        Dava mı dediniz!

        YENİ Türkiye'nin saygın işadamı, salıverilmesiyle Başbakan'a bile "Adalet yerini buldu" dedirten, orospu ile memurun bahşişini önden vermenin gerekliliğini Türkiye'ye öğreten Reza Zarrab isimli şahsın en az kendisi kadar saygın eşi Ebru Gündeş Hanımefendi beni dava etmiş.

        Avukatı ise kendisini arayıp, "Akşam kocanı sana getiriyorum şekerim" diyerek tahliye müjdesini veren Şeyda Yıldırım Hanımefendi.

        Şikâyet dilekçelerine de her türlü suçu yazmışlar.

        Hiç merak etmesinler.

        Bu şikâyete seve sever yanıt vereceğim.

        Dava açılırsa da sorun değil.

        Bu ülkede hâlâ taşların bağlı olmadığını gösterme fırsatım olacak.

        Geçer akçe yüzsüzlük

        DÜN Magazin ilavemizde firari işadamı Hayyam Garipoğlu'nun oğlunun, İstanbul'un en pahalı ve en lüks otellerinden birinde yaptığı nişan gecesinin fotoğrafları vardı.

        Avizelerden sarkan çıplak striptizciler (yeni adı burlesque dansçısı ama bana göre striptizci), havada asılı şampanya şişelerinden konuklara şampanya ikram ediyorlar.

        Sahnede çıplak kadınlar dans ediyor.

        Bayağı iddialı bir gece anlayacağınız.

        Fotoğrafları görünce şaşırdım.

        Bu denli fütursuzluğa şaşırdım, olan bitene değil.

        Çünkü bu aile bir yandan Münevver Karabulut'un ailesine ödemek zorunda bırakıldığı tazminatı ödememek için kırk takla atıyor, mal kaçırıyor, servetini saklıyor.

        Üç kuruş için yapmadığı şey kalmıyor.

        Diğer yandan ise örneklerini ancak Leonardo DiCaprio'nun The Wolf of Wall Street (Para Avcısı) filminde göreceğimiz türden partiler verip milyonlar akıtıyor ve bir de bunu sosyal paylaşım sitelerinden Türkiye'ye duyuruyor.

        Ama Türkiye'de artık yüzsüzlük geçer akçe olduğu için, Garipoğlu Ailesi de bu akçeye sahip olduğunu göstermeye çalışıyor herhalde.

        Oscar'ım Johansson'a

        EĞER Oscar jürisinde yer alsaydım "En İyi Kadın Oyuncu" Oscar'ı için kime oy verirdim biliyor musunuz?

        Scarlett Johansson'a.

        "Her" filmindeki müthiş performansı için.

        Filmi gördünüz mü bilmiyorum ama Johansson filmin tek bir sahnesinde bile görünmüyor.

        Fakat filmin başrolündeki Joaquin Phoenix'in âşık olduğu bilgisayarı seslendiriyor.

        Öylesine etkileyici ki, bilgisayardaki sanal kişiliği bir anda gerçek bir kişilik haline getiriyor ve filmin tüm inandırıcılığını o sağlıyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Tahliyeye beraat muamelesi yaparak sanıkları suçsuzlaştıramayacağımızı anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar