Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KÜÇÜKKEN haşarı bir çocuktum.

        Yerimde duramazdım. Bu azgınlık sonucu arada bir düşer, canımı acıtır, sağımı solumu incitir, birileri beni kucaklasın, yaramı üflesin diye dikkat çekmeye çalışır, avaz avaz ağlardım.

        Annem acıma belirtisi göstereceği sırada, nur içinde yatsın anneannem hemen bir çimdik atar, "Hadi şimdi buna ağla" derdi.

        Çünkü anneanneme göre uyarıları dinlemeyip azgınlık yapan çocuk düşüp canını acıtırsa ağlama hakkı yoktu.

        "Kendi düşen ağlamaz" derdi.

        Buradan bir basın toplantısına geçmek istiyorum:

        "Milletvekili Çetin Soysal, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, Anayasa ile güvence altına alınan 'özel hayatın gizliliği' ve 'haberleşme özgürlüğünün' yasadışı dinlemelerle ihlal edildiğini öne sürdü.

        Her gün gazetelerde dinlenen yargı mensuplarının ve devlet görevlilerinin ses kayıtlarının yer aldığını anlatan Soysal, 'Ülkemizde büyük bir insan hakları ihlali yaşanmaktadır' dedi.

        Aralarında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, AK Parti yöneticileri, polisler, yargıçlar, gazeteciler ve parti yöneticilerinin de bulunduğu 3 bin kişinin yasadışı yollarla dinlendiği ve teknik takibe alındığı iddiasında bulunan Soysal, dinlenen kişilerle ilgili kendisine 'bilgi ve duyumlar' geldiğini, ayrıca bir de liste gördüğünü söyledi.

        Soysal, 'Mobil dinleme cihazlarının Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde yer almadığını' belirterek bu tür dinlemeleri emniyet içinde yer alan bir 'organizasyon'un gerçekleştirdiğini iddia etti.

        Soysal, 'Bugün 16 Şubat 2011. Bu tarihi unutmayın. Söylediklerim çıktığında 'Çetin Soysal bu konuda basın toplantısı yapmıştı' dersiniz diye konuştu."

        Çetin Soysal'ın söylediklerini okudunuz mu?

        Peki hangi yıl olduğuna dikkat ettiniz mi?

        2011. 2011'in 16 Şubat'ı...

        Yazıyla da yazayım.

        İki bin on bir yılının on altı şubat günü.

        3 yıl önce.

        CHP Milletvekili Çetin Soysal, bugün iktidarın kızdığı ne varsa, iktidar yanlısı gazetelerin bugün "haber diye yayınladığı" ne varsa hepsini 3 yıl önce söylemiş.

        Peki bugün bu dinlemeler ve dinlemeleri yapanlarla ilgili ağzına geleni söyleyen iktidar ve iktidar yanlısı medya o gün ne yapmış!

        Hiiiiiç!

        Ne iktidar harekete geçip bu işleri araştırmaya, engellemeye çalışmış, ne de iktidar yanlısı gazeteler bu basın toplantısını haber yapmaya değer bulmuşlar.

        Tam aksine, iktidar ve iktidar yanlıları o gün bu dinlemelerden çok memnundu.

        Bu dinlemelerle açılan davaları, karartılan hayatları, itibarsızlaştırılan insanları sayfa sayfa manşet yapıyor, bu dinlemeleri yapanlara övgüler düzüyor, yeni Türkiye'nin kurucuları arasında gösteriyorlardı.

        Bu dinlemeleri, iktidarın gücünün bir parçası haline getirmişlerdi.

        Kullanıyorlardı. Hem de bayıla bayıla kullanıyorlardı.

        Ne zamana kadar?

        17 Aralık'a...

        Yani bu dinlemelerin ucu kendilerine dokunana kadar.

        O gün "yeni Türkiye'nin kurucularına" hizmet eden "dinlemeciler", 17 Aralık sabahı birdenbire "paralel yapı, terörist, yabancı servislerin uşağı" haline geldiler.

        Ve 3 yıl önce bunları gündeme getirip "Bunu engelleyin" diyen CHP'liler ise bunların işbirlikçisi ilan edildiler.

        Şimdi iktidarın ağlaşmaları bana hiçbir şey ifade etmiyor.

        Çünkü, "Kendi düşen ağlamaz".

        Ağlasa da dinleyen olmaz.

        Şükretsinler anneannem rahmetli oldu.

        Bir de üzerine çimdik atardı.

        Soysal bunları kimden öğrendi?

        DİYECEKSİNİZ ki, "Çetin Soysal 3 yıl önce bunları nereden biliyordu da söyledi".

        Emin olun ben de kesin olarak bilmiyorum.

        Ancak bir tahminim var.

        Çetin Soysal bu açıklamayı yapmadan birkaç ay önce, üst düzey bir emniyet yetkilisiyle görüşme yapmıştı.

        Bu görüşmede emniyet içinde olan bitenle ilgili dehşet verici bilgiler edindiğini yakın çevresiyle paylaşmıştı.

        Dün bu yazıyı yazmadan önce Çetin Soysal'a ulaşıp "bu bilgileri kimden aldığını" sormak istedim.

        Ne yazık ki, kendisine ulaşamadım.

        Ancak ortak bir dostumuzla konuştum.

        O da bana, "Tahmin ediyorum Çetin Bey'in elinde daha epey bilgi var. Hatta listeler bile olabilir. Yanlış hatırlamıyorsam, bu bilgilere Hanefi Avcı ile görüştükten sonra vâkıf oldu" dedi.

        Çetin Soysal bu basın toplantısını yaptığında Hanefi Avcı tutuklanmış ve cezaevine konulmuştu.

        Tabii o da ilginç bir mesele.

        Onu da başka gün konuşuruz.

        Hangisi daha vahim?

        DÜN yine ilginç bir ses kaydı servis edildi.

        Başbakan ile Adalet Bakanı arasında geçtiği öne sürülen bir konuşma.

        Gerçek mi, değil mi bir fikrim yok.

        Sadece gerçeğe benzediğini söyleyebilirim.

        Kesilip biçilmiş olabilir.

        Bilemem.

        Ancak eğer gerçekse ortada iki sorun var ve bu sorunların her biri diğerinden daha vahim.

        Birincisi, bu ülkenin Başbakan'ı ile Adalet Bakanı arasında yapılan bir konuşma bile dinlenmiş. Ki bu büyük bir zafiyettir.

        "Biz her şeyi biliriz" diyenlere yakışmayacak bir güvenlik sorunudur.

        İkincisi ise yürütmenin yargıya açık bir müdahale girişimidir ve bu da çok vahimdir.

        "Hangisi daha vahim?" sorusuna verilecek yanıt ise şu olabilir:

        "Başbakan ile Adalet Bakanı arasında yapılan bir konuşmanın dinlenmesi süper vahimdir."

        Diğeri ise Türkiye'de olduğu için "epey vahimdir" ama "tahmin edilebilir" bir şeydir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sorgulamadan inanılan tek şey Allah'ın vahyi olduğu zaman.

        Diğer Yazılar